Kafkasya bölgesinde Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki gelişmeler ve İsrail- Hamas savaşında İran’ın sert çıkışları gözleri tekrar Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgeye çevirdi. Genelkurmay eski İstihbarat Başkanı emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin, Türkiye’nin bölgesinde yaşanan sıcak gelişmeler ve yine küresel boyutta ki gelişmeler dikkate alındığında kritik bir döneme girdiğinin net olarak ortaya çıktığını belirti.
Türkiye’nin hassas dengeler izlemesi gerektiğini belirten Pekin, “Kafkasya’da özellikle batılı güçler bir barış antlaşması imzalanmasından çok çatışmaların sürmesinden yana tavır sergiliyor. İsrail- Hamas arasında devam eden çatışmalarda ise İsrail’in son hamlelerinin ardından İran yönetimine İsrail’e yönelik sert adım yapılması yönünde kamuoyundan ve İran yönetimindeki bazı gruplardan baskı geliyor anladığımız kadarıyla. Türkiye’nin bölgesindeki gelişmeler dikkate alındığında Türkiye’nin milli çıkarlarını dikkate alarak planlı bir şekilde ve hassas dengeleri izleyerek bir politika gözetmesinin içinden geçtiğimiz süreçte önem kazandığını görüyoruz” dedi.
Kafkasya bölgesinde Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki barış antlaşmasının imzalanmasını engellemek isteyen batılı güçlerin olduğunun son dönemde anlaşıldığını kaydeden Pekin, şunları söyledi:
“Batılı güçler özellikle Güney Kafkasya bölgesinde barış antlaşmasının imzalanmasında çok çatışmaların sürmesi yönünde bir tavır sergiliyor son günlerde. Bu yönde net adımlar atılmadı belki ama yaşanan gelişmelerden niyetin bu yönde olduğu çok açık olarak karşımıza çıkıyor. ABD, AB Başkanlığı ve Ermenistan geçtiğimiz günlerde bir toplantı yaptı. Bu toplantıya Azerbaycan yönetimi çağrılmadı. Bunun üzerine Türkiye buna tepkisini gösterdi. Güney Kafkasya’da Fransa dahil batılı güçler çatışmaların sürmesini isteyen bir tavrın niyetini ortaya koymuş duruyor Dolayasıyla Azerbaycan ve Türkiye’nin çok dikkatli olması gerekiyor bölgede. Bir barış antlaşması istenmediğini anlıyoruz. Bunun yerine yeni bir çatışma ortamının oluşması ise İran’ın da bölgede savaşa dahil olması sonucunu doğurabilir. Bunun iyi hesaplanması gerekiyor. Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafyaya bakıldığında böyle bir durumu ABD ve İsrail’in çıkarları doğrultusunda bir gelişme olacaktır. Bu nedenle hassas ve dengeli olmak, elbette milli çıkarları önceleyerek hareket etmek büyük önem kazanıyor.”
İsrail ile Hamas arasında devam eden savaşın bölgeye etkisinin sürdüğünü de kaydeden Pekin, “Bu noktada İran ve ABD’nin tavrı aslında savaşın başka bölgelere yayılmaması yönünde. Ancak İsrail bu savaşın genişlemesinden yana bir tavır koyuyor son günlerde. Bölgede gerçekleştirilen ve İran’a ait hedeflerin vurulmasının ardından İran yönetimine hem yönetimin içinden, hem de halktan karşılık verilmesi konusunda büyük bir baskı oluştuğunu görüyoruz. İran’ın böyle bir ortamda bölgesinde prestij kaybına uğramaması için yönetim üzerinde baskı olduğunu gözlemliyoruz. Oysa İran bugüne kadar İsrail ile Hamas arasındaki çatışmalarda çok stratejik bir tutum izledi. İran, savaşın genişlemesini istemiyor. Aynı şekilde ABD’de de kendi çıkarları doğrultusunda bu savaşın genişlemesinden yana değil. Ancak İsrail savaşın genişlemesi ve bölgeyi kapsaması yönünde adımlar atıyor, İsrail’in mevcut yönetiminin de tavrı yaptığı açıklamalar bakıldığında bu yönde. Dolayasıyla bu savaş genişlediğinde bölgede birçok beklenmedik ve bir o kadar da istenmedik sonuçlar ortaya çıkabilir. Türkiye’nin bu noktada da çok dikkatli ve milli çıkarları doğrultusunda hareket etmesi kaçınılmaz oluyor. Atılan adımların bölgesel ve küresel sonuçlarının iyi hesap edilmesi ve bu yönde oluşturulmuş bir plan dahilinde hareket edilmesi büyük önem kazanıyor. İran son saldırıların ardından İsrail’e yönelik bir hamle yaparak prestijini toplar mı sorusunun cevabı ise farklı boyutlarda ele alınabilir. Böyle bir durumda İran’ın ABD’nin bu coğrafyadaki tesislerine, üslerine yönelik bir saldırısı İran’ın bölgede prestijini geri getirmeye yetmeyebilir. Bunu zaten yapıyorlar. Öte yandan İsrail’e yönelik direkt bir hamlesinin sonuçları da farklı olacaktır. Bunun sonucunda cephe genişleyecektir ve böylelikle İran’ın da zorlanacağı sonuçlar ortaya çıkabilir. İran yönetiminin bu konuda takınacağı tavır çok önemli. İran şu ana kadar İsrail’in yerine son gelişmelerde ABD’yi hedef gösteriliyor. Önümüzdeki süreçte yaşanacaklar bölgenin istikrarı açısından büyük önem taşıyor ve bir o kadarda belirleyici bir önem taşıyor” ifadelerini kullandı.
