Aslı gibi değildir

Herkesin kolayca her şeyi bildiği, her bir şeyler olabildiği, kapı gıcırtısına, bardak şıkırtısına su gibi methiyeler düzdüğü bir garip devranı sürüyoruz. Ömür dediğiniz akıp geçiyor dense de demir leblebiden öğünleri bazen çekilmiyor.
“Maviye çalardı gözleri maviye” diye başlıyor, ben şair oldum diyen biri. Ahmed Arif’in bu dizeler diyorum ve susuyorum sanki hırsızlığı ben yapmışım gibi utanıyorum. Başka biri çıkıp yine şairim ben diyor ve yapıştıyor şiir dediğini : “Bir şeyler olacak yarın, duruşundan belli kırdaki atların.”
Bülent Ecevit diyorum ve yine susmayı seçiyorum. Polis miyim ben diyorum içimden; niye hep hırsızı kovalıyorum? Derin derin sessizleşiyorum. Kitaplara alıyorlar soydukları şairlerin şiirlerini ve ben yazarım diyorlar sanki kimse onca çalıntıyı tanımaz gibi. Oysa insan altını çöplükte de görse tanır, sarrafın tezgahında da. Sarraf olmadığına göre karga kovala en iyisi çöplükte, şairleri soyma! O şiirsi şeylerin altına yazmak farzdır aslında; “aslı gibi değildir!” Lafını… Öte yanda birileri çoğalıyor kaldırımlarda, birileri hızlı ve emin adımlarla üstüne üstüne yürüyor insanın yüklü ve büyük laflarla. Çok bilenim diyor, kararları hep ben verenim. Sesi daima yüksek, ağzı çarşı ortası kadar kalabalık. Kafayı dolu gösterse de ele veriyor aslını tez elden, çünkü yalan fazla demlenmeye gelmiyor, dökülüyor ve saçılıyor etrafa. Eylemsiz konuşmalar, taşkın gülüşmeler öylece sürüp gidiyor. Toplum böylelerine adam diyor, kimisi alıp eve götürüyor ama aslı gibi değil diyip iadeli taahhütlü postalıyor.
Gıda kodeksine uygundur etiketlerini anımsatıyor bazı insan durumları. “Eser miktarda” diye bir ibare yazardı tükeciye şeffaflık niyetine.
Yani; önemsenmeyecek kadar az miktarda bulunan madde, kayda değer olmayan malzeme anlamına gelirdi. Keşke insanların etiketleri diplomaları, işleri, kariyerleri ve paraları değil kişiliklerinde ve karekterlerinde taşıdıkları öz değerleri olsaydı. Mesela herkesin karakterinde ve içinde yüzde kaçlık ne var, o yazılı olsaydı etiketinde… Konu geniş çaplı düşünüldüğünde bunun iyi bir fikir olmadığı açık. Çünkü yüzdelerle yazılacak onca maddesel unsurun sonuna : “eser miktarda adamlık” ya da “doğala özdeş insan aroması” etiketiyle dolaşan birinin imajını hangi parasal zenginlik ya da hangi süslü laf cambazlığı kapatabilirdi?
İnsan yanılmalar, aldanmalar ve eyvahlara yakın yaşayan tek varlık. Doğada yanılan hayvan ölüyor öyle ya da böyle. Ama insan bazen tek bir yanılsamanın acısını ömrünce taşıyor, ölmek ne mümkün diyip yoluna devam ediyor. Asıl gibi gösterilip “aslı gibi değildir” toplumunda, her gün kendi kendimize tembihler olduk kimselere güvenmemeyi. Her alanda her durumda alıntı ve çalıntı insan silüetleri. Birbirinden her şeyi çalar olmuş, aslını çalıp kendi malı gibi satar olmuş. Tüm bunları çarşı meydanı, Pazar tezgahı, duygu dolandırıcılığı, gönül simsarlığı ve en kötüsü zaman hırsızlığı halinde dizayn ediyor ve sonuna “aslı gibidir değildir.” İbaresini yazmıyor.
Eser miktarda adamlık, doğala özdeş insan aroması, çalıntı şiir, alıntı hayat, ben yaptım oldu mantıklı insansı ve adamsı tavırlı üçüncü tür kişilik yoksunluğu… Tüm bunların hukuk sisteminde ispatı ve cezai yaptırımı yok. Yani aslını çalıp aslı gibi olmayan her şeyi aslı gibi gösterip ve bu haliyle toplumda saygın bir statü edinip yaşayabilmekte sayıları yüksek bir gürûh.
Özetle;
Yaşananların çoğu ne aslı gibidir ne de göründüğü gibi. Sadece yaşayanın bildiği gibidir. Asıl olan aslı gibi günlerde buluşmak dileğiyle…