Masalar sessiz, gözler rakipte: Bilardocu sahaya çıkıyor. Paul Newman’ın unutulmaz performansıyla sinema tarihine geçen The Hustler, sadece bir spor filmi değil, insan ruhunun sınırlarını zorlayan bir karakter portresi.
Walter Tevis’in 1959 tarihli romanından uyarlanan Bilardocu, yönetmen Robert Rossen’in usta dokunuşuyla 1961’de sinemaseverlerle buluştu. Başrolde, hırslı ama içsel olarak kırılgan bir karakter olan “Hızlı” Eddie Felson’ı Paul Newman canlandırıyor. Eddie’nin amacı, bilardonun efsane ismi Minnesota Fats’i yenerek kendi adını büyük liglere yazdırmak. Ancak bu hikâye, yalnızca masa başında dönen toplardan ibaret değil.
Film, kazanma ve kaybetmenin sadece skorla değil, karakterle de ölçüldüğünü gösteriyor. Eddie’nin kişisel zaafları, kibri ve kırılganlığı; onu hem başarıya götüren hem de yerle bir eden unsurlar haline geliyor. Bu yönüyle film, klasik “sporcu yükseliş hikâyesi”nden çok daha derin bir anlatı sunuyor.
Paul Newman, Eddie karakterine sadece oyunculuğunu değil, ruhunu da katıyor. Piper Laurie’nin canlandırdığı Sarah Packard karakteriyle kurduğu yıkıcı ama etkileyici ilişki, filmin dramatik derinliğini artırıyor. George C. Scott ve Jackie Gleason gibi oyuncuların katkılarıyla da film adeta bir oyunculuk şölenine dönüşüyor.
The Hustler, gösterime girdiği dönemde büyük övgüler aldı. Toplamda 9 dalda Oscar’a aday gösterilen film, En İyi Sanat Yönetimi ve En İyi Görüntü Yönetimi dallarında ödül kazandı. Ancak zaman içinde esas ödülünü seyircinin ve eleştirmenlerin kalbinde aldı. 1997’de ABD Ulusal Film Arşivi’ne alınması ve 2003’te Akademi Film Arşivi tarafından korunmaya değer bulunması, bu kalıcılığın resmi bir kanıtıdır.
Filmdeki bilardo sahneleri teknik olarak oldukça gerçekçi ve heyecanlı. Ancak esas mesele, Eddie’nin kendini tanıma ve kabullenme mücadelesi. Bu yüzden Bilardocu, sadece bilardo tutkunlarına değil, karakter odaklı derin sinema severlere de hitap ediyor. 1986’da çekilen devam filmi The Color of Money (Paranın Rengi) ile Newman, aynı rolle bu kez Oscar kazandı.
Rossen’in yönetmenliği, karanlık ve gölgeli mekan seçimleriyle filmin atmosferine noir bir tat katıyor. Bu estetik seçimler, karakterlerin iç dünyasındaki çatışmalarla kusursuz bir uyum sağlıyor. Kendi doğrularıyla yüzleşen ve her başarıda bir bedel ödeyen Eddie’nin hikâyesi, izleyiciye hem heyecan hem de hüzün veriyor.
Bugünlük bu kadar, hoşçakalın.
