Rota yeniden oluşturuluyor!

 Ağzımızdan dökülen her söz, kimi zaman histerik heyecanımıza yenik düştüğümüz; kimi zamansa aklın zaferiyle durulttuğumuz her eylem, tüm evet ve hayırlarımız, her tercihimiz ve tercih etmediklerimiz… Öyle ya, rotayı yeniden oluşturan ne çok şey var. Kimi yol ayrımları bataklıklardan gül bahçelerine, kimileri okyanuslardan göllere… Kimi erdemli seçimler emeğin kudretine, kimileri en basit yoldan yaşamaya. Ayağımız belirlediğimiz rotanın az dışına kayıncaysa tek bir sesle bambaşka yol’lara;
“Rota yeniden oluşturuluyor!”
Fikret Otyam Sanat Merkezi’nde “Rota Yeniden Oluşturuluyor” diyerek buluşan on renkli sanatçı rotasını kaybetmiş Başkentlilere ilham oluyor.
Sisli bir vadide yer ve zaman mefhumunun uçuculuğunda el yordamıyla ilerliyoruz. Kimi zaman eşe dosta tutunuyor,kimi zaman siste onları da yitirıyoruz. Yolda neler yok ki… Durup sisin dağılmasını bekleyenler, hırsla sis dağılana dek ilerleyenler, hayatın tam içindeyken çıkışı arayanlar… Sisin sonu herkesin kendi tahayyülü, kimine göre zorlu yollardan yıldızlara, kimine göre bataklık doğuran bataklığa kimine göre herkesin sınavı kendine. Sergi, sisin bir türlü dağılmadığı o ovayı çıkış noktası olarak alıyor ve yorgunluktan konuşamayıp vücudumuzun sızladığı o yerde kendi rotamızı bulmaya davet ediyor.
Çünkü navigasyon sistemi bile rotamızı belirleyemiyor.
Fikret Otyam’a giriyor ve adete navigasyondan o aşina sesi fısıldayan üç fotoğrafla karşılaşıyoruz. Evren Özesen imzalı bu fotoğrafları kendisinden şöyle dinliyoruz, “Doğa ve insanın çatıştığı, şehirle doğanın birbirine karıştığı yerler; sınırlar üzerine çalışmayı seviyorum. Bir dönem şehrin nerede başlayıp nerede bittiği gibi düşüncelerle çok yoğun şekilde Ankara etrafını dolaştım. Navigasyon kullandığımdan buralarda o kadar sık şekilde ‘Rota yeniden oluşturuluyor’u duydum ki sergi ismi belirlendikten sonra bu üç fotoğrafı seçtim. Bu fotoğraflar bana ‘Arada kalmak’ kavramını çağrıştırdı ve böylece bunları ‘Rota yeniden oluşturuluyor’ ile bağdaştırdım.” Özesen, önümüzdeki ay Unite Ortak Mekan ve Kültür Sanat’ta açacağı kişisel fotoğraf sergisinin de müjdesini de veriyor.
Köşeyi dönüyoruz ve karşımızda alışılmışı yıkan yaklaşımlarıyla gönlümüzde taht kurmuş İlker Çelen’i, namıdiğer Uzay Çöpü’nü görüyoruz. Uzay Çöpü çocukluğumuzun ortak değeri Şirinler’den yola çıkıyor ve ‘Rotayı’ şöyle oluşturuyor, “Rotanın yeniden hesaplanması, bir bakıma hayatınıza yeni bir yön vermek. Arada kalmışlık, bir sonraki noktaya geçip geçemeyeceğimiz düşüncesi beni çocukluğumuza dair mutluluk veren şeyleri sorgulamaya itti, bize ne kadar mutluluk veriyordu veya onun verdiği mutluluk bize hala yetiyor muydu? Artık o eskimiş mutluluktan çıkarak onları öldürmeli miyiz? Çünkü bilirsiniz, kalıplaşmış herhangi bir şeyi yıkmadan taze olanın inşasını yapmak zordur. Bir şeyleri yeniden var etmek için öncesinde var olanı yok etmek gerekir. Dolayısıyla eserlerimden bir tanesinde şirin evini yaktım, diğerinde ise ölmüş bir şirin göreceksiniz. Herkes nedenini sorguluyor. Yıkıp yıkmamak ve bakıp bakmamak sizin elinizde ancak bakarsanız size yeni bir kapı aralanabilir, diyorum.”
