Ermeniler her yıl 24 Nisan’ı bütün dünyada soykırım günü ilan ederek adeta suni bir tarih yaratma peşindedirler. Kabul etmeliyiz ki bunda da büyük oranda başarılı olmuşlardır. Sadece Ermeniler değil başta Amerika ve Avrupa ülkeleri olmak üzere bir çok ülke parlementosu soykırımını anma günü olarak 24 Nisan’ı kabul etmiş ve her 24 Nisan’da kendilerini bu meseleyle ilgili bir açıklama yapmak durumunda bulmuşlardır.
Gerçekte 24 Nisan 1915 tarihinde ne olmuştur?
1890-1908 arasında emperyal kışkırtmalarla 40’dan fazla isyan çıkaran Osmanlı fanatik Ermenileri 1908’de Meşrutiyetin ilan edilmesi ile Ermeni programlarında değişiklik yaptılar. İhtilalci emel ve faaliyetlerini bir tarafa bırakarak meşrutiyet rejimine destek olmaya karar verdiklerini açıkladılar.
Bunun iki nedeni vardı:
1- Meşrutiyet ilan eden İttihatçıların, Ermeni örgütleri ile geçmişten gelen dayanışması,
2- Avrupa müdahalesinden umutlarını kestikleri bir zamanda hürriyet rejiminin onlara yeni kapılar açacağına olan inançları.
Ama bu beklenti ve coşku hali uzun sürmedi. Zira İttihat ve Terakki cemiyeti henüz iktidarı fiilen ele almamışsa da bütün politika Rumlar ve Ermenilerin beklediği ayrıcalıkları kurumsallaştırmak ve bu yolda ıslahatlar yapmak istemiyor, aksine her türlü ayrıcalıkları ortadan kaldırmaya yönelik, Osmanlı unsurlarının birliği anlamına gelen “İttihadı anasır” politikasını uygulamak istiyorlardı.
Adana’da meydana gelen 1909 olayları, Türklerle Ermeniler arasındaki birlik ilişkilerinin pamuk ipliğine bağlı olduğunu net olarak ortaya koydu.
İttihat ve Terakki Partisi ile Ermeniler arasındaki ilişkiler 1910 yılından itibaren bozulmaya başladı. Ermenilerce İttihat ve Terakki Partisi’ne eleştiriler getirilmeye başladı. Ardından daha önce uyguladıkları Rus karşıtı politikalardan uzaklaşılması ve Rus temsilcilerle ilişki kurma girişimleri iyice açığa çıktı.
Ermeni Taşnaksutyun partisi 1911’den itibaren gizliliğe dönmeye ve doğu illerindeki karar merkezini, oluşturduğu bir savunma Komitesi ile değiştirmeye karar verdi. Ayrıca Doğu Anadolu vilayetlerinde bulunan arşivlerini gizli olarak başka yere (İstanbul’a) naklettiler.
İstanbul’da yayınlanan Ermenice gazeteler Anadolu’dan gelen haberlere geniş olarak yer vermeye ve haberleri çok abartıyorlar doğu vilayetlerinde ihtilaflardan, Hak ihlallerinden, kanlı çatışmalardan bahsediyorlar; Doğuda asayişten eser kalmadığı yolunda Avrupa kamuoyuna mesajlar veriyorlardı.
Ermenice gazeteler olayları olduğundan çok büyük gösteriyor, olayları tetkik ederken iftira ve ifrata kaçan değerlendirmelerde bulunuyorlardı.
Osmanlı Devleti’nin Avrupa’daki topraklarının kaybedilmesi, Balkan Savaşları ile devletin zayıf hale düşmesi bazı Ermeni çevrelerinde Balkanların ardından bağımsızlık sırasının Ermeni vilayetlerini de gelebileceği umudunu uyandırmıştı. Patrikhane ve Ermeni siyasi partileri dönemin büyük devletlerinin dikkatini Osmanlı Ermenilerin üzerine çekmek için etkin faaliyetlere giriştiler.
Bütün ayrılıkçı Ermeniler Rusya etrafında toplanarak Ruslara lazım olan her şeyi hazırlamakla uğraştılar. Eçmiadzin Katogikos’u V. Kevork Rusya’dan Türkiye Ermenilerini himayesi altına almasını istedi.
Böylece Ermeniler Rusya’nın peşine takılarak onunla birlikte hareket etmeye başladılar. Ermeniler bunu yaparken Rus kontrolü altında bağımsızlıklarına kavuşacaklarını düşündüler.Bunun da ancak Doğu Anadolu’yu Rusların işgal etmesiyle gerçekleştirebileceklerine inandıklarından Ruslarla işbirliği yapmaktan çekinmediler.
