Sokak hayvanlarının bir tehdit oluşturmadığını ifade eden Köklü, “Bir sorun varsa da bunun çözümü sokak hayvanlarını kısırlaştırmaktan geçmektedir. Sokaktaki hayvan sayısı 10 milyon diye ifade edilerek olduğundan çok fazla söyleniyor. Halbuki sokaktaki hayvanın sayısı 2,8 milyon civarında. Bunların yarısını da belediyeler ve gönüllüler kısırlaştırdı. Bundan dolayı biz uyutulma aşamasına gelecek bir sorunun olmadığını düşünüyoruz. Belediye barınaklarının durumu ortada, çoğunun barınağı bile yok. Eğer ki belediyeler sokak hayvanlarını toplamaya başlarsa bu direkt onların ölümü demektir. Şu süreçte toplanan hayvanların çoğuna anestezi verilerek toplanılıyor. 40 derece bir sıcaklıkta hayvana anestezi verilirse zaten o hayvan kalp krizi geçirerek arabada can veriyor” dedi.
SORUN ŞEHİRLERDE DEĞİL, SORUN TAŞRADA
Kısırlaştıramama sorununun Ankara, İstanbul gibi büyükşehirlerde ya da şehirlerde olmadığını ifade eden Köklü, “Esas sorun taşradaki hayvanların kısırlaştırılmamasında. Oradaki vatandaşlar hayvanlarını kısırlaştırmadıkları gibi sokağa atıyor, sonrasında da çiftleşen hayvanlar popülasyonu artırıyor. Özellikle taşrada kapı kapı gezilerek sahipsiz hayvanlar kısırlaştırılmalı, sonrasında üretim ve satış kesinlikle durdurulmalıdır. Bir hayvanı kısırlaştırmak söylendiği kadar da maliyetli değil. Bu noktada Türk Veteriner Hekimleri Birliği de her seferinde uyutma noktasında sonsuz destek vereceklerini ifade ediyor. Bir hayvanı kısırlaştırmak bir hayvana ömür boyu bakmaktan çok daha ucuz. Örneğin Ankara Büyükşehir Belediyesi büyük bir hayvan barınağı yaptırdı. Yaptırılan hayvan barınağının maliyetinin yarısıyla ilçeleriyle birlikte bütün Ankara’nın hayvanları kısırlaştırılabilirdi” diye konuştu.
Köpeklerin kısırlaştırıldıktan sonra hem sayılarının azalacağını hem de çete oluşturmayacaklarını ifade eden Köklü sözlerini şöyle sürdürdü: “Çünkü kısırlaştırılan hayvanlarda 5-6 köpeğin bir araya geldiği grubu göremezseniz. En fazla 2 kısırlaştırılmış köpek bir araya gelir ve onlarda asla insanlara zarar vermez. Çünkü kısırlaştırılmayan köpek kızan dönemindeyse çiftleşme durumunda olduğundan dolayı hem kalabalık grup halinde olur hem de etrafı tehdit olarak görür. Böylelikle kısırlaştırıldığında sürü oluşturmayacaktır.”
“Sokaklar köpeksiz kalırsa bu sokakların daha da güvensiz olacağı anlamına gelir” diyen Köklü, “Örneğin sokaklar fareden ve yılandan geçilmez. Yani bu yapılırsa doğanın dengesi alt üst olur. Kısırlaştırma ile çözülebilecek çok basit bir sorun aslında” dedi.
HAYVANLAR YOK EDİLİRSE BİZ DE YOK OLURUZ
Yasa TBMM’den geçerse sokaktaki hayvanları toplamayan belediyelere ceza verileceğinden bahsedildiğini söyleyen Köklü şunları söyledi: “Bu cezalar keşke sokağındaki hayvanı kısırlaştırmayan ve ona iyi bakmayan belediyelere daha önceden kesilmiş olsaydı. Biz daha önceden de birkaç kez çağrıda bulunmuştuk, belediyeler evet ceza kapsamına alınmalıydı fakat hayvanı toplamamaktan değil onu kısırlaştırmadığından dolayı ceza verilmeliydi.”
