Bazı yaralar sessizdir. Ne bir çığlıkla duyururlar kendilerini, ne de gözyaşıyla görünür olurlar. Çocuklukta yaşanan duygusal ihmal de işte böyle bir yaradır. Görünmezdir, sessizdir ama izleri ömür boyu taşınır. Fiziksel şiddet kadar belirgin değildir belki, ama çoğu zaman ondan çok daha derin, çok daha karmaşık etkiler bırakır insanda. Çünkü ihmal, çocuğun ihtiyaç duyduğu bir şeyin hiç olmamasıdır. Hiç sarılınmamak, hiç dinlenmemek, hiç fark edilmemek…Bir çocuk için duygusal bağ, sadece sevgi göstermekten ibaret değildir. Bir çocuğun gözünün içine bakmak, ne hissettiğini anlamaya çalışmak, ona “ben buradayım ve seni görüyorum” demektir. Duygusal ihmal ise tam tersidir: Oradadır ama görünmezdir. Yandadır ama duyulmazdır. Bu çocuklar genellikle usludur, sorunsuzdur, sessizdir. Çünkü fark edilmemeyi öğrenmişlerdir. Sevgi talep etmeyi bırakmış, ihtiyaçlarını bastırmış, duygularını yutmuşlardır. Sanki bir radar gibi, ortamın gerginliğini sezip “fazla yer kaplamamaya” çalışırlar. Oysa çocuk dediğin yer kaplamalıdır; hem sesle hem neşeyle hem ihtiyaçla.Yetişkinlikte bu ihmalin izleri pek çok farklı yüzle karşımıza çıkar. İnsanlar neden kendini sürekli yetersiz hisseder? Neden en küçük eleştiride darmadağın olur? Neden sevilmeye değer olduğuna inanmak bu kadar zor gelir? Cevap çoğu zaman çocuklukta gizlidir. Sevildiğini hissetmeyen bir çocuk, ilerde kendini sevilmeye layık biri olarak görmez. Duyguları küçümsenen bir çocuk, büyüdüğünde ya kendi duygularını bastırır ya da başkasının duygularını da anlamakta zorlanır.Duygusal ihmalin en tehlikeli yanı da budur: Geride fiziksel bir iz bırakmadığı için kimse fark etmez. Ne anne baba kötü niyetlidir, ne çocuk açıkça şikayet eder. Ama içten içe bir boşluk büyür. “Bir şeyler eksikti ama ne?” hissiyle büyüyen o çocuk, bir gün kendi çocuğuna sarılırken bile bir mesafe hisseder. O mesafe, bazen nesiller boyu aktarılır. Ta ki biri, o sessiz yaranın adını koyana kadar: duygusal ihmal.Bugün etrafımıza bir daha bakalım. Bize uslu görünen, “hiç sorun çıkarmayan” o çocuğun gözlerinin içine bakalım. Belki en büyük sorun, tam da o sessizliktedir. Çünkü bir çocuğun sustuğu yerde, bir yetişkinin sorumluluğu başlar. Ve bazen, en büyük iyileşme “Ben seni görüyorum” demekle başlar.
