Kadın olmak zor ama anne olmak daha zor.
Yalnız kalmak zor ama alışmak daha zor.
Karşı gelmek zor ama güçlü kalmak daha zor.
Yolun sonuna yaklaşıyorken, yükselip alçalan bir ömrün ardından başardıkları için ödediği bedellerle, başaramadıklarınınsa ukdesiyle yüzleşen bir kadın… Hem içimizden birisi, hem tamamıyla kendine özgü. Yönetmen koltuğunda ödüllü yönetmen Cem Sel’in oturduğu ve Alper Angın’ın kaleme aldığı ilk tiyatro eseri olan, “Hicaz”da oyuncu Mehtap Öztepe, bir kadının yolculuğunu ‘Hicaz’ makamında anlatıyor.
Evet, ‘Kadın olmak zor ama anne olmak daha zor. Yalnız kalmak zor ama alışmak daha zor. Karşı gelmek zor ama güçlü kalmak daha zor.’ Hicaz sizi hem geçmişinizin sızlayan yerleriyle yüzleşmeye, hem toplumun empoze ettiği genel geçer ‘aile’ kavramına ufak bir eleştiriye, hem yitirdiğimiz değerlerle bir kez daha yüz yüze gelmeye; nihayetinde hayatın acımasız akışına karşın yaşanmışlıkları arkasına alıp o kuvvetle küreklere asılan bir annenin hikayesine davet ediyor.
“Hicaz”, kocasının ölümü ardından kadın olmanın tüm gücüyle birlikte zorluğunu da sırtlanmış, evladıyla birlikte verdiği yaşam mücadelesinin içinde bulunduğu her türlü zorluğa karşın hakkını vermiş bir kadının hikayesi olmakla birlikte, aslında hepimizin hikayesi…
Tiyatro No:40 tarafından sahneye konulan “Hicaz”, Şinasi Sahnesi’nde prömiyerini gerçekleştirirken, oyunun oluşum sürecini yönetmen Cem Sel’den dinliyoruz.
‘Kûn’den sonra yine aynı heyecanla bir şeyler üretmek istediğini ifade eden Cem Sel, süreci şöyle anlatıyor, “Bu defa hem çeşitli oyunlarda birlikte çalıştığımız hem de Devlet Tiyatroları’nda adını sıkça duyduğum Mehtap Öztepe ile bir şeyler yapmalıyız dürtüsüyle bir araya geldik. Anlayacağınız oyundan önce oyuncumuz hazırdı. Birkaç metin üzerine düşündük, ardından ekibimize yazarımız da eklendi ve böyle bir oyun yapmalıyız dedik. Yazarımız Alper Angın çok kısa sürede ‘Hicaz’ı yazdı ve başladık. İlk okuma provasında metni bir başka dilden, bir başka nefesten dinledik. Oyuncum Mehtap Öztepe ile göz göze gelip ‘Benim için tamam, ya senin için Mehtap Anne?’ dedim, o da tamamdır diyince ‘Hicaz’ın hikayesi başlamış oldu.”
‘HİCAZ, MAKAMLARIN İÇİNDE EN KARAKTERİSTİK OLANIDIR’“Hicaz makamı makamların içinde en karakteristik makamdır” diyor Sel ve şöyle devam ediyor, “İnsana alçakgönüllülük ve yalınlık verir, tıpkı oyun karakterimiz gibi hayat karşısında onca güçlüğe rağmen çok karakterli ve çok güçlü bir duruş sergiler. Yazarımız her ne kadar oyunun ismini ‘Yolculuk’ olarak ele alsa da ben oyunu okur okumaz adının ‘Hicaz’ olması gerektiğini düşündüm. Ekipçe bir oylama yaparak bu isimde karar kıldık. Oyunun içerdiği anlam bakımından, gerek müziklere gerek hikayeye bakıldığında çok doğru bir isimde karar kıldığımızı düşünüyorum”
‘YÖNETMEK BANA OYUNU ÇOCUĞUM GİBİ HİSSETTİRİYOR’‘Hicaz’ı üçüncü çocuğu gibi hissettiğini söyleyen Sel, yönettiği her oyunun prömiyeri gibi ‘Hicaz’ın seyirciyle buluştururken de çok heyecanlandığını dile getirerek, “Aynı zamanda oyuncuyum ama yönetmek bana oyunu çocuğum gibi hissettiriyor. Evet, belki klasik olacak ama bunca süreçten sonra oyun gerçekten çocuğunuz gibi oluyor… Her anına hakimsiniz. Sahnede, sahne arkasında ve üstünde her şey sizin sorumluluğunuzda. Kötü olan her şeyde bilanço nasıl size patlayacaksa güzellikleri göğüslemek de ilk size düşüyor. O yüzden oyunun seyirci ile ilk buluşma anının ardından eser artık sizden çıkıyor. Prova süresince tüm ekip nasıl sizin ağzınıza baktıysa o an itibarıyla durum tam tersine dönüyor. Sahneye çıktıktan sonra artık seyirciye tabiisiniz, seyirciyle aynı duyguları paylaşabilmek, onların beğenisi, size sarılıp tebrik etmeleri… Muazzam bir şey, çok güzel bir his” diye anlatıyor.