Belli bir gurubun hayvanların üzerinde oynadığı oyunlar olduğuna dikkat çeken Köklü, “Yüz yıllardır hayvanlar insanlarla yaşıyor, şimdiye kadar canavar olmadılar da neden son birkaç aydır özellikle sokak köpekleri canavarmış gibi lanse ediliyor? Hayvanseverlerle hayvan sevmeyenler arasında iddialaşmaya dönüştü konu. Hayvan sevmeyen grup özellikle sosyal medyada örgütlenmeye başladı ve yayınladıkları görüntülerin çoğunda da manipülasyon mevcut. Örneğin bir köpeğin saldırdığına ilişkin bir video yayınlıyorlar fakat videonun ne öncesi ne de sonrası yer almıyor. Videonun kestikleri kısmında ise esasında hayvanı kışkırttıklarına şahit oluyoruz. Böyle olduğunu kendileri de itiraf ediyor” dedi.
Köklü sözlerine şöyle devam etti:“Olaya hayvansever yerine vicdanlı insan olarak bakmak gerekiyor. Ben ülkemizdeki vicdanlı insan sayısının bir hayli yüksek olduğunu düşünüyorum. Vicdanlı insan da hiçbir hayvanın acı çekmesine ya da öldürülmesine asla izin vermez. Vicdansız az bir grup var ve bunlar bir şekilde Cumhurbaşkanının yakınlarına ulaşıp işi bu boyuta getirdi. Ben aslında cumhurbaşkanımızın yanıltıldığını düşünüyorum. Eşi ve kendisinin hayvansever olduğunu biliyorum. Hatırlarsanız bir barınaktan engelli hayvan sahiplenmişlerdi. Engelli hayvan sahiplenen vicdanlı insanların bu yasaya hayır diyeceğini düşünüyorum. Ben inancımı kaybetmiyorum. Emine Hanım’ın ya da Cumhurbaşkanımızın hayvanların toplatılmasına izin vereceğini sanmıyorum. Biz de dernek olarak cumhurbaşkanımıza ulaşarak konunun doğrusunu anlatmak istiyoruz. Bizim gibi derneklerden görüş almadan böyle bir yasaya imza atılırsa bu ülkemizin kara lekesi olur. Geçmişte yaşanan Hayırsız Ada katliamı gibi katliamlarla anılırız.
Aldığım ihbarlardan birine göre Keçiören’de bir sokakta 3 köpek yaşıyor. Aynı mahalledeki birisi sokakta gezen hayvanı orada istemediğinden bahsediyor. Nedenini sorduğumda ise sadece ‘istemediğini’ ifade ediyor. Esasında kendinden başka canlının o sokakta yaşamasını istemiyor. Çünkü sadece hayvana değil insana, çocuğa, kadına her gün şiddet haberleriyle uyanıyoruz. Bu tür insanlar hiçbir canlıya katlanamıyor. Özetle güçsüz, kendini savunmayan canlıları yok ettirmek için bir plan devreye sokuldu ve zamanla mevzuyu kedilere de getirmeye başladılar. Bunu düşünenler şunu atlıyor, o hayvanlar yok edilirse biz de yok oluruz. Doğal dengenin bozulmasını beklemeden o dilsiz canlıların ahı bile bizi yok etmeye yeter.”
KUDUZ AŞISI İSTATİSTİKLERİ KUDUZ VAKALARI İÇİN YANILTICI OLABİLİYOR
Kuduz vakalarının da bahane edildiğini söyleyen Köklü, “Sokak hayvanlarının kuduz hastalığı yaydığından bahsediliyor. Çeşitli kurumlarca kullanılan kuduz aşısı miktarının açıklanmasıyla da ‘kuduz salgını’ körükleniyor. Halbuki köpek ya da kedi ile kurulan her tehlikeli temas sonrası doktora gidildiğinde direkt kuduz aşısı yapılıyor. Bu da istatistikler de kuduz vakaları için yanıltıcı olabiliyor” diye konuştu.
Artanın hayvan şiddeti değil insan şiddeti olduğunu ifade eden Köklü, yakın zamanda Şanlıurfa’da sokak köpeklerine uygulanan şiddeti hatırlattı. Köklü sözlerine şöyle sonlandırdı: “Benim kendi mahallemde bir üst yüzey yönetici 2 sahipli köpeği öldürdü. Hayvana uygulanan şiddetin ne eğitimle ne de bir siyasi partiyle ilişkisi olduğunu düşünmüyorum. Esas mesele insanlarda vicdan olup olmaması.”