Yeni anayasa meselesi

Cumhurbaşkanımız, Danıştay’ın 156’ncı kuruluş yıl dönümünde anayasa ile ilgili şunları söylemiş:
“Cumhuriyet’imizin 100’üncü yılının darbe ürünü bir Anayasa’yla karşılanmış ve geçirilmiş olmasını Türkiye demokrasisine yakıştıramıyoruz. Bu eksikliğin yine milli irade eliyle giderilmesi, demokrasimizin gücüne güç katacak Türk siyasetinde yeni bir kilometre taşı olacaktır… Yeni anayasa, sivil siyasetin alanını genişleterek ekonomiden sosyal hayata ülkemizin meselelerinin çözümünü daha da hızlandıracaktır…”
Önce şunu söyleyelim, kanunların olması ve iyileştirilmesi önemlidir. Ama kanunlara, yasalara saygılı olmak ve onları tarafsız bir biçimde uygulamak ve uygulatmak daha önemlidir. İstediğiniz kanunu uygulayarak istemediğinizi engelleyerek ne demokrasimizi güçlendirebilir ne de sorunlarımızın çözümünü hızlandırabiliriz.
Kaldı ki bu anayasanın darbe ürünü anayasa olduğunu söylemek çok doğru olmaz. Her ne kadar hazırlanışı itibari ile böyle olsa da söz konusu anayasa geçen zaman içerisinde duyulan ihtiyaç ve gerekliliklere dayanılarak defalarca değişmiştir. Yıllar içinde 12 Eylül’ün antidemokratik uygulamaları yüzünden, 1982 Anayasası 19 kez değiştirilmiştir. Hukukçulara göre anayasa maddelerinin neredeyse 3’te 2’si bu değişimden etkilenmiştir. Birçok ekonomik ve siyasi sorunlar içinde adeta boğulduğumuz bir dönemde anayasa değişikliği veya yeni bir anayasa yapılması bir ihtiyaçtan doğmuş gözükmemektedir.
Mevcut anayasanın ülke yönetiminde yetersiz kaldığını, ülke sorunlarının çözümünü yavaşlattığını söylemek kanaatimizce doğru değildir. İçinde bulunduğumuz siyasi ve ekonomik durumda ülkenin öncelikli meseleleri arasında bile değildir. Bu konudaki siyasi tartışmalar, belki de son mahalli seçimlerdeki sonuçların ardından, halkımızın yaşadığı geçim sıkıntısının ve siyasi bunalımı unutturulmasına ve gündemin değiştirilmesine yönelik bir çaba gibi gözükmektedir.
Kanaatimizce asıl değiştirilmek istenen mevcut anayasanın ilk dört maddesi ve 66. Maddesi görünmektedir. İlk 4 madde değiştirilemeyen ve değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen malum maddelerdir. 66. Madde vatandaşlığın tanımıdır: – Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür. Anayasanın ilk dört maddesiyle 66. maddedeki Türklük vurgusunun başta bölücüler olmak üzere Türk ve Türklükle sorunu olanları rahatsız ettiği anlaşılmaktadır.
Ülkeyi bölmek için çalışanlar, demokratik özerklik, Anayasaya farklı dillerin konulması, merkezi yönetim yerine yerinden yönetim, Türkçe dışında farklı dillerde eğitim hakkı gibi ülkemin üniter yapısını bozacak ve federasyonların önünü açacak istekler peşindedirler.
Mevcut anayasa buna engeldir.
Ayrıca iktidara gelen her hükümetin görevi yeni bir anayasa hazırlamak değildir. Elbette yapılması gereken değişiklikler yapılabilir. Ancak hükümetin yani “kurulu irade”nin görevi “kurucu irade”nin belirlediği esaslar çerçevesinde, bir dahaki seçime kadar ülkedeki geçerli kanunlara uyarak ülkeyi yönetmektir. Çoğunluğu alarak iktidara gelen her siyasi parti yeni bir anayasa yapmaya kalkarsa ülkede kaos ve kargaşadan geçilmez. Düşünün ki 1946’dan 2023’e kadar ülkede 21 genel seçim yapılmıştır. Bu 21 seçimde çoğunluğu alan her parti bir anayasa değiştirmiş olsa ortada ne devlet kalırdı ne de Cumhuriyet…
Bir de geçmişten ders alınmalı ve geçmişte yaşananlar bu kadar çabuk unutulmamalıdır. Yapılan yanlış uygulama sonunda askerimizin ve polisimizin bazı şehirlerimize giremediğini ve bu olaylarda 1000’e yakın polis ve askerimizi şehit verdiğimizi hep hatırlamalıyız.
Ülkemizin önceliği yeni anayasa yapmak değildir. Ülkemizin çok acil çözüm bulması gereken önceliği mülteci meselesi ve ekonomik meseledir. Her iki meselede ülkenin birlik bütünlüğünü ciddi şekilde tehdit altına sokmakta özellikle sığınmacı meselesi ile demografik yapımız bozularak ülkemiz sessiz işgal edilmektedir. Mevcut durumda ülkemizde 10 milyondan fazla kayıtlı veya kayıtsız sığınmacı, kaçak veya koruma altında olan yabancı bulunuyor.
Emeklilerimiz başta olmak üzere ülkemizde 50 milyonun üzerinde (yaklaşık nüfusumuzun %60’ı) insanımız açlık sınırının altında yaşamaya çalışıyor.
Bunlara çare bulmak mecburiyetindeyiz. Yoksa ülkenin bir iç çatışmaya doğru gitmesi kaçınılmaz gözükmektedir.