‘YÖNETMENİN BİR TARZININ OLMAMASI, OYUNCU İÇİN KÖR DÖĞÜŞÜ’Ankara seyircisinin Cem Sel’in oyunlarına gelmeden önce ne izleyeceğini az çok bildiğini fark ediyor, ortaya çıkardığı tarzı bir de yönetmenimize soruyoruz. Sel, yönetmenin kesinlikle bir tarzı olması gerektiğini düşündüğünü ve buna çok önem verdiğini ifade ediyor ve şunları söylüyor; “Bir tarzı benimsemek yönetmenin hem oyuncu seçiminde hem de yaklaşımında başat bir rol oynuyor. Yönetmenin bir tarzının olmaması, bir oyuncu olarak çok iyi biliyorum ki korkunç bir durum, bir nevi kör döğüşü”
‘MERKEZDE OYUNCU OLMALI VE HER ETMEN ONA HİZMET ETMELİ’Bir yönetmen olarak önce hikayeye baktığını dile getiren Sel, “İyi bir hikaye çok önemli, sonra iyi oyuncu. İş bilir bir yönetmen ise bence sonuca gitmede en önemli etmen. Yönetmen olarak biraz daha deneysel işleri seviyor, simgesel bir anlatım tarzını benimsiyorum. Koca koca dekorlar yerine elde olan imkanlar dahilinde oyuncunun sahnede kendini var edip ardından yakıp kül etmesini ve küllerinden yeniden doğmasını izlemeyi seviyorum”
Kalabalık dekorlardan hoşlanmadığını ifade eden Sel, dekoru sade tercih etmelerinin sebebini ise şöyle açıklıyor, “Kalabalık dekorlar, sahnede işlevsiz aksesuar ve aletler bence oyuncuya hizmet etmediği gibi seyircinin de sadece gözünü boyuyor. Bir oyunda merkezde oyuncu olmalı ve her etmen ona hizmet etmeli”
ŞENER: KOSTÜM SANDIKTAN ÇIKMA BİR DANTELLE TASARLANDIOyunun kostüm tasarımını üstelenen Gökçe Şener ise kıyafeti eski yıllara ait dokusunu koruyan sandıktan çıkma bir dantelle tasarladıklarını ifade ederek “Evet, tüm eşyalarını o kamyonla birlikte göndermiş ama gelinliğini ve anıları bırakmış… Eski gelinliği, esasında bu yüzden hafif dar, hafif kısa, ayakkabısı uyumsuz…” diye konuşuyor ve tasarım sürecini şöyle anlatıyor, “Tasarlaması kolaydı, oyuncunun hareket planını izledim ve en uygun tasarımı yapmaya çalıştım. Fakat esas önemli husus kostümün gerçekçi uygulaması ve malzeme hazırlığıydı çünkü günümüz danteli bu orijinalliği ve gerçekçiliği veremezdi”
“Hicaz”, kaçıranlar için 25 Kasım akşamı Tatbikat Sahnesi’nde yeniden Başkentli sanatseverlerle buluşacak.