Türk zorla yapılana isyan eder ama!

Allah inancı zayıf olan insanlar kendine şaşkınlık yaşatan tehlikeler karşısında, eski düşünce ve inancını bir kenara bırakır Allah’tan yardım ister, Allah’a sığınırlar. Olağan üstü tabiat olayları ile karşılaştıkları zaman “Allah adını dilinden düşürmez, “Yardım et Tanrım” “ Allah’ım kurtar bizi” gibi kâinatın yaratıcısından, o muhteşem güçten yardım istenir.
Bu bize insanın ne kadar inançsız görünse de erişemeyeceği güç karşısında kâinatın yaratıcısından yardım isteyeceği gerçeğini kanıtlar.
Allah inancı yeterli derecede olan Türk insanı zora düştüğü zaman milli duygularında yükselme, milliyetçilik fikrin de bir ateşlenme oluyor. Maneviyatının yükselmesinin yanında, kimliğinin getirdiği titreyip öze dönme ihtiyacı ortaya çıkıyor. 
Birinci paragrafta yaratıcıya inanmayanların korku ve panik sonucu dönüşü var. Diğerinde ise Türk’ün ihmal ettiği kimliğine, özüne, özgürlüğüne sahip çıkması için kendine dönmesi var.
İlgililerce veya bilim insanlarınca bu soru işaretlerini giderecek bir araştırma yapıldı mı bilmiyorum. En azından beni tatmin edici bir araştırma okumadım. Var da okumadı isem o benim eksikliğimdir. Onun telafi edilme yolu var, üzerime düşeni yapar eksik olan bilgimi de tamamlarım.
Bu işin uzmanlarından bir kısmı bu sorunu “Türk’ün kendine fazla güvenmesinden” diye tarif ediyor. Bir başka görüşte “Alicenaplığı ve merhamet duygularının çok fazla oluşundan” diye adlandırıyor. Türk vatandaşı olup da bu konuda görüş bildirenler de “Hastalık derecesinde gurura sahip olduğu” için diye şerh koyuyor. Bir başka görüşte “Hafıza ve arşiv zayıflığı ve bilinç noksanlığı” rahatsızlığı diyor.
Ben “Hastalık derecesinde gurur sahibi” tanımlaması haricinde hepsine katılıyorum. Ama ana sorunun “Hafıza ve arşiv zayıflığı ve bilinç noksanlığı” tespiti olduğuna inanlardanım. Tatlılıkla dayatılanı kabul eden ve kolay asimile olan yapımız var. Ama zorlama ile yaptırılacak her şeye çok sert ve farklı tepki veririz. Bununla ilgili görüşlerimi “Türk’ün Hafıza Sorunu” isimli kitabımda anlattım. Daha genişletilmiş olan çalışmam da devam ediyor.
Şu unutulmamalı devletlerin iç durumu da devletlerin kaderini belirleyen ana unsurdur. Bunun içinde kurallara uyan, idare ettiği devleti için çalışmayı ön alan yönetim kadrosunun olmasıdır.
Kıymetli okuyucularım;
Başımıza gelen her türlü olaylardan yönetenleri sorumlu tutmak gibi kolaycılığa kaçma rahatsızlığımız da var. Ülkede sorun veya sorunlar varsa bunun tek sebebi ve sorumlusu yöneticiler olmamalıdır. Çünkü yönetenleri yönetme noktasına taşıyan, onlara o gücü veren de bizleriz.
Yanlışlarına sanki Tanrı buyruğuymuş gibi sessiz kalan, boyun eğen ve onları getirdiğimiz gibi gönderme yolunu işletmeyen de bizleriz.
Yanlış yönettikleri zaman yetkilerini alıp cezalandırma yolunu neden işletemiyoruz. Kısaca biz neysek seçtiklerimiz de odur. Onlar ne ise bizler de onlar gibiyiz. Tabii ki farklılıklar olur ama bu bizlerin yanlışa ortak olmadığımız sonucunu getirmez.