Gidişat böyle olursa yazı başlığındaki sorunun yanıtı maalesef evet. Delil bulunamadı, katiller itiraf etmedi. Narin’imiz artık haber bültenlerinden düşüp unutulmaya başladı bile. Adı sosyal medyada Şeytantepe olarak değişen Tavşantepe’de, İtalyan mafyasının uğursuz Omerta yemininin benzerini sergileyen aile Narin’in başına gelenleri bilmelerine rağmen söylemiyorlar. Mahkeme büyük ihtimalle kamu vicdanını susturmak için tutuklulara cinayet suçundan ceza verecek ama zanlıların başvuracakları bir üst mahkeme “masum” oldukları için değil “delil” bulunamadığı için hepsini 2 veya 3 yıl sonra serbest bırakmak zorunda kalacak. Amca Salim Güran’ın yeni avukatı delil yetersizliğinden beraat talebinde bulunmuş bile.
Soruşturma tıkandı. Birbirinden farklı onlarca kurgunun hiçbirisi doğrulanamadı. Yavrunun cesedinden diş izi alınamıyor, alınabilse herkesin aklındaki soru olan, kolunda ısırık izi taşıyan ağabeyinin olaya dahli ispat edilecek. Normalde 19 gün su altında kalınca dişler çürümez, suya gömülmeden önce cesede neler yapıldığını tam anlatabilen kimse yok. Ama o köyün tabela sınırından içeriye ne Cumhuriyet girebilmiş ne adalet ne Ceza Hukuku ne de başka bir yasa. Salim Güran köyünü istediği gibi yönetmiş. Ondan önceki muhtarın televizyonda yayınlanan röportajını izlediniz mi? Adam Narin’in henüz bulunmadığı günlerde doğal olarak köye kamp kurmuş polis için “Polisler burada kalırsa cinayet çıkacak!” dedi. Bir televizyon röportajında alenen, gözümüze baka baka böyle söyledi devletin oradaki seçilmiş bir önceki muhtarı. Varalım buradan anlayalım o köyde kimin sözünün geçtiğini, yasanın mı yoksa feodallerin mi?
Narin’in annesi bizi en çok hayal kırıklığına uğratan isim oldu. İlk günlerde televizyonlarda ağlayarak, yalvararak kızını isteyen kadına ne çok üzülmüştük! Oysa aynı anne telefon kayıtlarını silmiş, yaptığı hiçbir açıklama birbirini tutmuyor. Narin için önce “Kuran kursundan eve geldi” diyor, sonraki gün “Kurstan hiç gelmedi” diyor. Her hali, her davranışıyla kızını kimin öldürdüğünü bildiğini ama katili koruduğunu düşündürüyor. Erkek baskısıyla ya da cinayete diğer evladı karışmışsa çaresizlik içine sıkışmış bir anne değil, kameralar karşısında şov yapan bir kadın vardı karşımızda.
Tavşantepe’de en naif, en dokunulmaz duyguları yok eden şey sert dağ havası değil feodalitedir. Feodalite iktidarda kim varsa onunla bir şekilde uzlaşarak özerkliğini ilan eder ve kendi sınırlarında kendi kurallarını işletir. Şu an Tavşantepe’deki feodalite; 80 milyon insanın, hakimlerin, savcıların gözüne baka baka kendi istediğini yapıyor. Gelir seviyeleri şaşırtıcı derecede yüksek o kalabalık sülaleden bir Allah’ın kulu çıkıp ne olduğunu söylemiyor. Sülalenin içinden bir kadın “Konuşun yalanları” deyince kameralar önünde kendi kocasından yumruğu yiyor ama kimse bir şey yapamıyor.
Zaten artık baş gündemimiz Narin değil. İsrail Hizbullah lideri Nasrallah’ı öldürdü, basının da siyasilerin de gündemi değişti. Narin yavru artık haber listesinde ilk on sırasında bile yok. Narin güzel bir yaz günü, henüz 8 yaşındayken ve muhtemelen en yakınları tarafından öldürüldü. Boğularak, çırpına çırpına, o minik boğazını sıkan ellerden onu kurtaracak ama hiç gelmeyecek bir yardımı, olmayan bir iyi kişiyi can havliyle bekleyerek öldü. Hiç ödeyemeyeceğimiz bir vebali bize bırakıp gitti. Organize olmuş kötülüğün karşısında çaresiz kalmış sistemin acizliğini yüzümüze çarptı. Bir feodal ailenin bu ülkenin bütün yasalarıyla nasıl alay edebileceğini, hukukun bütün temsilcileri karşısında bir avuç feodal kötünün nasıl kazanabileceğini gösterdi. Narin bize sırf kentlerimizin değil köylerimizin ve kasabalarımız hiç te güvenli olmadığını bir kere daha öğretti. Onun kayıp bedenini aramaya katılanlardan birisinin cesedi saklayan kişi, arama çalışmaları boyunca belinde tabancayla dolaşan amcanın da cinayetin içinde olduğunu şaşkınlıkla öğrenip bir soruyu sorduk hepimiz: Dağın başındaki bu yerde çocuklar kime güvenecek? Anasına, amcasına, ağabeyine güvenemiyor, onlardan korkuyorsa nasıl büyüyecek bu çocuklar? Tesadüfen mi hayatta kalacaklar? Bir gün bir cinayete şahit olurlarsa ve onlara sus denirse susacaklar mı? Öldürüleni değil öldüreni korumayı mı öğrenecekler? Biz bu çocuklardan yeni bir nesil mi yaratacağız yoksa instagram bilen yeni feodaller mi yetiştiriyoruz?