Dün Washington Post’a, bugün AP’ye

ABD’de başkanlık seçimlerinin ardından, dünyayı da ilgilendiren birçok önemli gelişme yeniden tartışılmaya başladı. İkinci kez başkan seçilen Donald Trump, birçok halkın tüylerini diken diken edecek açıklamalar yapmaya ve hatta girişimlerde bulunmaya başladı. Amerikan basınının da benzer endişeleri yaşadığını özellikle söylemek gerekir. Küresel bir haber ajansı olan AP muhabirleri Oval Ofis programlarına alınmadı. Konumuz Trump’ın basın ile çatışması elbette ama diğer ülkeler ve halklarıyla ile ilgili gelişmeleri kısaca hatırlayalım.
Bunlardan ilk olarak, Trump’ın Panama Kanalı’nı geri alma tehdidini gösterebiliriz. 1800’lerin sonunda inşaatına başlanan ve 1914 yılında tamamlanan, 82 km uzunluğundaki kanalın inşası sırasında 30 binden fazla işçi hayatını kaybetti. Trump, bu kanalın yönetiminin 1999 yılı sonunda, eski ABD Başkanı Jimmy Carter döneminde tamamen Panama’ya devredilmesini “hata” olarak nitelendirdi. Bu, Trump’ın ABD’nin güneyinde yarattığı krizlerden ilkiydi. İkincisini birazdan aktaracağız, çünkü asıl konumuz bu kriz ile ilgili.
Gelelim bu kez ABD’nin kuzeyine. Trump, bu sefer gözünü Kanada’ya dikti ve bunu dillendirmekten de çekinmedi. Kanada’yı 51. eyalet olarak görmek istediğini ima ederken, Kanada Başbakanı Justin Trudeau için “Vali” tanımlamasında bulundu.
Trump, sert bir çıkış yaparak “Again Great America” hayalini ve vaatlerini açıkça dile getirdi. Dünya gündemini meşgul eden diğer bir çıkışı ise Danimarka’ya bağlı Grönland ile ilgili oldu. Trump, “Ulusal savunmamız ve ekonomimiz için Grönland Amerika’ya katılmalı” dedi ve Danimarka’ya yeni gümrük vergisi tehdidinde bulundu. Grönland Başbakanı Mute Bourup Egede ise Trump’a, “Biz satılık değiliz ve asla olmayacağız” ifadeleriyle tepki gösterdi.
Gelelim bizim güney bölgelerimize ve gönül yakınlığımız olan Gazze’ye. Trump, “Bunu büyük bir gayrimenkul sitesi olarak düşünün ve ABD ona sahip olacak, yavaş yavaş, çok yavaş bir şekilde” ifadelerini kullandı. Ardından, “Gazze’yi satın almaya ve sahiplenmeye kararlıyım” diyen Trump, Gazze’ye geri dönmek için hiçbir sebep kalmadığını öne sürdü ve şu açıklamada bulundu: “(Gazze) çok güvensiz ama biz onu gelecekte birileri tarafından geliştirilecek çok iyi bir yer haline getireceğiz. Diğer ülkelerin bazı kısımlarını geliştirmesine izin vereceğiz. Güzel olacak. Dünyanın her yerinden insanlar gelip orada yaşayabilir.” Bu açıklamalar, Filistin tarafında büyük tepkiyle karşılandı.
Gelelim asıl konuya. ABD Başkanı Donald Trump, “ben yaptım oldu” diyebileceği bir kararı daha hayata geçirdi. Nedir o? Güney komşusu Meksika’nın adıyla anılan Meksika Körfezi’nin adını “Amerika Körfezi” olarak değiştirdiğini açıkladı ve bir kararname imzalayarak bu değişikliği resmileştirdi. En büyük arama motorlarından biri olan Google da haritalarında bu körfezin adını “Amerika Körfezi” olarak değiştirdi.
Bundan sonra olaylar ilginç bir hal almaya başladı. AP, “Meksika Körfezi” ismini “Amerika Körfezi” olarak değiştiren Donald Trump’ın talimatına uymayacağını açıkladı. Meksika Körfezi ismini kullanmaya devam edince, Beyaz Saray AP muhabirini Oval Ofis’te düzenlenen bir etkinliğe akredite etmedi. Hatta başka bir etkinliğe de diğer AP muhabirinin girişini engelledi. ABD hükümet yetkilileri, ajansın Meksika Körfezi’ne ilişkin kullanımını değiştirmemesi halinde AP’ye yasak getirme tehdidinde bulundu. Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt, AP muhabirinin Oval Ofis’e alınmamasının kendi politikalarıyla uyumlu olduğunu belirtti.
AP daha sonra yaptığı açıklamada şu vurguyu yaptı: “Trump yönetiminin AP’yi bağımsız gazeteciliği nedeniyle cezalandırması endişe vericidir. AP’nin haberlerinin içeriğine dayanarak Oval Ofis’e erişimimizi kısıtlamak, yalnızca halkın bağımsız haberlere erişimini ciddi şekilde engellemekle kalmaz, aynı zamanda açıkça Birinci Değişikliği ihlal eder.”
Bu olayın bir benzeri, Nixon yönetimi ile Washington Post arasında yaşanmıştı. Nixon yönetimi, Post muhabirlerinin ve fotoğrafçılarının Beyaz Saray’a girişlerini engellemişti.