Kayahan Kaya ve Deniz Altay Kaya çiftinin göç kavramından yola çıkarak yeniden oluşturdukları ‘Rota’yı Kaya çiftinden şöyle dinliyoruz, “Göç olgusu üzerinden iki eser ile katıldık. Gitmek ve kalmak arasında kurduğumuz hayaller, kafamızdaki imgeler, onların bulanıklaşması, kökümüzü nereye salacağımızı arayışımız ama bu yolda düşüncelerin girdiği sürekli değişim ve zorluklar… Gitme hayalleri ve hayallerin ilk kurulduğu andan sonrasına dek aynı tazeliği koruyamamasını konu aldık. Esasında tüm bunlar bir yol arayışı. Göç etme ya da göçe mecbur kalma sürecindeki yol arayışlarımız sergideki iki eserle karşınızda. Girişteki daralan koridorla ise sıkışmışlığı verdik ve göçe mecburiyet üzerine çalıştık. Hem ülkemizde bir dışarıya göç var hem de dışarıya göç var ancak bunların tamamı aynı kaygılar, aynı belirsizlik, aynı duygular… “
Eserlerinin karakteristik tarzını, “anne” figürlerini tanıyor ve “Aykut Öz de mi burada! ” demekten alamıyoruz kendimizi. Öz, şöyle anlatıyor, “Hayatta birçok yola girip çıkıyor ve kendi yolumuzu, kimliğimizi bulmaya çalışıyoruz. Ben de bunu ‘Kırmızı Başlıklı Kız’ hikayesiyle birleştirerek bir oyuna çevirdim. Kırmızı başlıklı kız imgesini uzun zamandır kullanıyorum. Eser, kimin iyi kimin kötü olduğunu sorgulayarak kendi yolumuzu ‘bir türlü bulamayışlarımızı’ anlatıyor. Yol’da mutlaka bizi sürekli uyaran bir şeyler oluyor. Seslerdeki navigasyon sesleriyle de bu uyaranları vermeye çalıştım. Aşağıda da pandemi döneminde ‘Eğleniyor muyuz?’ adlı sergimde kullandığım ‘anne’ figürlerini görüyorsunuz. Annelere bir sürü rol yapıştırılıyor. Sürekli alışveriş peşinde, çoluk çocuğunu doyurup onları memnun ederek hayattan tatmin olmaya çalışan figürler haline geliyorlar ve süreçte kendi hayatlarını umursamıyorlar. Anneler üzerine yaratılan bu kimlik tuhaf bir şekilde ‘iyi’yi temsil ediyor. Esasında kaybolup gidiyor. Tüm bunlar esasında sistem çarkı içerisinde ve biz bu çarkta yol’umuzu kaybediyoruz. Hal böyleyken en ufak bir rol ayrımında rota yeniden oluşturuluyor.”
Sofokles’in Antigone oyunundan yola çıkarak çalışan Zeynep Karabacak’tan, tuvalden taşan tiyatral eserini şöyle dinliyoruz, “Antigone hangi yolu seçecek? düşüncesinden yola çıktım. Antigone, bireysel özgürlüğe inanan kahramanımızın, inançları ile devlet yasalarının çatışması sonucu devlet otoritesine başkaldırışını ele alır. Dünya edebiyatının ilk “direniş” örneği kabul edilen hikayede pek çok yol ayrımı var. Dolayısıyla ‘Rota Yeniden Oluşturuluyor’ dendiğinde aklıma ‘Antigone’nin yolları geldi.”
Çağıl Ömerbaş ise hemen aşağıdaki odacıklardan birinde dijital bir eser olan ‘Havuz’u şöyle anlatıyor ‘Havuz, esasında bir topluluğu anlatıyor. Topluluklarda erilliğin üstünlük çabasını ve böylelikle var olan düzeni bozduğunu anlatmak istedim. Eserde, bir erkek topluluğu görüyorsunuz, topluluk yok oluyor ve ortada yanan bir çocuk kalıyor. Toplumsal eprimişliği öne çıkarmak istediğim ‘Havuz’da diyorum ki, ‘Yeniden oluşturulması gereken bir rota var. Umarım oluşturuluyordur”
Psikolojideki ‘Rorschach testi’nden yola çıkarak çalıştığı eserlerini Ece Akay’dan şöyle dinliyoruz, “Psikolojideki mürekkep lekesi testlerinden yola çıktım. ‘Rorschach testi’ denilen bu testlerde doktor karşısındaki hastaya testleri göstererek ne hissettiğini sorar. Biz yolumuzu sürekli yeniden hesaplarız, esasında gideceğimiz yer bellidir ancak her defasında yaşamımızda karşılaştığımız imgelerle anlamları yeniden inşa ederek yolumuzu tekrar kurarız. Bu lekeler de benim için böyle bir şey. Resimlerin hemen altında ise kurumuş ve ölmüş bir ağaç görüyorsunuz. Buna dair insanların zihninde oluşan pek çok fikir var. Ölmüş bir ağaç bile rotasını bir başka yerde, örneğin bir galeride yeniden anlamlandırılarak bulabiliyor.”
Ece Akay, Uzay Çöpü, Zeynep Karabacak, Deniz Altay Kaya, Aykut Öz, Erinç Ulusoy, Kayahan Kaya, Şeyma Tüzül, Çağıl Ömerbaş ve Evren Özesen’in eserlerinin yer aldığı sergi 19 Mayıs’a dek rotasını yeniden oluşturmak isteyen Başkentliler için ziyarete açık olacak.