İzmir’de geçen hafta, anneleri sattığı hurdaların parasını almak için evde bıraktığı 1,2,3,4 ve 5 yaşlarında 5 yavru, devrilen elektrik sobasının yaktığı evde öldüler. Yürekler yandı, küçücük tabutlar yine hepimizin suratında patladı.
Çocukların yaşadıkları derme çatma gecekondudan bozma evin kapısında kilit bile yokmuş. Anne kapının kolunu dışarıdan çıkarıp gidiyormuş.
Komşular o evdeki hayatın bir hayat bile olmadığını, çocukların ya dışarda ya komşularda ve hep aç olduğunu söylediler. Bakanlık aileye müdahale etmeye çalıştığını ama annenin çocuklarını vermediğini söylüyor. Ve kanunlar itibariyle hiç kimsenin çocuğunu zorla alamayacaklarını söylüyor.
Herkes aynı soruyu soruyor? Ne olmadı da biz bu yavruların yaşama haklarını koruyamadık? Bakanlığın eve defalarca geldiği söyleniyor, bir yılda 110 bin lira yardım yapıldığı yazılıyor, anne bunu kabul etmedi, ayda 4 bin lira yardım yapıldığını söyledi. Fakat yardım parasının miktarından ziyade, yapayalnız vakit geçiren 5 çocuk vardı ortada. Ve bu çocuklara bakmaya ama maddi, ama duygusal yönden yetemedikleri besbelli bir anne ve baba vardı.
Dilimiz döndüğünce yazmaya çalışıyoruz, bazen çocukların anne babaları bilerek ya da bilmeyerek en büyük düşmanları olabiliyor. Anne Melisa Sinem Akcan ve baba Hakan Akcan’ın sabıkaları vardı. Baba hırsızlık suçundan hapisteydi. Kendilerine bakamayan bu iki insan 5 tane çocuk yapıyor
Bizim kanunlarımız bu çocukları koruyamıyor. Yurtdışında benzer durumlarda devlet aileye karşı dava açıyor ve davayı kazanırsa aile istese de istemese de çocuklar devlet korumasına alınıyor. Anlaşılan bizde sistem o noktada değil ve çocuklar fiziksel şiddete uğramıyorsa ebeveyn rızası olmadan alınamıyor. Sonuç ortada; çevredeki bütün komşuların çocukların sefil halde olduğunu şikâyet etmesine rağmen, çocuklarını kendisinden alırlarsa intihar edeceğini söyleyen bir annenin 5 çocuğu ihmal sonucu ölüveriyor.
Annenin çocuklarını yanında istemesi kadar doğal bir şey olamaz. Ama yaşanılan evin haline bakıldığında çocukların o evde yaşatılması kadar da yanlış bir şey olamaz. Şimdi akrabalar birer birer konuşuyorlar. Hepsi çocukların bir veya ikisini almayı, diğerlerini devlete vermeyi önerdiklerini söylüyorlar ama anne hiç kabul etmemiş.
Ne yapılmalıydı? Kanun olanak sağlıyorsa eğer, Devlet anneye dava açmalıydı ve bu çocuklara bakabilecek durumda olmadığı gerekçesiyle çocukları o derme çatma buz gibi gecekondudan alıp Devletin en azından sıcak ve günde 3 öğün yemek verilen yurtlarına yerleştirilmeliydi. Böylelikle çocukların en azından en temel yaşama haklarını korumuş olacaktır. Şimdi o çocuklar yaşıyor olacaktı. 5 minik tabut, başlarında ağlayan elleri kelepçeli, mahvolmuş bir baba ve o manzaraya yüreği dayanamayan ve fenalık geçiren zavallı bir anne olmayacaktı.
Bir komşu “Tüm komşular yemek verirdik. O çocuklar aç gittiler” dedi. Hepimizi dağladı bu cümle. Aç mıydılar, bu yavrular hep aç mı dolaşıyorlardı?
Bir soru geliyor aklımıza ki cevabı da zor, sorması da… Annenin ailesi aslında çok fakir değil diyorlar. Babası felsefe öğretmenliğinden emekliymiş. Kadın ailesinin onaylamadığı bir evlilik yapmış. Belki de biz sorumluluklarımızı yeterince hissetmiyoruz. Bizim onaylamadığımız bir evlilik yapınca kızımıza, onun babaları hapisteki 5 çocuğuna yeterince destek olmuyor muyuz bizim istediğimiz gibi davranmadı diye? İhmal tam kimlerde bilmiyoruz, annede mi, babada mı, onlara yardım edebilecekken etmediklerinin farkında bile olmayan akrabalarda mı?