Ankara ulaş-a-mıyor kardeşim!

Aslında yazmak üzere başka bir konu üzerine yoğunlaşmıştım; ancak günlük çilenin birikip doğurduğu usanç galip geldi. Bu yüzden, daha sonra mutlaka yazarım diye kafamda bir kenara ayırdığım Ankara’daki ulaşım sorununa eğileceğim biraz bugün.
Bilen bilir, İstanbul-Ankara kıyasında trafik anlamında -herkesin hemfikir olduğu üzere- Ankara düzeni ve nezihliğiyle hep açık ara öndedir. Şehrin bir ucundan diğerine gitmek için yollarda saatlerce durup kırmızı görmezsiniz; seri bir işleyiş vardır genelde. Ancak son birkaç yıldır gerçekten Ankaralılar ulaşımın her kolunda ciddi sıkıntılarla karşı karşıya. 
Pandeminin toplumsal yaşam üzerindeki etkisi, bu etkiyle çoğu insanın toplu taşıma yerine bir dört tekerlekli edinip onu kullanmayı tercih etmesi ve 6 Şubat’ta yaşanan deprem felaketi sonrası Ankara’nın aldığı iç göçle nüfusunun genişlemesi, trafiği ve ulaşımı giderek çekilmez hale getirmeye başladı. 
Bahsettiğim sıkıntı yol ve asfalt eksikliğinden de kaynaklanmıyor üstelik (Size yemin ederim Ankara Büyükşehir Belediyesi yetkilileri, ondan değil. Kaynaklarınızı doğru yere yönlendirin.) Mesele tamamen toplu ulaşım araçlarının yetersizliği, kentte ulaşım dizaynının nüfus artışı gibi yeni koşulların doğurduğu sıkıntılara göre regüle edilmemesi ve ulaşım kaynaklarının stratejik biçimde yönetilememesi noktasında düğümleniyor. Düşünün ki artık; yağışlı günler ve mesai başlama-bitiş saatlerine yakın trafiğe takılmak demek, Ankara’nın kalbi sayılan Kızılay’a görece yakın semtlerden ulaşmayı bile yarım saatin üstüne çıkarıyor.
Eskiden Ankara’da, merkezi yerlerde akşam belli saatler sonrası her an, herhangi bir toplu taşıma aracına, dolmuşa rastlamak mümkünken; şimdilerde dışarıda saat 22.00 sonrasına kaldıysanız nerede olursanız olun her halükarda dönüşünüz için bir miktar (!) taksi parasını gözden çıkarmanız gerekiyor; o da taksi bulursanız tabii… Zira otobüs ve dolmuşlar niyeyse akşam saat ondan sonra gaipliğe karışıyor.
Otobüslerin ve sefer sayılarının özellikle belli semtlerde eksik oluşundan geçtim (örneğin Mamak duraklarının hali ne zaman görsem kalabalıklar içinde harap); Güvenpark’tan kalkan dolmuş(çu)lar kendi kafalarına göre iş yapıp hat iptal ederek vatandaşı mağdur edebiliyor. Pandemi sonrası, “kimse kullanmıyor” (!?) diye bir anda hokus pokusla yok edilen “Kızılay- Birlik Mahallesi” dolmuş hattının bizden uzak hangi paralel evrende seyrüsefer ettiği hala merakımı kaşıyan meselelerden biri bu yüzden…
Diğer yandan, yeni ve ek metro hatları müjdelenirken, eski hatlardaki hantallık ve arızaların haddi hesabı yok. Ankara’da metro ulaşımının sağlandığı semtlerde ulaşımın odağı metro olduğu için, en ufak bir arıza, aksama ve gecikme sabahın köründe (“sabahın körü” deyimini herkes için anlaşılır ve gerçek kılanlara minnetle…) yola koyulup bir yanda işe, diğer yanda okuluna yetişmeye çalışan yolcuları mağdur ediyor. Zaten içinde olduğumuz dijital çağda, bu kadar beyaz yakalı, masabaşı çalışan popülasyonunun yoğun olduğu bir şehirde, hepimiz sanki sabah tarlaya ekine gidecekmişiz veya Paleotik Çağ’da yaşıyormuş da ava çıkmamız gerekmiş gibi süregiden mesai saati kavramının sabit kalışını da sık sık sorguluyorum. Amaç ne? Kime ne faydası var bu anlamsız uygulamayı inatla sürdürmenin günümüzde?
Maşallah dediğimiz üç gün yaşamıyor misali, varlığı ve bolluğuyla ünlü Ankara taksileri de bir başka mesele. Evvela şunu belirtmek isterim ki her önüne gelene plaka ve araç veren bir düzen var sanırım; zira korkunç ve saygısız insanlardan oluşan taksiler ve duraklar var. Hiç kimseden utanmaları ve korkuları da yok. Ayrıca sabah ve akşamları bahsettiğim yoğun saatlerde duraklarda taksi bulmak zorlaştı; yoldan çevirmeniz gerekiyor. (İstanbullu gariplerin, “Ay Ankara’da direkteki sarı çağrı cihazının butona bir basıyorsun, aaa, taksi önüne kadar geliyor Meltem, muhteşem yaa!” coşkusu yakında yalan oldu olacak.. Şimdiden söyleyeyim. 
Daha detaylı yazsam uzadıkça uzar bu mesele. Sıkıntı ciddi ve büyük. Yazımı sonlandırırken şu notu da ekleyeyim; ola ki ABB, Ulaşım Daire Başkanlığı’ndan bir yetkili bu köşeye denk gelip okursa bilsin ki, burada okuduklarınız münferit değil, Ankara’nın sitem ve şikayetidir.