Türkiye’nin Avrupa Konvensiyonel Kuvvetler Antlaşmasını askıya almasının konjonktür ile yakından bağlantılı olduğunu ifade eden Pekin, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bunun zamanının geldiği görülüyor. AKKA dediğimiz antlaşma özellikle SSCB’nin yıkılıp, soğuk savaş döneminin sona ermesinin ardından önem taşıyan bir antlaşma oldu. Bu antlaşma üzerinde Avrupa ülkeleri, Rusya başta olmak üzere bölgedeki ülkeler ciddi çalışma yaptı. O zaman böyle bir antlaşmanın varlığı önem taşıyordu. Avrupa’nın güvenliği başta olmak üzere, Avrupa’da yeni bir savaş çıkmaması o dönem bölgesel istikrar açısından büyük öneme sahipti. Bu nedenle 1990’lı yıllarda hayata geçen antlaşma önem taşıyordu. Bugünkü süreç ise çok farklı. Öncelikli olarak içinden geçtiğimiz süreçte ülkeler arasında bölgede doğrudan olmasa bile bir vekalet savaşı sürüyor. Bu savaş sürecinde elbette bu antlaşma da sorgulanmaya başladı bir çok ülke tarafından. SSCB dağıldıktan sonra ülkeler oturup kapsamlı bir askeri planlama yaptılar. Yani, ülkeler birbirlerinin sınırlarında bulunduracağı birlik, konvansiyonel silah, zırhlı araca, tank, top bataryaları hatta orta menzilli füzelere kadar azaltmaya gidecek bir planlama sürecine girdi. Avrupa ülkelerinde bu aynı zamanda ekonomik rahatlama getirdi. Ülkeler bu antlaşmanın sürebilmesi için karşılıklı denetleme grupları kurdular. Hem gidip sınır bölgelerinde ülkeler karşılıklı olarak birbirlerini denetliyor, hem de havadan yine karşılıklı olarak birbirlerini denetliyordu. Asker sayıları, birlikler, zırhlı araçlar, konvansiyonel silahların miktarı sürekli kontrol ediliyordu. Ancak, son dönemde yaşanan gelişmeler artık bu antlaşmanın işlevini de ortadan kaldırdı. ABD’nin Avrupa’yı silahlandırması, Rusya, Ukrayna arasında çıkan savaşta Rusya’nın kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmesi, vekaletler savaşı da olsa çatışmaların sürmesi tüm bunlar ülkeleri yavaş yavaş antlaşmadan çekilmeye zorladı. Bunun üzerine Türkiye’de bu antlaşmayı askıya alarak kendi milli çıkarları doğrultusunda artık sınırlarında gerekli tedbirleri alma kararı verdi. Bu son gelişmeye bu açılardan bakmak gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Dünyanın önümüzdeki dönemde yeni gelişmelere gebe olduğunu artık anlaşıldığını belirten Pekin, şunları kaydetti:
“Artık dünyada yeni bir döneme doğru gidilirken, yeni başlaması muhtemel sürecinde belirtileri ortaya çıkıyor. ABD, son dönemde dünya üzerindeki hegemonyasını tekrar kurabilmek için yeni bir savaşın fitilini ateşlemeye yönelik adımlar atıyor. Rusya ve Çin küresel dengeler açısından önem kazandı. Türkiye bölgesindeki ve dünyadaki gelişmeleri artık çok boyutlu okumak durumunda. Dış politikada ve iç politikada yaşanan gelişmeleri ciddi bir planlama dahilinde değerlendirmek zorunda. Yaşanan her gelişme milli çıkarlarımız açısından büyük önem taşıyor. Güney Kafkaslar, Karadeniz,, Doğu Akdeniz, Ege Denizi, Balkanlar, Ortadoğu tüm bu bölgeler artık Türkiye’nin milli çıkarları doğrultusunda hazırlanacak hassas ve dengeli politikalar ile ele alınması gerekiyor. İç ve dış politikadaki gelişmeler çok boyutlu ele alınmalı. Türkiye’de çıkan son olaylar iyi tahlil edilmeli. Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler milli çıkarlar doğrultusunda ele alınıp, ona göre hareket edilmeli. Son gelişmelerden anlıyoruz ki ABD, İsrail ile İran arasına çatışmaların direkt olarak başlaması ve sürmesini engellemek amacıyla içinde bulunduğumuz coğrafyada bir tampon bölge oluşturmak istiyor. Bu tampon bölge karşısında Türkiye nasıl bir tavır takınacak bu çok önemli. Son yaşanan olaylar Türkiye’de sadece belli bir lokal olayı değil, bölgesel gelişmeleri de düşündürüyor. Türkiye bu kapsamlı değerlendirmelerden sonra planlı ve hassas politikalarla milli çıkarlarını hayata geçirmeli. Bunun yapılması içinden geçtiğimiz süreçte büyük önem kazanıyor. Türkiye bölgesinde ve dünyada olabilecek yeni gelişmeler karşısında hazırlıklı olmalı ve bu hazırlığı da planlamalı. Milli savunma sanayimizde çok ilerleme kaydettik. Bu çok güzel ancak bunun tüm boyutlarıyla hesaplanması ve bu hesaplama ile birlikte organize edilmesi yine önemli konular arasında. Sadece bir noktaya takılıp kalmadan, tüm gelişmeleri aynı anda, eşgüdüm içeresinde yönetebilecek, hayata geçirebilecek milli politikaların varlığı büyük önem kazanıyor.”