Kartalkaya’da ölenlerin cenazelerini izleyerek duman olduğumuz geçen haftada anne ve babaların çocuklarıyla beraber gömülmeleri yürekleri dağladı. Bu acının içinde tam takip edemediğimiz diğer gündemde parti liderleri dahil tutuklanmalar yaşandı. Birkaç hafta öncesine kadar adını bile duymadığımız Ayşe Barım da tutuklandı. Bir öğrendik ki ünlü oyuncu diye tanıdığımız neredeyse herkesin menajeri Ayşe Barım’mış. Film sektöründe tekelleşme diye başlayan şey bir anda Gezi olaylarına gitti ve Ayşe Barım Silivri’ye gönderildi.Ülkemizde çoğu kişinin duymadığı, duyanların da pek anlamadığı bir Hukuk dalı vardır; Rekabet Hukuku. Bu hukuk dalı der ki “Rekabeti engelleyici şekilde davranmak yasaktır.” Bu cümleyi anlamak için önce rekabetin hukuktaki anlamının ne olduğunu iyi bilmemiz gerekir ki, çoğumuz bunun adaletin bakışından ne olduğunu bilmiyoruz. Rekabet Hukuku’na göre rekabet etmesi gereken kişiler iş birliği yapıp ortak müşterilerinden piyasadaki gerçek ederin üzerinde çıkar elde edemezler. Mesela bir ihale yapılacak; ihaleye katılacak ve idealde birbirleriyle rekabet etmesi beklenen kişilerin bir araya gelip “Hepimiz anlaşalım, yüksek yüksek fiyatlar verelim, kimse çok düşük fiyat vermesin, bu ihaleyi ben alıyım, sonrakini sen al, böylece hepimiz kazanalım” diyerek iş birliği yapmaları kanunen yasaktır. Başka bir deyişle tarifeye rakiple beraber karar vermek suçtur.Ayşe Barım bir menajer. Seyrettiğimiz dizilerin en sonunda adını okuduğumuz film-dizi yapım şirketlerine oyuncu ayarlıyor ve bu iş karşılığı yüzde on komisyon alıyormuş. Haliyle sektörde menajerlik yapan bir dolu kişiyle rekabet ederek kendi oyuncularına filmlerde- dizilerde rol ayarlamaya çalışıyor. Ama Ayşe Barım ne yapıyor; rakibi olan menajerlerle bir whatsapp grubu kuruyor ve bütün menajerleri artık yüzde on değil yüzde yirmi komisyonla yapım şirketleriyle çalışmaya ikna etmeye çalışıyor. Yapımcılar yüzde on komisyon vermekte ısrar ederse onlara hiçbir menajerin oyuncu vermemesini sağlamaya çalışıyor. İşin Rekabet Hukuku’na aykırı olan tarafı burasıdır ve bu da bir suçtur. Başka bir deyişle yüz liralık malı, rakiplerle organize olup müşteriye iki yüz liraya satarak haksız kazanç elde edenlerin yaptıkları eylemler yasal değildir. Konu birden neden ve nasıl Gezi olaylarına gitti, burada bir haksızlık var mı yok mu bilmiyoruz. Ne oldu da konu tekelleşmeden evrildi ve Gezi olaylarından 12 yıl sonra Devleti çökertmeye kadar gitti, önümüzdeki günlerde tam öğreneceğiz.Yine bu hafta, yurtdışından çok ilginç bir tekelleşme mücadelesine tanık olduk ve Ayşe Barım olayı gibi çoğumuz burada da mevzuyu tam anlamadık. Amerika’nın iki yüz elli milyon dolara mal ettiği Yapay Zekâ Platformunu Çinliler bir anda beş milyon dolara ve hem de sadece iki üniversitenin zeki doktora öğrencileriyle yaptıklarını açıkladılar. Amerika tekelleşme ile mi beş milyon dolarlık malı iki yüz elli milyon dolara yaptığını uyduruyordu (Kendisine mal dediğimiz için Yapay Zekadan özür dilerim, bir gün dünyayı ele geçirirlerse dilerim bu özrü dikkate alırlar), yoksa Çinlilerin yapay zekâsı haksız rekabet ile Amerikalıların yapay zekâsının kaynaklarını alıp üzerine birkaç fazla dokunuş ile yapılmıştı bunu da anlamadık. Çinlilerin yapay zekasının adı “Derin Arama (DeepSeek)”, Amerikalılarınki “Açık Yapay Zekâ (OpenAI)”. Birbirinin aynısıymışlar ama biri beş milyon dolara yapılmış, diğeri iki yüz elli milyon dolara. Kim kimi kazıklıyor veya kandırıyor? Kim doğruyu söylüyor? Bu kadar haksız rekabet iddiasının içinde bizi en çok yaralayan hala Kartalkaya’daki otel sahibinin geceliğe kişi başı 30 bin lira alırken otelinde hiçbir önleme para harcamama kararı oldu. 36 çocuğu gömdük, okulları bugün onlar olmadan açılıyor. Vicdan denilen şeyi ne uğruna olursa olsun tüketmemek lazım.
Recent Comments
Görüntülenecek bir yorum yok.