O gece, her şeyden habersiz uyuyorduk. Depremin hayatımızı ikiye böleceğinden habersizdik. Bir tarafında eski biz, diğer tarafında ise kayıplarla yaşamaya alışmak zorunda kalan yeni biz.
Saat 04.17… Uyandığımız an, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını bilmiyorduk. Sarsıntılarla uyanmış, panikle kapıya yönelmiştik. Bizim apartman hasar almıştı ama ayaktaydı. O an tüm Malatya’yı böyle sanıyordum. Sarsıntının şiddeti korkutucuydu, ama o an aklımdaki tek şey, bizim hayatta olmamızdı. Daha büyük bir felaketin içinde olduğumuzu dakikalar ilerledikçe anlamaya başladık.
Dışarı çıktığımızda bizi dondurucu bir soğuk karşıladı. Kar diz kapaklarımıza kadar geliyordu. Ellerim titriyordu, ama soğuktan mı, korkudan mı bilmiyordum. O an aklımda tek bir şey vardı: Ailem! Bu çaresizlik duygusu, o an içimi en çok acıtan şeydi.
Gecenin o derin sessizliğini yırtan çığlıklar, enkaz altından gelen feryatlar… Birazdan sabah olacak ve her şeyin normale döneceğini sanıyordum, ama gece sadece uzun bir kabusun başlangıcıydı. Elektrik kesikti, sokaklarda yüzlerce insan perişan haldeydi. Çaresizdik, ne yapacağımızı bilmiyorduk. Bir süre sonra soğuğa ve korkuya daha fazla dayanamayarak eve geri döndük.
Öğlene kadar geçen saatler, depremden çok artçıların korkusuyla geçti. Ama asıl büyük darbe öğlen vurdu. İkinci büyük deprem… Sarsıntıyla birlikte her şeyin sonunun geldiğini sandım. O an anladık ki artık evde duramayız. Apartmanımızın tamamen yıkılmasından korkuyorduk. Hemen evi terk edip köye kaçtık. Orada daha güvende olacağımızı düşündük, ama bu korku nereye gidersek gidelim peşimizi bırakmadı.
Aylar boyunca kendime gelemedim. Uyuyamıyordum, ışıklar kapalıyken huzursuz oluyordum. Kapıları kilitlemek bile ürkütüyordu beni, sanki o an çıkıp kaçmam gerekebilirmiş gibi. Evde tek başıma kaldığımda tedirgin oluyordum, duş alırken bile hep bir kaçış planı yapıyordum. Gittiğim her yerde ilk yaptığım şey, en yakın çıkışı bulmaktı. Artık eskisi gibi yaşayamıyordum.
Sonunda, dayanamadım. Ankara’ya geldim. Yeni bir hayat kurmaya çalışıyorum ama Malatya’da bıraktıklarım hâlâ içimde. Şehrin büyük kısmı yıkıldı. Evim artık yok, okuduğum fakülte de yok. Her gün geçtiğim sokaklar, anılarımın saklı olduğu yerler enkaz oldu. Geçmişim neredeyse tamamen silindi.
Yine de, zamanla bazı şeyleri aşmayı başardım. Artık ışıklar kapalıyken uyuyabiliyorum. Kapıları kilitleyebiliyorum. Küçük gibi görünen ama benim için büyük olan bu adımlar, belki de normale dönüş yolundaki işaretlerdir. Ama biliyorum ki hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Bazen düşünüyorum, insan kayıplarıyla yaşamayı nasıl öğrenir? Unutarak mı, yoksa her şeyle yüzleşerek mi? Henüz cevabını bilmiyorum. Bildiğim tek şey, yoluma devam etmem gerektiği. Hayatta kaldıysam, yaşamak zorundayım.
Bugünlük bu kadar. Hoşça kalın.