BERLİN’İN RUSLAR TARAFINDAN TALANI
Ortaçağda şehirler sessizce teslim olduğunda, şehirlerin zafer kazanmışlar tarafından talan edilmesi geleneği yoktu. Eğer işgale direniş varsa o zaman kanlı çatışmalar olur, şehirler talan edilirdi. 1099’da Haçlılar Kudüs’ü işgal ettiğinde ve Fatih Sultan Mehmet 1453’te İstanbul’u fethettiğinde talana yalnız üç gün için izin verilmişti. Sovyet askerleri Berlin’e girdikten sonra, Amerikalılar ve İngilizler gelinceye kadar ve onlar şehre girdikten sonra da, talan tam iki ay sürdü.Berlin’de Sovyet Karargahı’ndan verilen emir açık ve seçikti: “Bir üst düzey yönetici, Berlin’in Müttefik Bölgesinde ne bulursanız alabilirsiniz, taşıyamadıklarınızı da tahrip edebilirsiniz. Anladınız mı? Müttefiklere hiçbir şey bırakmayacaksınız Çalışan hiçbir makine, üstünde uyunacak hiçbir yatak ve içine işeyecek bir lazımlık bile kalmayacak”. Berlin Sovyet askeri valisi General Berzarin ayrıca yayınladığı genelgede Berlinliler’in bütün kişisel kıymetli eşyalarını, radyo ve telefon dahil, yeni Sovyet yönetimine teslim etmesini istiyordu. Sovyet Albay Grigori Tokaev ise Berlin’in bu şekilde soyulup soğana çevrilmesine karşı çıkıyordu. Küçük çapta başlayan hırsızlıklar evlerden ve caddelerde yürüyenlerden kol saati, yüzük, mücevher ve başka değerli eşyaların alınmasına, çalınmasına kadar yükseldi. Daha sonra askerler daha hacimli mallara yöneldiler. Sofa, yatak takımı, koltuk takımı, dikiş makinesi, tuvaletlerdeki musluklar, bisiklet, aynalar, buzdolabı, çamaşır makinesi, radyo setleri, kitaplıklar, daktilo ve telefonlar ve piyanolar vagonlarla Moskova’ya gönderilenler arasındaydı.Mayıs’ın ilk haftasında ele geçirilen malların hepsi ilkin açıkta yerel toplama merkezine getiriliyordu. Ruth Andreas – Friedrich notlarında “toplanan Blaupunkt, Telefunken, Philips ve Siemens markalı radyoların üzerine çiseleyen yağmurun damlaları düşüyordu. Biri biri üstüne yığılmış radyoların dörtte üçü, yağmurdan hiç kullanılamaz hale gelmişti” diye yazıyordu. Ve devam ediyordu: “Pariser Platz’a geldiğimde lüks otel Hotel Adlon’un bütün mobilya, koltuk ve yatakları, biraz sonra Moskova’ya hareket edecek kamyonlara yükleniyordu” (Milton, 64)Trenle gönderilenlerin Moskova ve Odesa gibi yerlere ulaşması zordu. Demiryolları tahrip edilmiş, Rusya’ya ulaşım hayli zorlaşmıştı. Bunların çoğu yollarda kalacaktı. Buna rağmen sevkiyat devam ediyordu. Tren istasyonlarında vagonlar birikmeye başlamış, vagonlardaki çalınmış eşyalar yeniden çalınmaya başlamıştı. Potsdam’da Valerie Hoecke, komşusu tarafından, yakındaki bir çakıl taşlı yol üzerinde terkedilmiş kitaplar olduğu ve kalın ciltli kitapların sobada odun yerine kullanılabileceği konusunda uyarıldı. Frau Hoecke, sonradan bunların çizim ustası Von Jagow’un ailesine ait olduğunu öğrendiği kitapları, sokağa çocuklarını göndererek birer birer eve getirtti. Kitaplar Voltaire, Rousseau, Dostoyevski’nin bütün kitaplarını içeren koleksiyonları ve eski Yunan ve Roma eserlerini kapsıyordu.Rus kadın askerleri daha sonra, erkek nüfusun azaldığı bir dünyada, bir koca bulacakları ümidiyle evlerden aldıkları eşyalarla ve Gretchen marka iç çamaşırlarıyla drahomalarını – çeyizlerini – düzmeye başladılar. Evli erkek askerler ise karılarına Gretchen marka külotlar göndermenin peşindeydi. Her askerin evine postalayacağı miktarın beş kiloyu geçmemesi gerekiyordu. Birçok Rus hanımı Almanya’daki kocalarının Alman kadınlar tarafından baştan çıkarıldığı düşüncesindeydi (Antony Beevor; Berlin, Viking, London, 2002, Shf:407,408).Birçok asker de daha çok inşaat malzemesi göndermek istiyordu. Harpte yıkılmış evlerinin tamiri onlar için öncelik taşıyordu. Cam, çivi ve kapı tokmağı bunlar arasındaydı. Askerlerin çoğu kollarında birden fazla kol saati taşıyordu. Eve döndüklerinde akrabalarına hediye götürmek zorunda