ARABALAR YÜZÜNDEN

78 kişinin öldüğü Kartalkaya yangınında bilirkişi raporunun detayları iyice can yaktı. Yangın zapt edilemez hale gelince otoparka inip zorla dış kapılarını açan otel personeli arabaları dışarı çıkartmış. Patronların arabalarını…  O sırada resepsiyon görevlisi de duman içindeki lobinin dış kapısını açıp kapıya kapanmaması için koltuk koymuş. Bilirkişi, bu iki davranışı vahim hata olarak yazmış. Otopark kapılarını açıp patronların arabalarını kurtaranları vicdanen yargılamamış, yanlış anlamayın; bu hareketle yangına bol oksijen sağlayıp ateşi iyice körüklediklerini yazmış. Aynı şekilde lobinin kapısını açan kişi de yangına bilmeden oksijen desteği vermiş. Yangın anında insanlardan önce patronun arabalarını çıkarmayı kendime görev edinmezdim herhalde. Ama resepsiyon görevlisinin yaptığı şeyi, yani dış kapıyı açıp kapanmaması içi koltuk koymayı ben de yapardım. Bu sayede insanları boğabilecek dumanı dışarı atabileceğimi ve kapıda izdiham olmadan insanların kurtulabileceğini düşünürdüm. Oysa temel yangın eğitimi almamış kişilerin yaptıkları büyük hatalardan birisiymiş bu hareket. Yangın anında insanları tahliye ederken ateşe oksijen sağlamamayı da düşünebilmek gerekirmiş. Can pazarında yapılması gereken ne zor aksiyonlar bunlar. Paniğe kapılmış insan çaresiz ve yardımsız kalırsa her hatayı yaparmış demek ki. Ama içerde yüzlerce insanın canı söz konusuyken otel görevlisi olsaydım, önceliğim patron arabasını kurtarmak olmazdı, bu kadarından eminim. Böyle bir şey gerçek mi? Bu komutu kim verdi? Kim otel yanarken birkaç asgari ücretli çocuğa patronlarının arabalarını kurtarma görevini öncelik olarak buyurdu? Otoparkın kapılarının açılması hakikaten yangının iyice büyümesini tetikledi mi? İnsanlardan önce arabaları düşünen vicdan dışı bu hareket bilinçsizse yangını büyüttü mü? Daha Kartalkaya yangını taptazeyken Uludağ’da konaklamaya kapatılmış bir otelde yangın çıktı, 25 yaşında genç bir milli kayakçımız, ailesiyle beraber öldü. Bu defa yangının nasıl çıktığı kamera görüntülerinden net izlendi. Oteldeki bir grup genç ısınmak için mangal yakıyor, pasta ve çerez yiyip çay içiyorlar. Ayrılmadan önce şöminenin yanına bıraktıkları köz halindeki mangaldan bir minnacık kıvılcım atlıyor ve şöminenin hemen yanında bulunan plastik süs bitkisi benzin gibi parlıyor. Neticemiz 5. Kattaki anne, baba ve 25 yaşındaki milli kayakçımız olmak üzere üç ölü… Otelin yarısı yanmış. Neler oluyor? Bir otel mutfağında kahvaltı hazırlamaya çalışan bir kişinin çıkardığı bir küçük alev nasıl oluyor da 78 canı yok ediyor? Uludağ’daki kapalı bir otelde sıçrayan bir minnacık alev parçası nasıl 3 kişinin kurtulamadığı bir faciaya dönüşüyor? Bu otellerde insanlar neden bu denli korumasız bırakılıyor?Gelecek sezon kim hiç korkmadan çocuğunu yoğun dönemde kar tatiline kalabalık bir otele götürmeyi göze alacak? Biraz yoğun tempoda en korkunç hataları yapacak kadar eğitimsiz personelin, düşük maliyetli iş gücü için zavallı çoluk çocuğun kilit noktalarda bile görevlendirildiği bu işlemecilik anlayışına biz canımızı nasıl teslim edeceğiz?  Daha önce de yazmıştım, bizim yangın yönetmeliğimiz mükemmel, her detay düşünülmüş. Bu yönetmeliği uygulayan yokmuş anladık ama uygulamayana ceza veren de mi yok? Bizim ceza uygulamalarımız güvenilmez mi gerçekten? Suç nedir, ceza nedir, bunların arasındaki oran orantı nedir? Bunları bize anlatan ve adilane uygulayan bir yapı olduğuna inanmak zorundayız, yoksa nasıl yaşayacağız?