Farklı kılığa girmiş bazı kendini bilmezler, ortamı müsait bulmuş cahil müsveddeleri, Atatürk’ün aleyhinde yalan ve iftira atmaya ve insanlık dışı davranış sergilemeye başladılar.
Allah’ın verdiği aklı bile değerlendirmekten aciz olan bu gönül gözü başta olmak üzere tüm gözleri kapalı insanlar, Atatürk hakkında konuşurken eminim ki Osmanlının son zamanlarından haberdar değildirler.
Akıllarından yararlanmayı beceremeyen bu gafiller, sakal uzatmak, başlarına bir sarık takmakla din adına konuşan yetkili ve üstat oldum hayalleri içindeler.
Bu şuursuzların etki edeceği alan kısıtlı olmakla birlikte esas kötülüğü Müslümanları dinden soğutmak gibi münafıklık alametlerini de yerine getiriyorlar.
Bilinçsizce iftira atmak, münafıklık yapmak yerine akıl gibi önemli değeri harekete geçirse tarihi manzaranın kendine anlatılanlar gibi olmadığını görürler.
Osmanlının başkenti işgal edilmiş, yönetenler kendi ülkesini yönetmekten alıkonulmuştu. Onlarda bu duruma ses çıkarmıyorlardı.
Osmanlı Sevr Antlaşması imzalamış, ordusu dağıtılmış, başkenti İngilizlerin kontrolünde, İngilizler ne deniyorsa o yapılıyordu.
Sevr’de kabul edilenler neydi? Trakya sınırımız Çatalca hattıydı. İzmir işgal edilmiş batıda sınırımız Kuşadası, Salihli, Akhisar, Kemer den geçecekti buranın kontrolü de Yunanlılarda olacaktı.
Bugünkü Osmaniye, Karataş, Bahçe, Birecik, Urfa, Gaziantep, Mardin ve Nusaybin Suriye sınırları içinde olacaktı.
Ermeni sınırı Karadeniz sahili, Giresun’un doğusundan, Erzincan, Bitlis, Van hat olacaktı.
Fırat’ın doğu tarafından Irak ve Suriye arasında ki kalan topraklar özerk olacak, bir yıl içinde orada yaşayan halk isterse Türkiye’den ayrılacaktı.
Boğazlar bölgesinde ki idare hakkı İtilaf devletlerine ait olacaktı.
Kapitülasyonlara dayanılarak, elimizde bulunan hemen hemen her şey komisyon marifetiyle alınacaktı.
Sevr anlaşmasına uyulmazsa o zaman ki başkentimiz resmi işgal edilecekti.
Atatürk Bu korkunç durumda iken önder oldu, dehasını gösterdi her yönüyle tükenmiş bir halkı ayaklandırıp Kurtuluş Savaşı gibi önemli bir savaşı kazandırdı.
Bununla da yetinmedi elimizde alınan her şeyi geri aldı, yıkılmış, ömrünü tamamlamış devletten yeni bir devlet kurarak Türk milletinin ayakta kalmasını sağladı.
Bununla da kalmadı yönetim şekli olarak Cumhuriyet’i getirdi. Demokrasi geldi. İstiklal ve istikbalimizi kendimiz yeşertecek, yükseltecek, koruyacak duruma getirdi.
Bir milleti ayağa kaldırıp devlet meydana getiren, düşman çizmesinden namusumuzu, iffetimizi koruyan bir adama iftira, yalan ve saygısızlık yapılıyor. Bu saygısızlığı yapanların kendileri, yakın çevresi, ailesi ve okuduğu okul ve öğretmenleri de görevini yapmamanın vebali altındalar.
Bu üzüntü veren durum nankörlüğün çok ilerlemiş halidir.