Türk Eğitim-Sen 2024-2025 Eğitim Öğretim Yılını değerlendirdi

Türk Eğitim-Sen, Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) mülakat uygulamasında ısrarcı olmasını sert sözlerle eleştirerek yazılı sınavın esas alınması yönündeki talebini yineledi. Sendika, mülakatların ehliyet ilkesini zedelediğini ve kul hakkının gaspına neden olduğunu savunarak, yıllardır mülakatın tüm eğitim süreçlerinden kaldırılması gerektiğini vurguluyor.
2023 KPSS’de ilk 20 bine giren adaylar arasında yer almalarına rağmen mülakatlar nedeniyle elenen öğretmenlerin yaşadığı mağduriyetin devam ettiğini belirten Türk Eğitim-Sen, bu adaylara sağlanan hukuki destek sayesinde birçok atamanın yargı kararlarıyla iptal edildiğine ya da yürütmesinin durdurulduğuna dikkat çekti.
Sendika yetkilileri, bu yargı kararlarının mağdur öğretmenlerin haklılığını ortaya koyduğunu ifade ederek, MEB’in iptal edilen işlemleri sadece bireysel değil, tüm adaylar için emsal kabul etmesi gerektiğini belirtti. Açıklamada, “2023 KPSS’de ilk 20 bine girmiş tüm adayların atamasının yapılmasıyla adil bir düzenleme mümkün olacaktır” denildi.
Türk Eğitim-Sen ayrıca, MEB’in mülakat uygulamasını tamamen terk etmesini ve görevde yükselme ile yönetici atamaları da dahil olmak üzere eğitimde tüm alanlarda yazılı sınavın esas alındığı, objektif ve şeffaf bir sistemin hayata geçirilmesini talep etti.
YETERSİZ ATAMALAR EĞİTİMİN ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK ENGELTürk Eğitim-Sen, Milli Eğitim Bakanlığı’nın öğretmen atamalarındaki yetersizliğinin Türkiye’nin eğitim hedefleriyle çeliştiğini belirterek sert uyarılarda bulundu. Sendika, “21. Yüzyıl Türkiye ve Türk Asrı olacak” vurgusunun eğitim alanındaki gerçekçi bir planlamayla desteklenmediğini savundu.
Öğretmen atama sayılarının ihtiyacın oldukça gerisinde kaldığını belirten Türk Eğitim-Sen, öğretmen açığının büyük oranda ücretli öğretmenler aracılığıyla kapatılmaya çalışıldığını ifade etti. Sendikanın verilerine göre, 2024-2025 eğitim-öğretim yılında 78 ilde toplam 86.136 ücretli öğretmen görev yapıyor. Bu öğretmenlerin 38.602’si eğitim fakültesi, 39.463’ü diğer lisans bölümleri mezunu, 8.071’i ise ön lisans mezunu.
Norm kadro ihtiyacının sadece 75 ilde 100.541 olduğu belirtilirken, Türk Eğitim-Sen bu tabloyu “eğitimde nitelikli ilerlemenin önündeki en büyük engel” olarak nitelendirdi. Sendika, Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2025-2026 eğitim-öğretim yılı için en az ücretli öğretmen sayısı kadar kadrolu öğretmen ataması gerçekleştirmesi gerektiğini vurguladı.
Açıklamada ayrıca, öğretmen atamalarının yalnızca kadrolu olarak yapılmasının önemine dikkat çekilerek, “Düşük ücretlerle ve geçici statüyle çalışan ücretli öğretmenlerle eğitimde istikrar sağlanamaz” ifadelerine yer verildi.
PROJE OKULLARINDA KEYFİLİK EĞİTİMDE ADALETİ ZEDELİYORTürk Eğitim-Sen, özel program ve proje uygulayan okullarda yaşanan keyfî yönetici ve öğretmen görevlendirmelerine sert tepki gösterdi. Sendika, bu yıl proje okullarında görevden alınan eğitimciler için öğrencilerin okul içinde çeşitli protesto eylemleri düzenlediğini hatırlatarak, yaşananların sistemsel bir sorunun göstergesi olduğunu vurguladı.
