25 yıl evvel hepimiz biriktirdiğimiz paraya dolar alırdık, kıymetli yatırım altın değildi. Arkadaşlarım evlenirken 100 dolar bozdurur ve o zamanların tabiriyle 10 gramlık Ajda (ya da kuyumcu tabiriyle ray) bilezik alıp hediye yapardım, bu benim klasik düğün hediyemdi. Annemin kadın günlerinde kocası ortalama gelirde olan kadınların çoğunun bir kolunda 10, diğerinde de 10 adet hem de burma bilezik olurdu. Şu an en hafif burma bileziğin 15 gram olduğu düşünülürse, o eski kadın günlerini günümüze ışınlarsak 30 burma bilezikli hatunlar kollarında bugünün parasıyla 1 milyon 200 bin lira taşıyor olacaklar.
Şimdilerde 100 dolar bozdurulunca bir gram altın bile alınamıyor. Uzun zamandır düğünlerde gözde takı dolarmış, altın almak bu kadar zorlaşınca yeşil paraya dadandık tabii ki.
Bir ekonomistin yazısına göre dünya üzerindeki nakit para 500 trilyon dolarmış. Ama bu paranın tam karşılığı olması gereken altın miktarı yanlış hatırlamıyorsam 27 trilyon dolar seviyelerinde. Yani aradaki fark yapay para mı?
Ekonomiden pek anlayamayan birisi olarak altının bu kadar hızlı yükselişine rağmen nasıl oluyor da nakit para ile aradaki farkın bu denli fazla olduğunu anlayabilmiş değilim. Ama anladığım bir şey var, biz Homo Sapiens türü, kendi yarattığımız sistemde kendimizi gün geçtikçe daha az güvende hissediyoruz. Sistem bir şekilde çökerse altının, toprağın altından çıkarılan bir madenin bizi koruyacağını düşünüyoruz.
Bendenizin parasını canavar değil de artık uzaydan gelmiş mahlukat kalıbındaki enflasyona karşı koruma politikası kendimi bildim bileli sabittir. Kaç param varsa üçte biri dolar, üçte biri altın, kalanı TL faizde durur. Bu yöntemle paradan para kazanabildiğim hiç olmadı ama para da kaybetmemeyi başarıyorum. Allah’a şükür devalüasyona TL’de yakalanıp ciddi para kaybeden ve sayıları hiç te az olmayan gruptan olmadım. Paradan para kazanma mevzusu da zekamı hiç te düşük bulmamama rağmen anlayamadığım bir şeydir. Daha doğrusu anladığım şudur; ben paradan para kazanıyorsam bir yerlerde birileri de paradan para kaybediyor ve ben onların parasını alıyorum. Bu da kulağa pek hoş gelmiyor.
Yine 25 yıl evvel çalışma hayatının ilk yıllarının kazançlarıyla 2500 dolar biriktirmiştim ve bir araba almak istiyordum. Peugeot 206’lar yeni çıkmıştı ve gizli gizli çok imreniyordum. Ama maalesef benim birikimimin iki katından fazla para istiyorlardı, alabilmem mümkün değildi. Banka kredisi denilen şey de o vakitler şimdi olduğu kadar kolay ve çekici değildi. İşyerinde bir arkadaş vardı, onun da tam 2500 doları vardı ve araba alacaktı. Birbirimize üç ay boyunca bu paraya alınabilecek marka modeller için fikir verdik.
Ben 2000 yılının Kasım ayında 2500 dolarıma sağlam ve özenli kullanılmış ikinci el 1992 model bir Renault Spring aldım, arkadaşıma da aynı şeyi salıp verdim. Arabamdan çok memnundum. Fren ve vites konusunda biraz başına buyruk bir arabaydı, araba size değil, siz arabaya uymak ve saygı duymak zorundaydınız ama yine de ilk arabamla çok mesuttum.
Arkadaşım biraz daha beklemeye karar verdi, babası sonraki baharda araba almasını tavsiye etmiş. Baharda ekinini toplayıp satınca çocuğuna biraz daha parasal destek olabilirmiş. Bahar geldiğinde ise baba desteğine hiç gerek kalmadı, konuyu Devletimiz halletti. Ülkede devalüasyon oldu, dolar anormal fırladı, arkadaşım 2500 dolarıyla gidip peşin paraya yepyeni, pırıl pırıl bir Peugeot 206 aldı. Rengi de açık maviydi hiç unutmuyorum.
O vakit yaşadığım şoku da hiç unutmuyorum. Rasyonel hayatta böyle bir şey nasıl gerçek olabiliyordu? 2500 dolar nasıl olup ta 4 ayda 1992 model Spring’den 2001 model Peugeot 206’ya dönüşebiliyordu? Bu nasıl bir sistemdi?
Konuyu hala tam anlamıyor ve siz değerli okurlara altın almanızı tavsiye ediyorum sayın okurlar.
