ABD’de siyaset çoğu zaman sloganlarla yürür; o sloganların ardında ise koca bir çıkar ekonomisi yatar. “One Big Beautiful Bill” adıyla kamuoyuna sunulan yasa paketi, Trump’ın siyasetteki popülist cazibesini pekiştirmeye çalıştığı yeni döneminin vitrini gibi. Fakat içerikte yatanlar, yalnızca sembolik bir “güzellik”ten ibaret değil; bilakis, bu yasa, Elon Musk gibi yeşil teknolojilerin aktörleriyle Trump’ın endüstriyel yeniden diriliş vizyonu arasında derin bir fay hattı yarattı. Bugün, Donald Trump ile Elon Musk arasında son aylarda yaşanan soğukluk ve bir anda giderek yükselen çatışma, yalnızca kişisel değil; ekonomik, teknolojik ve politik düzlemlerde birbirine temas eden iki farklı çıkar dünyasının geriliminin dünya kamuoyuna mal olan bir temsili aynı zamanda.
Bu çatışmanın belirginleştiği dönüm noktası, Trump’ın ikinci döneminde yeniden gündeme getirdiği ve geçtiğimiz ay Temsilciler Meclisi’nden geçirdiği “One Big Beautiful Bill” adlı (Türkiye’de “vergi indirim tasarısı” diye anılan) yasa paketi Trump’ın adaylığı döneminde başlayan ikili arasında başlayan “ölümüne kankayız” (!) hukukunun adeta canına okudu. Trump’ın retorik dünyasında nitelik ve mentalite açısından basit, vasat olmasına rağmen abartılı sözlerle ifade bulan her şey gibi, bu yasa da “eşsiz, büyük, güzel” (!) olmak zorundaydı. Fakat içeriğine bakıldığında söz konusu paketin, özellikle Biden döneminde öncelik kazanan yeşil dönüşüm politikalarının birçok ayağını devre dışı bırakmaya yönelik hamleler barındırması, adaylığı sürecinde X platformunu bir propaganda aygıtı olarak Trump’ın önüne seren ekürisi Musk’ın muhtemelen beklemediği bir dost kazığıydı.
Zira ilgi yasa tasarısının en dikkat çeken noktalarından biri, elektrikli araç üreticilerine sağlanan vergi teşviklerinin azaltılması ve yenilenebilir enerji projelerine yönelik doğrudan kamu finansmanının daraltılması. Tesla gibi şirketlerin, hem ABD iç pazarındaki satış gücünü hem de küresel yatırım cazibesini büyük ölçüde bu tür teşviklerle sürdürdüğü düşünülürse, söz konusu yasa haliyle doğrudan Elon Musk’ın çıkarlarına dokundu.
Trump (tüccarlığı ve sağ politikacılığına yaraştığı üzere) mevcut politikalarında fosil yakıt sektörünü yeniden merkeze alan bir çizgiye yönelirken; Musk’ın küresel arenada boy gösterdiğinden beri yatırım ve varlıklarıyla yeşil teknolojilerin, teknolojik inovasyonların öncüsü olarak konumlanmaya çalıştığı hepimizin malumu. Ne var ki her iki figür de sistemin merkezine kamu kaynaklarını alıyor. Musk’ın bugüne dek Tesla, SpaceX ve SolarCity üzerinden elde ettiği büyümenin önemli bir kısmı öncesinde Biden yönetiminin izlediği doğrudan devlet destekleriyle mümkün olmuştu. Şimdi Trump’ın bastırmasıyla bu desteklerin bir kısmı geri çekilirken, Musk’ın Trump azılı destekçisi olmasından bu yana sergilediği tutum ve eylemleriyle kamuoyundaki tartışmalı pozisyonu da daha eleştirel bir noktaya evriliyor.
Bu noktada dikkat çekici olan, iki aktörün çatışmasının yalnızca ideolojik ya da teknolojik değil, aynı zamanda maddi temelli olmasıdır. Trump’ın, “ekonomik milliyetçilik” adı altında özellikle aşırı muhafazakarların desteğiyle uygulamaya koyduğu yeni enerji stratejisi, Musk’ın küresel tedarik zincirlerine dayanan üretim modeline doğrudan tehdit oluşturuyor. Özellikle elektrikli araçlarda kullanılan bataryaların temel bileşenlerine dair dışa bağımlılığın arttığı bu dönemde, vergi muafiyetlerinin kaldırılması Musk’ın üretim maliyetlerini artıracak gibi görünüyor.
Trump ile Musk arasındaki bu gerilim, yalnızca kişisel bir husumet ya da geçici bir anlaşmazlık değil. Bu, 21. yüzyılın enerji politikaları, sanayi dönüşümü ve kamu kaynaklarının kimler için, nasıl kullanılacağına dair süregiden bir tartışmanın yansıması. Bir tarafta kamu teşviklerini yeniden fosil enerjiye yönlendirmeyi savunan, klasik sanayi hamlesine dönüşü amaçlayan bir çizgi; diğer tarafta ise yine kamu desteğiyle büyüyen ama yeşil teknoloji anlatısıyla meşruiyet kazanan bir sermaye modeli.
Şimdilik bu karşılaşmanın kazananı henüz net değil. Ama kesin olan şu ki, mesele yalnızca iki güç figürü arasındaki mücadeleden ibaret değil. Bu çatışma, hiç şüphesiz, birçok yönüyle dünyanın hangi yöne evrildiği ve evrileceğiyle ilgili bir kırılma noktasını da işaret ediyor.
