Bir bayram nostaljisi: Yerleri değil zamanları özleriz

Hoş tatlı telaşı tamam da şu bayram nostaljisi bir bitmedi gitti. “Nerede o eski bayramlar” dan başlayan, büyüklerimizin yeni bayramlıklarıyla uyuduğu hep ama hep aynı çocukluk anılarıyla süren bu melankolik nostalji gelmeden bayram kaçkınları kıyı kesimine akın etti. Sahi ya, biliyor muydunuz, “Nostalji” terimi ilk kez İsviçreli bilim adamı Johannes Hoffer tarafından 1688 yılında icat edilmiş. Üstelik bir rahatsızlık olarak kabul edilmiş. Çünkü adamcağız nostaljiyi “Özünde şeytani sebepler bulunan nörolojik bir hastalık” olarak açıklamış. Bu terim Yunanca “dönüş” (nostos) ve “acı” (algos) kelimelerinden geliyormuş.Hoffer, melankoli, uykusuzluk, kaygı, iştahsızlık şeklinde ortaya çıkan ‘nostalji’nin öncelikle askerleri ve denizcileri etkilediğini düşünmüş. “Eve dönme arzusu”nda olan bu kişiler için elbet normal bir durum. Uzak olan değerlidir hani. Karşılaştırmalı edebiyat uzmanı olan araştırmacı Svetlana Boym’ın “Nostaljinin Geleceği” isimli eserinde, nostaljiyi tedavi edilemez olan yüzyılın hastalığı olarak ele almış. Svetlana Boym’ın bir diğer analizi ise modernlik ve nostaljinin iç içe kavramlar olduğu üzerine. Boym’a göre, dışarıdan basit bir gözle bakıldığında modernliğin ve ilerlemenin eskiyi yavaş yavaş yok edeceği düşünülüp bundan çekiniliyor. Zira her geçen gün değişen gündemlerin, buluşların ve olayların heyecanına kapılıyoruz. Her işlem, her hareket, her iletişim artık çok daha kolay halde. Kapitalizmin çağımızla birlikte gelişerek değişen kuralları geleneklerin yerini hızla doldururken büyük kentlerin tamamı biraz nefes alabilmek adına henüz bayramdan önce boşalıyor. Psikolojik yönden baktığımızda bunların birtakım hissiyatları körelttiğini fark etmek zor değil. Bu farkındalığın yarattığı düşünceler ise nostalji hastalığını tetikliyor. Anlayacağınız tarih nostaljiyi ‘Amansız bir hastalık’ diyerek selamlamış. Vintage-retro tarzların yeniden moda olup tüm giyim kuşamımıza yayılması hepimize iyi geliyor elbet ancak hayatın bunca koşuşturmacasında gelenek göreneklerin eskisi gibi icra edilemiyor olması canınızı neden bu kadar sıkıyor yahu? Şöyle sade bir Türk kahvesi için, rahatlayın. İnsanlar yalnızca biraz dinlenmek istiyor. Bakın tarih size hasta masta diyor sonra, hay Allah. 17. yüzyılda evlerini özleyen İsviçreli askerlerin bulunduğu duygu durumu üzerine yapılan araştırmalar nostalji kavramını ortaya çıkardı. Bugünse “Nerede o eski bayramlar” diyen büyüklerimizle bu duygu durumu kuşaktan kuşağa aktarılıyor. Kim bilir, belki de yakın çağda okul önlükleri falan kalkacak, biz Z kuşağı hey gidi diyeceğiz, nerede o eski talebelik (!) Modern psikolojiye göre; nostalji bazen insana iyi gelebilir ancak çoğu zaman bize nerede olduğumuzu, yolumuzu unutturup gerçeği çıplak gözle görmemizi engeller. İnsanlar en iyi ihtimalle haftanın altı günü çalışıyorken milletçe kabul görmüş birkaç günlük bayramı kendine ayırıp dinlenmek isteyecektir, kim ne diyebilir. Ünlü yazar ve eleştirmen Marcel Proust, “Bir yerin özlemini duyduğumuzda, gerçekte o yere karşılık gelen zaman dilimini arıyoruzdur demektir. Yerleri değil zamanları özleriz” demi nostalji için…Felsefe profesörü Felipe De Brigard ise Proust’un bahsettiği ‘Zamanı özlemek’ için insanın, illa da o zamanı yaşamasına gerek olmadığını eklemiş… Yani nostaljikler okuyup öğrendiği bir zamanı da zihninde canlandırarak özleyebilirmiş… Öyle ya, içinde bulunduğumuz zaman da manidar, ileride özlenecek cinsten belki. Tabii ilerde beğenilmez, birkaç kişi çıkar ‘Nerede o eski nostaljiler’ der, bilemem. Malumunuz, çok bekledik baharı, nefes almaya çalışırken kimi şanslılar için uzun yıllar, bizler içinse bir ömür geçti aradan. Sonuçlar nihayet umudunu yitirmiş insanımıza nefes verdi. Öyle ya, kaç zaman oldu bütün ülke bunca şenliğe yürekten katılmayalı. Hoştur ki arkası bayrama çıktı. Bol dinlenmeli, bol güneşli bayramlar. Tazelenip gelin…