AİLE DİZİMİ

Netflix ‘Çok sevilenler’ kategorisinde ‘Zeytin Ağacı’ dizisini yeniden gözümüze sokup duruyor. Kadınlar arasındaki gerçek dostlukların paha biçilmez olduğunu vurgulayan ve kadınlara ne olursa olsun güçlü olmamız gerektiğini anlatan şirin, iyimserlik dolu bir dizi. Ama ‘Aile Dizimi’ dedikleri şey bu kadar masum mu?
Aile Dizimi; Alman terapist Bert Hellinger’in ortaya koyduğu bir terapi biçimiymiş. Çoğu derdimizin kaynağının, tanımadığımız dip atalarımızın yaşadıkları travmaların genlerimizle bize aktarımı sonucu oluştuğunu iddia eden; grup terapileri ile ölmüş ecdatla bağ kurma ve onların yaşarken çektiği acıların bize genler üzerinden ulaşan etkisini bulup çözerek kendi sorunlarımızı sağaltma işiymiş meğer. Üstelik uzun yıllardır kullanılan bir psiko teknikmiş. Yani kendi hayatımızın sorunları yetmiyormuş gibi; hiç tanımadığımız atalarımızın geçmiş dertlerinin DNA üzerinden başımıza bela olarak bizim psikolojimizi bozduğu, kararlarımızda rol oynayıp hayatlarımızı değiştirdiği temeli üzerinde bir terapi şekliymiş… 
Ekonomik ve sosyopolitik sıkıntıların gölgesinde yaşanan kuşaklar arası farklılık, yoksulluk, kötü eğitim, iletişimsizlik gibi yüzlerce etmenin içine okuduğu aile ilişkilerimiz düşünüldüğünde bir Aile Dizimi seansına gidip bolca ağlamamak imkânsız.  Hele ki yaşadığımız yüksek hızlı toplumsal değişim nedeniyle ebeveyniyle geçmişinde anlaşılmamış olma travması geçirmeyenimiz yoktur.
Her türlü psikolojik sağaltıma elbette saygımız sonsuz fakat bir ekşi sözlük yazarının “dedesi koruk yemiş torununun dişi kamaşmış” şeklinde özetlediği bu terapiyi ciddiye alamama nedenimiz eski travmaları ortaya çıkaranların terapiye gelmiş bir grup insan olması… Atanızla derdinizi siz ve uzman terapist baş başa çalışarak çözseniz hani bir tarafından ikna edici olabilir. Ama bu psikotekniğin eğitimine yıllarını verdiğini söyleyen bilirkişi kılığında bir terapist, sizin gibi DNA’sının psikolojik gizemlerinden dertli 7-8 kişiyi bir araya topluyor. Bu kişilerin hepsi sizin gibi bir sürü para ödeyen katılımcılar…  Ailenizi dizimlemek sırası size geldiğinde ayağa kalkıp oraya gelmenize neden olan bir türlü çözemediğiniz derdinizi söylüyorsunuz, örneğin fazla kilolarınızdan kurtulamadığınız için çok üzüldüğünüzü dile getiriyorsunuz ve gruptan sizi tanımayan birkaç kişiyi seçiyorsunuz.  Bu kişiler artık sizin ecdadınız; ölmüş büyük büyük anneniz, onun kız kardeşi, büyük büyük dedeniz oluveriyorlar. Onlar grubun ortasına geçip tiyatro sahnesindelermiş gibi durup dururken bazı (uydurdukları) şeyler söylüyorlar veya yapıyorlar, terapist bu kişilerin söylediği veya yaptığı şeyleri yorumluyor ve obezitenize neden olarak mesela dedenizin 1. Dünya Savaşında açlıktan ölmüş olduğu teşhisi konuluveriyor. Gruptaki herkes dedenizin çektiği acıya ağlıyor, siz de bol bol ağlayıp rahatlıyorsunuz ve kendiniz ile barışıyorsunuz; çünkü meğer tombul olmak sizin suçunuz değilmiş, DNA’nız dedenizin 1. Dünya savaşında aç kalmış olmasından korkmuş ve siz tabak tabak mantıları bu yüzden yiyormuşsunuz. Hiçbir psikoloji eğitimi almamış, oraya sizin gibi ağlamaya gelmiş bu insanların sizin toprak olmuş ecdadınızın acılarını nereden bildikleri de kerameti kendinden menkul bir konu.
Böyle şeyler size anlamlı geliyorsa Aile dizimi seansına gidebilirsiniz. Ayrıca bendeniz Zeytin Ağacı’nda bir bug (mantık hatası) buldum. Dizide denize girmekten ödü kopan kadının bu fobisinin kaynağının, yüzyıl evvelki mübadelede Türkiye’ye gönderilmiş Türk kocası ve çocuklarına ulaşmaya çalışırken Ege Denizinde boğulduğu tahmin edilen kayıp Rum büyük büyük ninenin ölürken çektiği acı olduğu anlatılıyor. Fakat nasıl oluyor da bu acı; boğulmasından yıllar evvel doğurduğu, kendisinden aylar önce Türkiye’ye gitmiş, yani o Ege’de boğulurken yanında olmayan, olaya şahit olmamış ve hatta başına ne geldiğini bile bilmeyen çocuklarının DNA’sına ulaşabiliyor? DNA’ların kablosuz internet bağlantıları yoktur. 
Özetle kendimizi de başkalarını da kandırmamalıyız. Sorunlarımızdan hayali kaçışlar değil, gerçeklerle yüzleşmek ve gücümüzü her zaman korumaya çalışmak bizi sağaltımlara götürür. Her zor günün akşamında evde tencerenin dibini sıyırmanın hiçbir sorunu çözmediğini kendi beynimize kabul ettirebilirsek, savaşta açlık çekmiş sahte ecdad da rahatlayacaktır.