Narin’in katilleri gerçek cezalar almayacak

Çünkü delil bulunamamasının yanı sıra yaşadıkları yerde hiç kimse katilleri aslında suçlu bulmuyor. 20 haneli bir köyün yaşayanları bu yaşanan trajedide 8 yaşında katledilmiş bir yavrunun elinden alınmış temel yaşama hakkını değil, ağabeyin kardeşini öldürdüğü bir olayda evlatlarını korumaya çalışan bir aile görüyorlar ve benzer durum kendi başlarına gelse kendileri de o aile ile aynı şekilde davranacaklarını biliyorlar. Kaza ve kader kavramları üzerinde bütün hayatlarını idame ettiren mezra sakinleri Narin’in ölümüne kader, ailenin yaptığına da “Başlarına böyle bir dert gelmiş, bir evlatları ölmüş, diğerini de hapiste mi çürütsünler?” mantığıyla bakıyorlar.
Ailenin parasal durumu iyi, güçlü ilişkileri var, görünenin aksine üzerlerinde aslında bir toplumsal baskı yok. Burada bizlerin baskısı onlara yansımıyor zira onların yaşadıkları yer çok farklı, orada aileyi suçlayan yok. 8 yaşında bir yavruyu öldürmüş ve katili söylemiyor olsalar da etraflarınca suçlu görülmedikleri için kimse aileyi itirafa zorlayamayacak. İtiraf ta etmeyecekler çünkü biliyorlar ki hapisten çıktıklarında – ki birkaç yıl sonra çıkacaklar – döndükleri köyün üyeleri onları bağırlarına basacak.
Şu an açılan dava sonunda muhtemelen aile üyeleri cinayetten ömür boyu hapis gibi ağır cezalar alacaklar. Kamu vicdanı rahatlayacak, hepimiz Narin’in ölümünün hesabının sorulduğundan emin olup adaletin sonunda yerini bulduğu düşüncesiyle sakinleşeceğiz. Ama davanın neticelenmesinin hemen ardından ceza alan aile üyeleri üst mahkemeye başvuracak ve birkaç yıl sonra suçun işlendiğine dair delil olmadığı için hepsi serbest kalacaklar. O zaman bizler hayatın akışkanlığı içinde şu anki hırsımızı unutmuş olacağız ve daha korkuncu yeni Narin’lerin haberlerine üzülüyor olacağız.  
Savcının iddianamesi hayal kırıklığı yarattı ama reel durum itibariyle elden daha farklısı gelemezdi. Yavru sadece suyun altına gömülmemiş, gömülmeden önce vücudunda katilini söyleyebilecek deliller ustaca yok edilmiş. HTS kayıtları çocuğu gömenle kim ne zaman ve nerede bir araya gelmiş bütün detaylarıyla an be an söylüyor ama bu kadarcık kanıtlarla gerçek katile cinayetten ceza veremezsiniz. Somut delil yok, itiraf yok. Tek itirafçı “Bana amcası Narin’in cesedini verdi, götürüp suya gömdüm.” Diyor. Bu ifade ile Amca ömür boyu hapis yatamaz. Narin’in nasıl öldüğünü gören ve bilen herkes susuyor.
Katile sahip çıkmak, suçu örtbas etmek çok çeşitli yönlerinden araştırılması gereken bir sosyopolitik olgudur. Narin’in ölümünün ailesiyle ilgili olduğu ortaya çıktıktan sonra sosyal medyada çoğu yerde “Küçük oğlunuz küçük kızınızı öldürse ebeveyn olarak siz ne yapardınız?” soruları yükselmişti. Allah hiçbirimizi bu sınava çekmesin, soruya verilen cevaplar karmakarışıktı ama aynı soruyu Narin’in öldüğü mezrada hangi anneye sorsanız size Narin’in annesinin yaptığı gibi diğer evladının korumak adına kızının ölümüne susacaklarını söylerler.  Oradaki hangi amcaya gitseniz ölmüş yeğeninin hesabını sormak yerine yaşayan yeğenini kurtarmayı amaçlayacağı cevabını da alırsınız eğer yürekten gelenlerin söylendiği bir ortamda konuşuyorsanız… Narin olayında asıl sorunumuz da işte budur. Evet, o köyde herkes Narin’e üzüldü, dağın başında yaşıyorlar diye kimse taş ruhlu değil, ama orada Narin’in annesi de suçlu bulunmuyor amcası da… O kasabanın polisi de güvenlikçisi de aileyi mecbur kaldığı şeyi yapan kişiler olarak görüyor. Anneye kızanların çoğu Narin’in henüz bulunamadığı günlerdeki şovuna bozulmuştur olsa olsa. Şu an HTS kayıtlarıyla fena halde çelişen o gözyaşları ve ağıt, kameralar önünde kızını sözde kaçıranlara yalvarma neydi öyle? İnsan ne olursa olsun bu kadarını da yapmamalı… 
Önce kanun mu sertleşecek insanlara temel yaşama hakkının diğer her şeyden üstün olduğunu öğretmek için, yoksa insanlar daha vicdanlı olmayı mı öğrenmeli? Yani önce yasa mı değişmeli, insanlar mı? Elbette ki önce yasa değişmeli. Kendi aklıyla etik yolu bulmak eğitim, şans, sevgi ve ilgi açlığı çekmemiş olmayı gerektirir, o halde önce kanun cezasızlığı değiştirecek.