Caz… Sartre’ın tanımıyla, “20. yüzyılın temel müziği.” Sanatçısı için evrensel ve ortak bir dil… İçimizdeki karmaşa ve heyecanın dillenmiş hali; zaman zaman hayatın akışına bir mizansen… Çünkü sinemanın da en sık başvurduğu müzik türü caz, olay örgümüzün en heyecanlı anında haliyle gelip sokuluyor zihnimize. Saksafon ya da trompetin çıkardığı sesin arkasına kimi zaman kalabalık ve ışıltılı, kimi zaman gri ve yalnız bir kent mizanseni gelip yapışıyor. Caz’ın tanımı bizler için bunca değişkenken, belki de onu en iyi bir caz sanatçısı anlatabilir. Caz müziğini, geçtiğimiz günlerde Ankara’da caz müziği konser ve workshoplarıyla öne çıkan Ahzuita’da vermiş olduğu konserde yakaladığımız sanatçı Onur Mülayim’den dinledik.
Caz kariyerine Polonya’da her yıl düzenlenen International Jazz Workshop Leszno’ya üst üste üç kez katılarak başlayan Caz sanatçısı Onur Mülayim, 16 yıldır caz müziğiyle uğraşıyor. Polonya’daki workshopların ardından yeni açılan Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı Caz Anasanat Dalı’nda öğrenim gören Mülayim, caz bölümünün ilk öğrencilerinden. Daha sonra erasmusla gittiği Roma’da yeniden öğrenim görmeye başlayan Mülayim, pek çok ülkede caz müziğini icra etme fırsatı bulmuş bir sanatçı.
‘CAZ SANATÇISI SÜREKLİ BİR ARAYIŞTADIR, BU ARAYIŞ İÇERİSİNDE ÇOĞU KEZ KENDİSİYLE YÜZLEŞİR’Caz müziğini tanımlamanın güç olduğunu söyleyen Mülayim, önemli bir öğesinin doğaçlama olduğunu dile getirerek, “Caz doğaçlama çalındığından müzisyen kompozisyon olarak ‘mükemmel’i çıkartmaya çalışmıyor. Zaten doğaçlamada mükemmeli çıkarmak imkansıza yakın, onun için oturup beste yapar gibi çalışılması lazım. Caz sanatçısı sürekli bir arayıştadır, bu arayış içerisinde çoğu kez kendisiyle yüzleşir” dedi.
İyi bir doğaçlama için ise risk alınması gerektiğini söyleyen Mülayim, şöyle konuştu; “İyi bir doğaçlama konfor alanından çıkmayı gerektirir. Korkuyla yüzleşmeyi, korkuya rağmen devam etmeyi; başarısız olmayı göze almayı gerektirir. Caz tekrar tekrar denemek, sürekli bir malzeme, ritim ve duygu arayışında olmak ve bunun üzerinden iletişim kurmaktır. Caz sanatçısının sürekli olarak konfor alanının dışına çıkıp kendisiyle yüzleşmesi gerekir, caz ancak böyle nefes alabilir”
‘CAZ BANA EN UYGUN MÜZİK OLDU’Batı müziği içerisinde doğaçlama yapılabilen sadece caz müziğinin kaldığını söyleyen Mülayim, “Zamanında klasik müzikte de doğaçlama yapılabiliyormuş, bazı okullarda hala eğitimin bir parçası ancak zamanla bırakılmış. Artık klasik müzik denince akla doğaçlama çalabilen bir müzisyen gelmiyor; onlar icracı olarak tanımlanıyor, çok iyi nota okuyup eserler zor olduğundan çok küçük yaşlarda çalışmaya başlıyorlar. Ama doğaçlamaya gelince, önde nota olmaksızın çaldıkları eseri yazarken besteci ne düşünüyorsa onu o anda spontane çalabilmek onların mecrası değil. O konuda yarışıp kendilerini göstermeye çalışmıyorlar. Doğaçlama üzerine yalnızca caz kaldı” dedi.
Caz ve blues arasındaki farka dikkat çeken Mülayim, kendisine en uygun müziğin caz olduğunu söyleyerek, “Caz’ın içinde blues de var, gitara başladığımdan beri blues benim çok hoşuma giden bir müzik türü değil. Blues müzik türünde ağırlıklı olarak gitar kullanılıyor ancak caz müzikte bas, piyano ve saksafon öne çıkıyor. Klasik müzik, blues ve swing bir araya gelince, bu da doğaçlama olunca caz bana en uygun müzik oldu” dedi.
Türkiye’deki caz etkinliklerini yetersiz bulduğunu dile getiren Mülayim “Türkiye’de okul ve kulüp yetersizliği var. İyi hocayla hevesli öğrenciyi buluşturmak açısından okul; cazın grup içinde çalınarak öğrenilen bir müzik türü olması bakımından kulüp bu müzik için önemli hususlar. Dolayısıyla caz müzisyeni yetişemiyor. Bir de tabii bu işin piyasaya bırakılması can sıkıcı. Diğer müzik türleri çoğu kez devlet destekliyken cazda öyle bir durum söz konusu değil, tamamıyla piyasanın elinde. Piyasanın eline bırakıldığı için de bunca alternatif içerisine tercih edilmiyor” diye konuştu.
“DÜNYANIN HER YERİNDE, HER TÜRLÜ İNSANLA BU ORTAK DİLİ KONUŞABİLİRİZ”Caz müziğinin özel bir dili olduğunu belirten Mülayim, “Her dil biraz özel, caz da böyle bir dile sahip ve caz müzisyenleri birbirleriyle kolayca iletişim kurabiliyorlar. Hatta daha spesifik olursa, buna Bebop dili denilebilir. Bebop Caz Dönemi, cazın içinde özel bir dönem. Bebop, New York’ta Dizzy Gillespie, Charlie Parker, Miles Davis, John Coltrane tarafından başlatılarak geniş kitlelere yayılmış bir akım. Sonrasında bir nevi standart haline geliyor. Caz müzisyeninden beklenen o bebop diline hakim olmak. Her caz sanatçısının bu dile ulaşmaya çalışması, onu evrenselleştiriyor. Dünyanın her yerinde, her türlü insanla bu ortak dili konuşabilir, birlikte çalabiliriz” diye konuştu.
“Caz müziğini 90’ların Avrupa’sında yaşamak isterdim” diyen Mülayim şöyle konuştu; “Caz Amerikan müziği ama Avrupalılar bence cazın kıymetini daha iyi anladılar. Çünkü Amerikalıların yüksek kültür camiası caza pek sıcak bakmadı. Klasik müzikle kıyasladılar, caz müzisyenlerine ‘düşük seviye müzisyen’ gözüyle baktılar. Avrupalılar ise burada özel bir durum olduğunu çok daha hızlı kavradılar. ‘Burada özel bir şeyler oluyor’ diyenler Avrupalılardı.”