Uzer, Dışişleri Bakanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezine (SAM) ait “SAM Papers”de yayımlanan “Filistin için garantörlük modeli: Barışa alternatif bir yaklaşım” başlıklı analizi çerçevesinde, Filistin için oluşturulabilecek garantörlük modeline ilişkin değerlendirmelerini AA muhabiriyle paylaştı.
Birleşmiş Milletlerin (BM) 1947’deki Taksim Planı’nın Filistin’de bir Arap bir de Yahudi devleti öngördüğünü, Kudüs’ün ise uluslararası bir yönetime bırakılmak istendiğini hatırlatan Uzer, Filistin’in bu plan çerçevesinde meşru bir devlet olduğunu söyledi.
Uzer, söz konusu plana göre oluşturulması öngörülen Filistin devletinin, halihazırda Filistinlilerin yaşadığı alanlardan daha geniş topraklara sahip olduğunu anlatarak, ayrıca Filistinlilerin başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devleti talebinde bulunduğunu belirtti.
Filistin’in hukuki ve ahlaki bakımdan güçlü yönleri olduğunu aktaran Uzer, “Çeşitli uluslararası örgütlere üye ve hatta BM’ye üye değil ama üye olmayan gözlemci devlet statüsünde. Uluslararası toplumun önemli bir kısmı, 130 civarında ülke Filistin devletini tanıyor, Türkiye de dahil.” dedi.
Uzer, sahaya bakıldığında durumun çok farklı olduğunu, Hamas tarafından kontrol edilen Gazze’nin İsrail işgali altına girdiğini, Batı Şeria’da ise Filistin Kurtuluş Örgütü’nün Ramallah, Nablus ve El Halil’in bir kısmı gibi küçük bölgeleri kontrol ettiğini kaydetti.
“İki devlet dışında çok da ciddi bir teklif olduğunu söyleyemiyorum”Hem Türkiye hem de uluslararası toplumun iki devletli çözümü tek çıkar yol olarak gördüğüne dikkati çeken Uzer, şu değerlendirmede bulundu:
“İki devlet, yani İsrail’in yanında bir de Filistin Arap Devleti. Türkiye’nin de pozisyonu bu ve uluslararası toplumu ikna etme açısından da büyük çabalar ortaya koyuyor. Bir ‘tek devlet’ gerçeği var, ama bu da kabul edilebilir bir durum değil. Ne Filistinler için kabul edilebilir bir durum ne de dünya toplumunun önemli bir kısmı için. Yani iki devlet dışında çok da ciddi bir teklif olduğunu söyleyemiyorum. Tek devlet gerçeğinin olması, tek devlet olması gerektiğini getirmez.”
Zaten tek devlet olursa Filistinler çoğunluk olacak muhtemelen. Yahudi devleti ortadan kalkacak, hem Gazze hem Batı Şeria ilhak edilirse veya tek devlet olarak birleşirse İsrail. Dolayısıyla bunu bir fikir jimnastiğinin ötesinde düşünemeyiz gibi geliyor bana. Evet, öyle bir gerçeklik var. Ama Filistin ulusal taleplerinin tatmin edilmesi açısından, bir Filistin devletinin kurulması gerektiği hem kendilerince hem de dünya toplumunda birçok devlet ve uluslararası örgüt tarafından ifade ediliyor.”
“(Garantörlük teklifini) Barış perspektifi olarak görüyorum”Türkiye’nin garantörlük teklifini, “üçüncü bir tarafın barış adına çözümün koruyucusu olması” şeklinde değerlendirdiğini belirten Uzer, Türkiye’nin daha önce Kıbrıs ve Nahçıvan için garantör olduğunu, şimdi de Filistin konusunda böyle bir teklif yaptığını anımsattı.
Uzer, garantörlük teklifi hakkında şunları kaydetti:
“Ben bunu biraz barış perspektifi olarak görüyorum. Ortada çok ciddi bir savaş var. Tabii ki bugün belki ulaşılabilecek bir şey değil; ama barışa yönelik bir perspektifimiz de olması lazım. Çünkü böyle savaş devamlı gidemez ve bu bağlamda Türkiye’nin en azından Filistin tarafının garantörü olmaya gönüllü olduğunu söyleyebiliriz.”
