2013 yılında Norveçli bir proje yöneticisi kadın ile iş ortamında tanışmıştım. Kırklı yaşlarının sonlarında, güzel ve neşeli bir mühendisti. Türkiye’ye ikinci gelişinde sohbeti derinleştirip aile muhabbetlerine dalmıştık. Kadının dört çocuk büyüttüğünü öğrenince fena halde şaşırmıştım zira ben o dönem tek çocukla sefil olmuş çalışan anne profilindeydim. Norveçli doğurgan hemcinsim ve meslektaşıma gerçekleştirdiği bu sihrin sırrını sordum, o da anlattı.
Meğer ortada insanüstü yetenekleri olan harika bir kadın falan yokmuş, sihir Norveç yasalarıymış. Orada çalışan kadının anneliğine karşı düzenleme, hayali cihan değer dedikleri cinsten; özel sektör çalışan kadınların doğumdan sonra altı ay süreyle tam ücretli izin hakları varmış. Altı ay sonra kadın iş başı yaparken bu defa kocası yine altı aylık tam ücretli babalık iznine ayrılıyormuş. Fakat bu ikinci altı ay boyunca baba, evde bir kadın ne iş yapıyorsa hepsini yapıyormuş. Yani çocuğun bakımı, evin düzeni, yemek, çamaşır, bulaşık gibi tüm işleri üstleniyormuş. Çocuk bir yaşına gelince eve çok yakın bir kreşe başlatılıyormuş. Bu kreşler küçük, az sayıda çocuğun çok iyi bakıldığı tertemiz yerlermiş. Norveç’te çoğu kurumda mesai öğleden sonra saat üç buçuk ile dört arasında bitiyormuş. Aileler çocuklarını saat dört civarında kreşlerden alıp evlerinin yolunu tutuyorlarmış.
Bizde annelik sistemi nasıl? Eğer devlet memuru değilseniz izniniz doğum öncesi ve sonrası toplam 16 hafta. Doğumdan bir ay evvel izne ayrıldıysanız yasalar size sadece 3 aylık yavrunuzu evde bırakıp iş başı yapmanızı emrediyor. Minnacık yavrunuzu evde bırakamazsanız size verilen tek hak ücretsiz izin, onun da belli bir süresi var.
Bir zamanlar özel sektör kadın çalışanların doğum izinlerinin uzatılması gündeme gelmişti de dönemin Çalışma Bakanı karşı çıkmıştı. Eğer bu düzenleme yapılırsa zaten kadın istihdamı konusunda eşitsiz davranan özel sektörün kadın çalışan sayısını azaltacağını, işe alımlarda genç ve yeni evli kadınların tercih edilmeyeceğini söylemişti. Yani çarpık sistem ve çarpık işveren zihniyetini değiştirmeye uğraşmak, kadının hakkını yasayla korumaya almak yerine yine kadına yüklenmeyi tercih etmiştik.
Bizim erkeğimiz anne olmuş karısının yükünü paylaşan bir tip olsa belki bu haksızlık bu denli tüketici olmaz. Bizde anne olmuş kadınlar ömür boyu hamile gibidir, çocuğun her şeyini düşünmesi, ilgilenmesi gereken taraf annedir.
Norveç’teki yasayı Türkiye’de uygulasak, babanın doğum iznine ayrıldığı ikinci altı ayda bizim evlerde düzen nasıl olur sizce? Kadın akşam işten eve geldiğinde evi darmadağın, çocuğu doğru dürüst bakılmamış, kocasını televizyon seyrederken bulur. Kocasından duyacağı cümle de muhtemelen “Ne yiyeceğiz?” olacaktır. Hangi Türk erkeğini altı ay boyunca evi toplayıp, çamaşır bulaşık makinesini çalıştırmaya ve yemek yapmaya, markete gidip çocuğa bakmaya ikna edebilirsiniz? Küçük bebekle yardım için yalvaran karısını evde bırakıp çıkıp gitmeyi babalık zanneder bizim erkeğimiz. Karısını kendisiyle eşit haklara sahip bir birey olarak göremiyor çünkü. Bu görüşü ne toplum verebiliyor ne de yasalarımız. Eşekmiş gibi çalışıp eşekmiş gibi muamele görmeyi hazmetmeyi mutlu evliliğin ve mutlu hayatın sırrı olarak anlatıyorlar bize.
Anneler gününü kutladık, çoğu yerde kadınlara kırmızı karanfil verdiler, anneler gününde çiçekler pahalı olduğu için üç gün önceden satın alınmış, ertesi gün solacak birer çiçek tutuşturdular elimize. Kaktüs verseler daha gerçekçi olurdu.
