Medice, cura te ipsum!

Bu ayın başlarında, gecenin bir yarısı hovarda midemin huzurumu bozmak şerefine çalsın sazlar oynasın gazlar eşliğinde düzenlediği sürpriz partinin göğsümün ortasında yankılanan gümbürtülerine uyanıp da sabırla direnmeme rağmen havai fişek gösterileriyle devam eden parti bitmek bilmeyince, sonunda mecburen soluğu önceden kaydımın olduğu evimin yakınlarındaki özel hastanelerden birinin acilinde aldım. Yapılan tüm tetkikler şüpheleri tamamen midemde yoğunlaştırdı. Hem acilde ilk muayenemi yapan doktor, hem de kendisine danıştığım dahiliyeci kuzenim mutlaka bir gastroenterologa görünüp endoskopi yaptırmamı salık verdi.
Canım biraz tatlıdır ve küçük şeylerle mutlu olurum. Bu yüzden her ne kadar hastaneleri hiç sevmesem de hatırı sayılır bir kahvekolik olduğumdan ve işin ucunda uzun süre kahveden uzak kalmak gibi bir kabus olabileceği için kader karşısında boynumu büküp randevulara baktım. İlk defa “hastası olmayı” deneyimleyeceğim Bilkent’teki meşhur Şehir Hastanesi’nden en yakın güne, tecrübeli görünen profesör unvanlı bir hekimden randevumu aldım.
Dün hastaneye gittiğimde kapalı otoparkın çalışmayan sensörleri ve yarattığı kalabalık, karmaşa içerisinde takribi yarım saati aşan bir süre dolana dolana nihayet arabayı park ettik. Gastroenteroloji bölümünden girişimizi alıp salonda beklerken her şey olağan görünüyordu. Ama dikkatimi çeken beni görecek hekimin odasına girenin neredeyse girdiği gibi çıkmasıydı. Dolayısıyla randevu saatimden önce muayene sıram çabucak gelmişti. İçeri girdiğimde seçtiğim hekim değil de genç biriydi karşımda gördüğüm. Kapının hemen yan dibindeki masasının altına, denizde sırt üstü yüzerken sadece başın yukarıda su yüzeyinde olduğu bir pozisyonda bilgisayar oyunu oynayan ergenler gibi kaykılmış oturmaktayken son derece ilgisiz ve hasta iletişiminden bihaber tavrıyla suratıma baktı. Neyle karşı karşıya olduğumu hemen kavradığım için, takılmakla-takılmamak arasında bir yerde, şikayetimi ve acil doktorunun söylediklerini aktardım; benden kod istedi oradaki sonuçlarıma baktı galiba. Aynı lakayt ve umursamaz tavrıyla 2-3 klasik sorudan sonra elime endoskopi için bir protokol ve A5 boyutunda hazırlanmış bir reflü konulu broşür tutuşturup, endoskopi randevusu almamı sonra sonuca bakılacağını söyledi. Nihayetinde girip çıkmamın 5 dakikayı bulduğunu bile sanmıyorum.
Doğrudan insanlarla muhatap olunan tüm meslekler çok meşakkatlidir. Hekimlik mesleği de öyle elbette. Üstelik başka insanların canı emanettir kendilerine. Böylesi büyük bir sorumluluk hekimlik mesleğinin zorluğunu katlar ki; burada akıllara gelmesi gereken ilk şey, herkesin doktor olmaya uygun bir sosyal ve bilişsel donanıma, duygusal kapasiteye sahip olamayacağıdır. 
Sağlık Bakanlığı’nın halk sağlığını gözetmek ve sağlık hizmetlerine erişim konusunda rasyonalite ve stratejik düşünceden son derece uzak politikalarının Türkiye’deki hekimlere sıkıntı yaşattığına; omuzlarına türlü yük, bünyelerine türlü stres yüklediğine hepimiz vakiyiz. Ancak yine bir çoğumuzun hastane-hastalık tecrübelerinden farkında olduğu bir şey var ki; bu ülkede tıp fakültelerinin tedrisatından geçen herkes hekimlik kimliğine yaraşır bir karakter ve kişilikte değil. Ortak bir merkezi yerleştirme sınavda edinilen sıralama-puan ötesinde, bir insanın tıp fakültesinde okuduktan sonra hekimliğe uygun olup olmadığını veya mesleğini sürdürüp sürdüremeyeceğini sıklıkla sınayacak psikolojik ölçek testlerin sıklıkla ve katı biçimde uygulanması gerekir. Sadece hekimler için değil; öğretmenlik, polislik, askerlik, sosyal hizmetler vb gibi alanlarda görev yapanlar için (meslek yaşamları boyunca) bu tür psikolojik ölçeklerin güncel ve disiplinli bir şekilde uygulanması zorunlu olmalıdır.
Anlattığım muayene muamelesine denk gelmemin akşamı rastladığım bir haberde, İstanbul’da bir hastanenin psikiyatri servisinde çalışan bir hekimin hastanede meslektaşları ve hastalara biber gazı püskürttüğü, bir meslektaşına da yanında taşıdığı silahı doğrulttuğu görüntüleri izledim. Ne denir?..
İnsanları ve dahası gerçekten kendinizi sevmiyorsanız lütfen bu tıp okumaya yönelmeyin; hekimlik mesleğini yapmayın. Tıp biliminin temelinde, hastayı iyileştirmek/tedavi etmek hekimin hastayla daha ilk temasına, iletişimine dayanır; evvela orada başlar. İnsanla ve/ya insan olmakla ilgili marazlarınız varsa en önce kendinizi iyileştirip, duruşunuza, tutumlarınıza, kendinize bir çeki düzen verin; sonra her halükarda hekim olursunuz. 
Bu vesileyle, başlığımdaki kadim latince deyişi tüm tıp camiasına anımsatıyor ve armağan ediyorum.