Fanatik Ermeniler Osmanlı Devleti’nin siyasi askeri durumu hakkında Ruslara casusluk yapmaktan ve Erzurum, Trabzon, Van, Bitlis gibi savaş alanları olması muhtemel vilayetlerde bulunan Ermenilerden büyük bir kısmı kendi silahlarıyla silah altına alınmış olanlar firar ederek Ruslara katılmışlardı. Sınır boylarında Ermeni çeteleri Türk halkına saldırıya geçmişlerdi.
Ermeni komiteleri Osmanlı topraklarındaki şubelerine şu talimatı vermişti:”… Rus ordusu hudutta ilerler ve Osmanlı askerleri çekilirse her tarafta birden eldeki vasıtalarla isyan edilecek Osmanlı ordusu iki ateş arasında bırakılacak, binalar ve resmi daireler bombalarla uçurulacak ve yakılacak; ama Osmanlı ordusu ilerlerse Ermeni askerleri silahlarıyla Rusya’ya iltica edecek ve kurduklarından fazla Anadoluda çeteler oluşturacaklar…”
Ermenilerin bu faaliyetlerinin sezilmesi üzerine başkomutan vekili Enver Paşa Ermeni Patriğini davet ederek kendisine Türkiye’nin bu savaşta Ermeni vatandaşlarından sadakat ve bağlılık beklerken Silahlarıyla birlikte askerlikten kaçmış olan Ermenilerin köylere saldırıp memurları öldürdüklerini, resmi raporlardan açıkça anlaşıldığını ve hiç olmazsa bundan sonra iyi öğütlerde bulunulmasını Patrik‘e tavsiye etmişti. Ayrıca Enver Paşa Patrik’e pek açık bir şekilde bu isyan hareketi genelleştiği taktirde askeri hükümetin çok sıkı tedbirler almak zorunda kalacağını da söylemişti.
Osmanlı devleti yetkililerinin olayları önlemek amacıyla yaptıkları bu girişimlere rağmen binlerce Ermeni gönüllü gibi milletvekili olan Vahan Papazyan ve Karakin Pastırmacıyan binlerce Ermeniyle Kafkasya’ya geçerek Osmanlı ordusuna karşı Rusların yanında cephede yer aldılar.
Diğer taraftan Ekim 1914’te Dahiliye Nazırı talat Paşa’ya karşı bir suikast hazırlığı Ortaya çıkarıldı ve tetikçilerin İstanbul’da yakalanması ile suikast önlendi. Bütün bu olaylar 24 Nisan 1915’in hemen öncesinde oldu.
Daha önce kısaca açıkladığımız olaylar ve bu olaylar üzerine yapılan aramalarda Ermeni örgütlerinin topyekün bir isyan hazırlığı içinde oldukları devlet yetkililerince anlaşılmıştı. Osmanlı ordusu başkomutanlığı 27 Şubat 1915 tarihinde bütün askeri birliklere bir talimat gönderdi. Bu talimatta, Ermenilerde yakalanan silah, bomba ve bir takım şifre belgelerinin bir ihtilal hazırlığını gösterdiğini, bu sebeple Ordu’daki Ermeni askerlerin silahlı hizmetlerde kullanılmaması, her yerde uyanık davranılarak gerekli tedbirlerin alınması, ancak devlete sadakatle bağlı olan Ermenilere zarar verilmemesi emredildi. Bu dönem, Osmanlı ordularının Doğu Anadolu’da Rusya karşısında yenilmesinden sonra Çanakkale Savaşlarının başlaması ve İstanbul’un da tehlike altına girdiği bir dönemdi. Ermeniler düşman saldırılarına paralel olarak eylemlerini genişletiyorlardı. Bu dönemde Zeytun, Bitlis, Muş ve Erzurum ve Van’da Ermeni isyanları başlamıştı. Müslümanlara yönelik katliamlar bu bölgelerde artmıştı.
Daha sonra Dahiliye Nezareti tarafından itimat edilmeyen ve olaylara karıştığı tespit edilen Ermeni polis ve memurların arz edilmesi veya Ermeni olmayan vilayetlere gönderilmesi talimatı verildi.
Ana bu 2 tedbir Ermeni faaliyetlerini durdurmadı. Bunun üzerine hükümet 24 Nisan Talimatı’nı yayınladı.