Yıllardır proje okullarındaki görevlendirme uygulamalarını eleştirdiklerini belirten Türk Eğitim-Sen, bu süreçlerin liyakate dayalı yürütülmemesinin açık bir hak ihlali olduğunu ifade etti. Açıklamada, bu okulların belli grupların arka bahçesi haline geldiği, siyasi ve ideolojik yapılar ile çeşitli cemiyetlerin rahatça hareket ettiği, dolayısıyla eğitimde adalet ve güven duygusunun ciddi biçimde zedelendiği savunuldu.
Sendika, çözümün ise net olduğunu belirtti ve üç temel adım önerdi:
• Proje okullarının sayısı azaltılmalı, yalnızca özel program uygulayanlar kapsamda bırakılmalıdır.
• Bu okullardaki yönetici atamaları, Millî Eğitim Bakanlığı’nın Yönetici Atama Yönetmeliği’ne göre yapılmalıdır.
• Atamalarda liyakati önceleyen ve sınavla uygulanan sistem kesinlikle uygulanmalıdır.
Açıklamanın sonunda, proje okullarının siyasi ve ideolojik hesapların değil, nitelikli ve kaliteli eğitimin merkezi olması gerektiği vurgulandı.
 AİLE BİRLİĞİ SAĞLANMADAN KALİTELİ EĞİTİM MÜMKÜN DEĞİLTürk Eğitim-Sen, öğretmenlerin ailelerinden ayrı yaşamasının eğitimin niteliğini olumsuz etkilediğini belirterek, Milli Eğitim Bakanlığı’na (MEB) çağrıda bulundu. Sendika, tayin dönemlerinde yaşanan belirsizliklerin öğretmenleri büyük bir stres altında bıraktığını ve eş durumu nedeniyle aile bütünlüğü sağlayamayan eğitimcilerin motivasyon kaybı yaşadığını ifade etti.
Yapılan açıklamada, öğretmenlerin ailelerinden uzak görev yapmalarının mesleki verimliliği ciddi oranda düşürdüğü vurgulandı. Türk Eğitim-Sen, bu durumun kaliteli hizmet üretiminin önünde önemli bir engel oluşturduğunu kaydederek, “2025 yılında ‘Aile Yılı’ ilan edilmişken, aile birliğinin sağlanması anayasal bir zorunluluk olarak görülmelidir” dedi.
Bu yıl uygulamaya konulan “sıraların çalıştırılması usulü”ne değinilen açıklamada, sıraların 22 Mayıs 2025’te çalıştırıldığı, ikinci uygulamanın ise 12 Ağustos 2025’te gerçekleştirileceği hatırlatıldı. Ancak il içi yer değişikliği taleplerine bağlı olarak, iller arası tayinlerde kontenjanların düşük kaldığı ve bu durumun birçok öğretmeni mağdur ettiği belirtildi.
Türk Eğitim-Sen, 12 Ağustos’tan sonra oluşacak tüm boş kontenjanların ilan edilmesini ve iller arası yer değişikliği bekleyen öğretmenlere ikinci bir başvuru hakkı tanınmasını talep etti. Ayrıca, Milli Eğitim Bakanlığı’na yazılı başvuruda bulunulduğu da aktarıldı.
Sendika, tayin dönemlerinde yaşanan mağduriyetlerin önüne geçilmesi için il/ilçe emri hakkının yeniden getirilmesini ve özellikle eş durumu başta olmak üzere tüm mazeret tayin taleplerinin karşılanmasını istedi. Açıklamada, Anayasa’nın 41. maddesinde güvence altına alınan aile birliğinin korunmasının, Bakanlık tarafından yerine getirilmesi gereken temel bir görev olduğu vurgulandı.
 LİSE EĞİTİMİ ACELE KARARLARLA ŞEKİLLENDİRİLMEMELİTürk Eğitim-Sen, lise eğitiminin süresine ilişkin tartışmaların hız kazandığı bu günlerde, sürecin kapsamlı ve bilimsel temellere dayalı şekilde yürütülmesi gerektiğini vurguladı. Sendika, eğitim politikalarında alelacele alınan kararların uzun vadede ciddi zararlar doğurabileceği uyarısında bulundu.
Açıklamada, öğretmenlerin, akademisyenlerin ve tüm eğitim paydaşlarının geniş katılımıyla oluşturulacak bir yol haritasının önemine dikkat çekildi. “Yangından mal kaçırırcasına yapılan her düzenleme; eğitimi karanlığa sürüklemekte, nitelikten, şeffaflıktan ve katılımcılıktan uzak uygulamalar telafisi güç zararlara neden olmaktadır” ifadeleri kullanıldı.
