Sömestr tatili. 14 yaşında kaykayıyla bit pazarında gezen, belli ki daha bu yaşta rafine zevkleri ve temayülleri olan bir genç delikanlı. 15 yaşında hemcinsi bir akranı tarafından bıçaklanıp, üstüne de bir başka akranı tarafından yaralı yattığı yerde tekmeleniyor. Gündüz vakti, bir pazarda, öbek öbek kalabalıkların içinde…
Mattia Ahmet Minguzzi’den bahsediyorum. Görüntüyü izlediğimden beri kapıldığım o dehşetle aklımın ve kalbimin bir köşesinde çok istedim hayata tutunabilmesini. Ne yazık ki öyle olmadı.
Kaykay hobisiymiş, beraber takılıp yemek yerlermiş… Böyle sözlerle an(lat)ıyor dostu Minguzzi’yi cenazesinde, yasın alacakaranlık gölgesinin bile aydınlığına halel getiremediği o aydınlık, ince tebessümlü yüzüyle bir arkadaşı… Geçenlerde saygıdeğer Şengül Hablemitoğlu hocanın (bilen bilir) yas çalışmaları özelinde “yas gülümsemesi” diye adlandırılan bir durumdan bahsettiği paylaşımına rastlamıştım. Sevdiklerini kaybeden insanların, o kişilerden söz ederken yüzünde istemsizce oluşan o belli belirsiz, ince gülümsemenin yas duygusuyla nasıl iç içe bir tepki biçimi olduğundan bahsediyordu Hablemitoğlu paylaşımında. Onu hatırladım hemen.
Tabutunun başında ailesi… Perperişan!.. Görünce her detayıyla benim kalbimi bu kadar burkmuş, kırmış bir olayın bu insanlara ne yaşattığını düşünemiyorum bile.
Türkiye’de neden bilmem çok da gündeme getirilmeyen fakat sinsi sinsi büyüyen büyük bir problemimiz var: Çocuk ve genç suçlular…
İş gereği medyayı, günlük haberleri daha derininden ve kaynağından takiplemeye başladığımdan beri gördüğüm asayiş olaylarında sıkça çocuk veya henüz ergenlik döneminde olan gençlerin doğrudan kastla işledikleri suçlara rastlıyorum. Bana göre, herkesin diline pelesenk olmuş, fakat başta sorumluları olmak üzere hiç kimsenin önlemek için kılını bile kıpırdatmaya yeltenmediği toplumsal çürümenin başladığı yer tam bu noktada başlıyor.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine başvurduğumda gördüğüm manzara bana birilerinin bu konuda bir şeyler yapmak üzere harekete geçmek için neyi beklediğini düşündürüyor.
TÜİK’in sunduğu en güncel verilere göre; 2023 yılında güvenlik birimlerinin kaydına geçmiş suça sürüklenen çocukların %39,8’i yaralama, %26,7’si “diğer”, %20,8’i ise hırsızlık suçlarına konu olmuş.
İşlenen suça uğrayarak mağdur olan çocukların oranına baktığımızda ise, yine yaralanma olayının ön planda olduğunu görüyoruz. Bu konuda TÜİK’in sayfasında yer alan bilgiyi aynen alıntılıyorum:
“Güvenlik birimlerine mağdur olarak gelen 242 bin 875 çocuğun %89,7’sini suç mağduru, %10,2’sini takibi gereken olay mağduru çocuklar oluşturdu. Güvenlik birimlerine suç mağduru olarak gelen veya getirilen 217 bin 915 çocuğun %61,3’ü yaralama, %11,8’i cinsel suçlar, %8,6’sı aile düzenine karşı suçlar, %4,4’ü tehdit, %13,9’u ise bu nedenlerin dışında kalan diğer nedenlerden dolayı mağdur oldu.”
Türkiye’de çocuklar ve gençler hiç bu kadar sahipsiz ve çaresiz bırakılmamıştı. Ailesinden eğitim kurumlarına, sorumsuz ebeveynlerineden öğretmenlerine, toplumundan siyasi temsilcilerine hiç kimsenin çocukları, gençleri ve geleceği umursamadığı önemsediği yok. Yalnızca para, çıkar, ikbal kovalamaya ve günü geçirmeye odaklanmış vasat, kof ve gafil “Boomer” diye andığım kitlelerin şöyle bir durup da “ne olacak bu çocukların hali?” diye düşünmeye vakti olmuyor tabii.
Başka boyutlarıyla ileride yine ele alacağım bu konuyu, hayatlarımızla oynayan sorumsuz, bencil ve ruhu süfli nesillerin fertlerinden müteşekkil gerontokrasi üzerine kurulu arkaik düzenlerden iğrendiğimi belirterek burada sonlandırmak istiyorum.
