İklim değişikliğiyle birlikte sadece gıda ve sağlık alanında değil kentleşmede de sorunlar yaşanıyor. Ani yağan yağışların sel afetine neden olması, sıcaklıklardaki artışın yüksek ve aynalı binalardan kaynaklı kentlerde daha fazla hissedilmesi gibi sorunlar ortaya çıkıyor. Ülkemizde şehirler planlanırken deprem afetine dikkat edilmediği gibi taşkın ve sel afetlerine yönelik de bir planlama yapılmadığını söyleyen Jeoloji Mühendisleri Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Alan, şehirler planlanmadan önce tüm afet risklerinin göz önüne alınarak ve bu risklere karşı önlemler alarak inşa edilmesi gerektiğini vurguladı.
Taşkın ve sel gibi afetlerin meteorolojik kökenli jeolojik afetler olduğunu belirten Alan, yerleşim yerlerindeki toprak türünün taşkın riskini arttırabileceğini belirtti. Alan, “İklim değişikliğine ilişkin çok ciddi kaygılar var ancak yaşadığımız sel, taşkın gibi olayları iklim değişikliğinin sonucu gibi algılamamak gerekiyor. Aksi taktirde yanlış sonuçlara ulaşırız. Maalesef ülkemizde sel ve taşkın gibi bizim meteorolojik kökenli afet olarak bildiğimiz aslında jeolojik kökenli afetler yaşıyoruz. Aşırı yağmur yağışları, fırtınalar, şimşek çakmışı gibi meteorolojik afetler de söz konusu. Meteorolojik kökenli afetlere bağlı olarak da jeolojik ve hidrojeolojik afetler meydana geliyor. Sel ve taşkın dediğimiz afetler de işte bu türden afetler. Ülkemize baktığımız zaman şehir planlama veya kırsal planlama süreçlerine baktığımız zaman sel ve taşkın olaylarının sisteme entegrasyonu yani planlamanın bir bileşeni yapılması konusunda çok büyük eksiklikler var” diye konuştu.
Şehirler planlanırken afet risklerine yönelik eksikliklerin bir tanesi de sel ve taşkın riski olduğunu belirten Alan, “Eksikliklerden bir tanesi alt yapı eksikliklerimiz yani Devlet Su İşleri, Su Yönetimi Genel Müdürlükleri gibi birimlerin mutlaka ülkenin taşkın taşkın tehlike risk haritalarının oluşturulması gerekiyor. Yıl 2024 ve halen Türkiye’nin taşkın, sel riski olan bölgelerin haritaları ne yazık ki hazırlanmış değil. Hangi deremiz ne oranda taşıyor, periyotları neler bilinmiyor. Karadeniz bölgemiz gibi birçok yerleşim alanları doğrudan taşkın riski üzerine kurulmuş. Taşkın düzlüğü üzerine şehirler, köyler inşa etmişiz fakat bunları inşa ederken taşkın riskini hiç göz önüne almamışız. Yapılanma süreçlerinde buna önem vermemişiz” ifadelerini kullandı.
Dünyada gelişmiş ülkelerin bir yeri imara açmadan önce yapılanlardan birisinin taşkın riski olup olmadığını olduğunu söyleyen Alan, Amerika ve Almanya’dan örnekler verdi. Alan, “Amerika’da Federal Acil Durum Merkezine bağlı Taşkın Tehlike ve Yönetim Birimi var. Bu bütün ülkedeki taşkın tehlikelerini yönetiyor. Almanya’da her eyalette olduğu gibi yine kentlerin de taşkın riskine karşı ayrıca düzenlemeleri ve raporları var. Biz de ne yazık ki böyle bir şey yok. Depreme karşı önlem almadığımız gibi taşkın riskine karşı da önlem almıyoruz. AFAD Başkanlığı ile Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü arasında taşkın risklerinin belirlenmesi ve azaltılması konusunda protokol geçtiğimiz hafta imzalandı. Yıl 2024 diyoruz. Taşkınla ilgili devlet kurumları arasında protokol yeni imzalanıyor. Peki, bu protokol ne kadar işleyecek zaman gösterecek fakat buradan anladığımız şu ki bu konuda da depremde olduğu gibi geç kalmışız” dedi.