Türk Eğitim-Sen, bu çerçevede konuyla ilgili bir komisyon kurarak detaylı analizler yürüttüğünü ve bu süreç sonunda bir çalıştay düzenleyerek raporlar hazırlayacaklarını duyurdu. Sendika yetkilileri, hazırlanan belgelerle sürece katkı sunacaklarını ve karar vericilere hem itirazlarını hem de yapıcı çözüm önerilerini sunacaklarını belirtti.
Sendikanın temel talebi ise lise eğitimine dair atılacak her adımın; ortak akılla, bilimsel veriler ışığında, planlı ve aceleye getirilmeden hayata geçirilmesi yönünde oldu.
 MESLEKİ EĞİTİM İHMAL EDİLMEMELİTürk Eğitim-Sen, lise eğitimiyle ilgili yürütülen tartışmalar çerçevesinde mesleki eğitimin önemine dikkat çekerek, üniversite sınavına başvuran gençlerin sayısındaki düşüşe ve istihdam sorununa vurgu yaptı. Sendika, 2025 yılında 2 milyon 560 bin öğrencinin sınava başvurduğunu, önceki yıl bu sayının 3 milyon 120 bin olduğunu hatırlatarak, üniversiteyi kazanamayan gençler için mesleki beceri kazandırma imkanlarının artırılması gerektiğini belirtti.
“Üniversiteyi kazanmak da iş bulmak anlamına gelmiyor” diyen açıklamada, mezun gençlerin önemli bir kısmının diplomalarıyla iş aramak zorunda kaldığı ve istihdamda zorluk yaşadığına dikkat çekildi. Bu tablo karşısında meslek liselerinin teşvik edilmesi gerektiği vurgulanarak, yönlendirme sürecinin her eğitim kademesinde sağlıklı şekilde yürütülmesi çağrısı yapıldı.
Açıklamada ayrıca eğitim sistemine dair kapsamlı veriler paylaşıldı:
• Okullaşma oranları, okul öncesinde %84,26; ilkokulda %95,03; ortaokulda %91,45; ortaöğretimde %87,97; yükseköğretimde ise %42,72 olarak açıklandı. Sendika, bu oranların %100’e ulaşmasının temel hedeflerden biri olduğunu vurguladı.
• 2024 OECD Bir Bakışta Eğitim Raporu’na göre Türkiye’de öğrenci başına düşen eğitim harcamalarının OECD ortalamasının oldukça altında kaldığı belirtildi. Türkiye’nin farklı kademelerde yaptığı harcamalar ile OECD ortalamaları arasında 2-3 katlık fark bulunduğu ifade edildi.
• Ekonomik verilere göre Mayıs ayında dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 25.092 TL, yoksulluk sınırı ise 81.734 TL iken, yıllık enflasyon %35,41 olarak açıklandı. Eğitim çalışanlarının maaşlarının bu tabloda yoksulluk sınırında kaldığına dikkat çeken Türk Eğitim-Sen, enflasyon karşısında eriyen ücretlerin telafi edilmesi için ek zam, refah payı, aylık enflasyon farkı, ek ders ücretlerine %100 zam ve nöbet karşılığı ödeme talep etti.
• Öğretim Yılına Hazırlık Ödeneği konusuna da değinilerek, bu ödemenin yalnızca öğretmenlere değil, tüm eğitim çalışanlarına bir asgari ücret tutarında yapılmasının motivasyon açısından önemli olduğu ifade edildi.
• Okullarda memur, hizmetli ve güvenlik görevlisi ihtiyacının oldukça fazla olduğu vurgulanarak, bu personel açığının verimliliği olumsuz etkilediği dile getirildi. Yardımcı hizmetli alımlarının “kadrolu” yapılması gerektiği belirtildi.
Tüm bu taleplerin yanında Türk Eğitim-Sen, bir yıl boyunca özveriyle çalışan eğitimcilere ve öğrencilere iyi bir tatil dönemi dilerken, bu hafta sonu gerçekleştirilecek olan Yükseköğretim Kurumları Sınavı’na katılacak tüm adaylara da başarılar diledi.