Türkiye’nin uluslararası organizasyon oluşturma konusunda başarılı olduğunu vurgulayan Uzer, “Önce tabii ateşkes. Ondan sonra müzakerelere geçiş ve bir uluslararası barış konferansı öneriyorum, bu gerekli, bölgenin ve dünyanın önemli devletleri tarafından. Ondan sonra da yani askeri boyutu da müdahale olarak değil ama barış gücü.” ifadelerini kullandı.
Uzer, Türkiye’nin yanı sıra Mısır, Ürdün, Katar, İrlanda ve İspanya gibi devletlerin Filistin’in garantörü; ABD, İngiltere, Çek Cumhuriyeti, Macaristan veya bazı Avrupa devletlerinin İsrail’in garantörü olarak düşünülebileceğini aktardı.
Filistin’de Türkiye’ye çok ciddi bir sempati olduğunu dile getiren Uzer, barış sağlanabilirse Türkiye’nin bölgeye başta sağlık alanında olmak üzere eğitim, imar gibi konularda da yardımlarını artırabileceğini söyledi.
“Hükümet ve siyaset üzerinde baskıyı artırmak gerekebilir”Doç. Dr. Umut Uzer, İsrail’in garantörlük teklifine nasıl ikna edileceği konusuna da değindi.
İsrail’de “barış kampı” olarak adlandırılan sol kesim ve Yair Lapid ile Benny Gantz gibi isimlerin bulunduğu merkezdeki siyasi akımlarla ilişkilerin artırılabileceğini ifade eden Uzer, “İsrail’in içinde yaşayan Filistinli Müslümanlar var, Filistinli Hristiyanlar var, Dürziler var, Çerkezler var. Bunlarla da yakın ilişki kurmak, hükümet ve siyaset üzerinde baskıyı artırmak gerekebilir.” diye konuştu.
Uzer, İsrailli yasa dışı yerleşimci sayısının da 700 bine yaklaşarak ciddi bir lobi oluşturmaya başladığını, hatta Itamar Ben-Gvir ve Bezalel Smotrich gibi isimlerin bakanlığa getirildiğini ve bu “yerleşimci meselesi”nin de İsrail’in garantörlük teklifine ikna edilmesi konusunda sorun olduğunu belirtti.
“Beraber yaşamakta zorundalar”Çok iç içe bir bölgenin söz konusu olduğunu ve İsrail’in kontrol ettiği bölgelerde nüfusun yüzde 21’inin Filistinli olduğunu vurgulayan Uzer, “Hemen birkaç kilometre içinde karşı tarafa geçilebilecek, Filistin’den İsrail’e, İsrail’den Filistin’e. Hem Gazze için geçerli bu hem Batı Şeria için geçerli. Dolayısıyla beraber yaşamakta zorundalar. Yani iç içe değilse bile yan yana.” dedi.
Uzer, İsrail açısından daha barışsever veya pratik gerçekleri görerek bu şekilde yaşayamayacaklarını anlayan kesimin şu an az olsa da Netanyahu karşıtlığının artmasına paralel olarak sayılarının artabileceğini ifade etti.
Bir tıkanmışlığın söz konusu olduğunu, güvenliği tehdit eden taraf İsrail olsa da onun da güvenlik kaygılarının giderilmesi gereken bir sistem kurulması gerektiğinin altını çizen Uzer şunları kaydetti:
“Bir yere varmıyor. 7 Ekim öncesi de varmıyordu. Sorun devam ediyordu, şimdi çok daha artmış bir şekilde devam ediyor. Bir açılış, ortada barışa ulaşmak anlamında bu tıkanmışlığı açmaya çalışan iyi niyetli bir çaba var. Filistin meselesi biraz unutulmuş gibiydi dünyada. Şimdi o tekrar gündeme geldi ve gidecek gibi de gözükmüyor. Batı’da da öyle; Batı’da da Filistin sempatisi duyan veya en azından çok haksızlığa maruz kaldığını ifade eden bir sürü insan var. Bunların içinde Yahudi kökenli insanlar da var. Geçmişte savaş denendi olmadı. Diplomasi denendi o da olmadı. İki devlet dışında yeni bir formül de bulamıyoruz.”
Uzer, Türkiye’nin liderlik rolünün söz konusu olduğunu sözlerine ekledi.