Sevgili okurlarım, Büyük kurtarıcı Ulu Önder Atatürk’ün bundan 95 yıl önce, Millet Mektepleri Başöğretmenliğini kabul buyurdukları 24 Kasım günü, 1981 yılından bu yana “Öğretmenler Günü” olarak kutlanmaktadır.
Bugün 42. yılını idrak ettiğimiz Öğretmenler Günü’nün, eğitim camiamız, memleketimiz ve milletimiz için hayırlı olmasını, başarılar ve iyilikler getirmesini diliyorum.
Başöğretmen Atatürk “…En mühim ve feyizli vazifelerimiz, Milli Eğitim işlerinde mutlaka muzaffer olmak lazımdır. Bir milletin hakiki kurtuluşu, ancak bu suretle olur” diyerek, Milli Eğitimin önemini açıkça ortaya koymuştur.
Bu sebeple, Milli Eğitim Temel Kanunu’nun amaç ve ilkeleri doğrultusunda çocuklarımızı; vatanını, milletini, ailesini ve insanları seven, Türk Milleti’nin milli, insani ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren, gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere, hür ve ilmi düşünce gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, demokratik düşünceye inanan insanlar olarak yetiştirmeyi, Milli Eğitim politikamızın temel unsuru olarak görmekteyiz.
İslam Dininde; “Dünyayı isteyen ilme sarılsın, ahireti isteyen ilme sarılsın hem dünyayı hem ahireti isteyen gene ilme sarılsın” buyurmaktadır.
Öğretme ve öğrenme olayı bir terbiye meselesidir. İslâm’ın ilk emri de “öğren, bil, anla” manasına “Oku” ile başlamaktadır. Şu hâlde eğitim ve öğretim yani terbiye hayat boyu, beşikten mezara kadar devam etmektedir. Bir milletin inkişafı ve istikbalinin gücü ve müreffeh bir şekilde teminat altına alınması hiç şüphesiz eğitim ve öğretim ile mümkün olmaktadır.
Bundan dolayıdır ki, Büyük Atatürk;
“Eğitimdir ki, bir milleti ya hür, müstakil, şanlı, âli bir toplum olarak yaşatır, ya da bir milleti esaret ve sefalete terk eder” demiştir.
Nitekim İstiklal Savaşı’nda top sesleri arasında, Türk Toplumu’nun istek ve ihtiyaçlarına cevap verecek eğitim programını hazırlamak maksadıyla 16 Temmuz 1921 tarihinde Ankara’da bir Maarif Kongresi toplanması; bu milletin hayatiyetini koruyarak çağdaş medeniyet seviyesinin üzerine çıkarılmasında, O’nun eğitim ve öğretime ne derece önem verdiğini açıkça göstermektedir.
İstiklal Savaşı’ndan hemen sonra, 24 Mart 1924’de Büyük Önder Atatürk şöyle diyordu:
“Bir millet, muharebe meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin payidar neticeler vermesi ancak irfan ordusuyla kaimdir.”
Bu bir milletin eğitilmesi, birlik ve beraberlik içinde yüceltilmesinde öğretmenlere çok büyük görevler düştüğünün bir başka delilidir. Eğitim-öğretim yani terbiye, ferdi hayatın ve ayrıca toplum hayatının can damarı ve kanıdır.
Bir düşünür, “Maarifi bana teslim ederseniz, ben size yeni bir dünya yaratırım” diyor.
(Devamı var)