idiler. En pratik hediye kol saati oluyordu. Berlin’i talanda erkek askerler ilkin içki mahzenine, kadın askerler de elbise dükkanlarına öncelik veriyordu.Esir köleler ve köle askerler Almanların tahminlerinin tam aksine aşağı yukarı talana hiç katılmadılar. Rusya’dan çok kötü şartlarda zorla Almanya’ya getirilen bu esir kölelerin yaşadıkları vahşet nedeniyle talana katılacakları tahmin edilmişti.Berlin halkının ilk önceliği ise karnını doyurabilmekti. Diğer konular onlar için ikinci derecede idi. Kızıl Ordu onları doyurmak için büyük gayret gösterdi. Sahra mutfakları kurarak devamlı yiyecek verme imkanını sağladı. Bu operasyonu organize eden Sovyet General Berzarin Berlinliler için bir kahraman sayıldı. Sarhoş olarak motosiklet sürerken yaptığı kaza sonucunda ölünce, Berlin halkı onun NKVD tarafından yapılan bir cinayete kurban gittiğini düşünmüştü. Bu söylenti Berlin’de hızla yayılmıştı.Sovyet askerleri bazı kereler bir paket içinde taze et getiriyor ve herhangi bir evin kapısını çalıyordu. Evin kadını eti pişirirse, bir parçasını ona veriyordu. Askerler bir ev ortamında yemek yemeğe hasrettiler. Yemek bittikten sonra getirdikleri içkiler içiliyor ve evin hanımı için kadehler kalkıyordu. Almanların içki mahzenlerini yok etmemesinin sonucu, bu mahzenler yavaş yavaş keşfedildikçe, bol içkiye kavuşan Sovyet askerleri kolayca sarhoş olmaya başladı. Bu nedenle kadın ve kızlara tecavüzler çok artmıştı. Anneler genç kızlarını tavan aralarında saklıyor, kendileri su almak için evden dışarıya erken saatlerde, askerlerin hala uyudukları sırada çıkıyorlardı. Pencerelerin camları kırılmış olduğundan geceleri tecavüz edilen kadınların haykırışları duyuluyordu.İki temel Berlin hastanesinde toplam tecavüz edilen ve tedavi gören kadın miktarı 95.000 ile 130.000 arasında idi. Bir doktorun tahminine göre tam rakam 100.000 idi. Bu kadınların 10.000’i intihar etmişti. Doğu Prusya, Pomeranya ve Silesya’da tecavüze uğrayan kadın sayısı 1.4 milyondu, buralarda intihar oranı çok daha fazlaydı. Almanya’da toplam tecavüze uğrayan kadın miktarı 2 milyonu bulmuştu. Bunların birçoğu da birden fazla tecavüze uğramıştı. Ursula Von Kardoff’un bir arkadaşı ve Sovyet casusu Schulz – Boysen ardarda 23 asker tarafından tecavüze uğramıştı ve ameliyat geçirmesi gerekmişti (Beevor, 410).Tecavüze uğrayan Alman kadınları, ömürleri boyunca psikolojik olarak, bu olayların etkisi altında kaldı. Bazıları hayatlarını sürdürebilmek için yaşadıkları vahşeti unutmaya çalıştı. Olayı başında kabul etmiş olanlar ise daha rahattılar, kendilerini olayın dışına çıkmış gibi görüyorlardı. Adı saptanamayan bir kişi not defterine 4 Mayıs’ta şöyle yazıyordu: “Tecavüz olaylarını ironi ile seyrediyoruz. Ivanlar şişman kadınları – schadenfreude -tercih ediyor. Kilo kaybetmemiş şişman kadınların çoğu da kapanmış Nazi devrinin üst düzey yöneticilerinin, özel haklara sahip hanımları.”Kadınların ırzına geçmek yaşanan kollektif bir tecrübe idi. Onun için kollektif bir şekilde çözümü gerekliydi. Fakat savaş sonrası evlerine dönen erkekler ya da kendileri evde iken eşleri ya da kızları tecavüze uğrayanlar, olayları öğrenince donup kalıyor, durumu kabullenemiyordu. Kadınlar olayı kabullenip hayata yeniden başlamaya çalışırken, erkekleri onları koruyamamış olmaktan dolayı kahroluyorlardı. Evlilikler, nişanlılıklar, arkadaşlıklar bozuluyordu. Cepheden dönen bir Alman sevgilisine “Bu binada hepiniz fahişeye dönmüşsünüz’’ dediğinde kız arkadaşı ona yazdığı günlüğünü uzattı. Orada kaç kez tecavüze uğradığı yazılıydı. Bunları okuyan asker ekmek almak için dışarıya çıkıyorum dedi ve bir daha geriye dönmedi. Bir evde bir büyükanne, anne ve torun aynı zamanda tecavüze uğramıştı. Üçünün müşterek travmadan çıkış yolu evin erkeğinin cephede ölmüş olması ve geri dönmemiş olmasıydı (Beevor, 411).