Gelecek yıl için uygulanacak olan asgari ücret net 17 bin 2 lira olarak açıklandı. Büyük mücadelelerden sonra ortaya çıkan bu rakam özellikle işçi sendikalarını memnun etmedi. Çalışanlar açısından da bakıldığında çok yeterli bir rakam olmadığı da gerçek. Ülkemizde sadece yeterli gıdaya ulaşmak için harcanacak aylık rakam 18 bin lira sınırında. Bu rakam, diğer ihtiyaçları karşılamıyor. Yani günün koşullarında beslenebilmek ve diğer temel ihtiyaçları da karşılayacak bir gelir düzeyi bunun neredeyse üç katı.TEPAV’ın geçtiğimiz günlerde açıkladığı bir araştırmaya göre, ülkemizde sadece tek bir asgari ücretin girdiği hane sayısı 2 milyon 950 bin. Ortalama dört kişi olarak kabul edildiğinde tek bir asgari ücretle karnını doyurmaya çalışanların sayısı ise 11 milyon 800 bine ulaşıyor. Şimdi bu kadar vatandaşımıza diyeceğiz ki, “düne kadar sen 11 bin 402 lirayla karnını doyuruyordun, şimdi 17 bin 2 lira ile ferah ferah doyarsın.” Sizce de böyle bir, gelirle insanların bir de okuyan çocukları varsa o ailelerin karnını doyurması mümkün mü?Elbette buna olumlu bir cevap vermek çok zor. Yüzde 70’lerde gıda enflasyonu yaşanan ülkemizde bu artışın etkisi kaç ay diyemiyorum, kaç gün sürecektir gerçekten merak içindeyiz. Verilen asgari ücretin en azından 20 bin lira ve üzerinde bir rakam olması şarttı. Çünkü, bu ülkede tek bir asgari ücretle geçime mahkum ettiğimiz 2 milyon 950 bin hane bulunuyor. Ve yine bu ülkede çalışanların yüzde 60’ı asgari ücret ve ona komşu ücretlerle hayatını sürdürmeye çalışıyor. Yapılan açıklamalara bakıldığında ise şöyle deniyor: “Çalışanlarımızı enflasyonun altında ezdirmedik. Son 20 yıl içinde asgari ücreti bilmem kaç artırdık” diyorlar. Şimdi sormak isterim, asgari ücretteki artışı hangi bareme göre hesaplıyorsunuz. Enflasyon karşısında ezdirmedik deniliyor, kimin enflasyonuna göre diye sormak isteriz. Eğer ölçü olarak TÜİK’in verilerini alıyorsanız eyvallah. Ben de size altın üzerinden bir örnek vereyim 2003’te asgari ücretle 16 veya 17 cumhuriyet altını alınabiliyorken bugün bu rakam 1’e düşmüş durumda. Dünya, ülkeleriyle kıyasladığınızda işçilerimize verilen asgari ücret sıralamanın sonlarında kalıyor. Yani örnekleri sadece kendi perspektifinizden ortaya koyduğunuzda belli bir ortak noktada buluşmak mümkün değil. Benim önerim vatandaşın yaşadıklarına bakmaktan geçiyor.Ekonomide yaşanan kriz ortamı olanca ağırlığıyla sürüyor. Fiyatlardaki çılgın yükseliş ise hiç hız kesmedi. Marketler tam bir galeri haline dönüştü. Vatandaşlar bir kapıdan giriyor, tezgahlardaki ürünlerin fiyatlarına şöyle bir bakıyor, öteki kapıdan çıkıp gidiyor. Marketler böyle de pazar yerlerinde durum çok mu farklı. Sebzelerin fiyatları 25 liradan başlıyor. Yeşilliklerin demeti asgari 10 lira. Meyve fiyatlarıyla ilgili rakamları vermekten inanın ki hicap duyuyorum. Narenciye üreticisi olan ülkemizde portakal ve mandalina fiyatları 20 liradan başlıyor. Dökme portakal ve mandalina yemek isterseniz kilo fiyatı 7.5 lira ile 12.5 lira arasında değişiyor. Diğer meyve fiyatları asgari kilo fiyatı 30 lira. Muzun fiyatı kaynağında 25 lira, Pazar yerindeki fiyatı ise 40 lira. Hayatımıza yeni yeni giren seyirlik “egzotik” meyveleri daha çok lüks semtlerdeki marketlerde görebiliyoruz.Ülkemiz gerçeklerini görmezden gelerek bir yere varmak mümkün değil. Bu ülkede yüksek oranlı bir enflasyon, gıda maddelerinde ise daha fazlası yaşanıyor. Asgari ücretliler, 17 bin 2 lira ile yeni bir yaşam standardına kavuştular. Ama geride kalan bir de emekliler var. Ülkemizde 14 milyondan fazla emekli yaşıyor. Bunların 10 milyonu asgari emekli ücreti alıyor. Asgari emekli ücreti hazine katkısıyla 7 bin 500 lira. Yıl başında emeklilere yapılan zamlar da yürürlüğe girecek. Memur emeklilerine yüzde 49, işçi emeklilerine ise yüzde 34 civarında bir zam yapılacak. Belki asgari ücrete yapılan 700 liralık refah payı ile bu oranlar bir parça yükselebilir. Ancak, burada dikkati çeken nokta, hazine katkısıyla 7 bin 500 lira asgari emekli maaşı alan vatandaşlarımızın bu artış oranından yararlanamayacak olmalarıdır. Hazinenin katkı payı düşüldükten sonra kalan kısmı kadar bir artış alacak en düşük maaş alan emeklilerimiz.Sorunlar sadece birkaç tane değil ki. Mesela; İşçi emeklisine farklı, memur emeklisine farklı, dul ve yetimine farklı farklı oranlarda uygulanan maaş artışları mevcut olan dengesizliği daha da bozuyor. İşçi emeklileri arasında bile çok farklı kriterler uygulanıyor. İki bin yılı öncesi farklı, iki bin sonrası farklı maaş bağlanma katsayıları orta yerde duruyor. İki bin sonrası işçi emeklilerine uygulanmayan intibaklar çeşitli gerekçelerle yok sayılıyor. İşçi ve memur emeklilerine zam yapılırken dul ve yetimler görmezden geliniyor. Emeklilere hastane kapılarında bile farklı muamele uygulanıyor. Yaz yaz bitmiyor sorunlar da sıkıntılar da. Çünkü ülke olarak ekonomik açıdan güçlü değiliz. Mevcut gücümüzü de akıl dışı politikalarla eritip, bitirdik. Şimdi de, bunun faturasını ödesinler diye, işçilerimizin, memurlarımızın, emeklilerimizin, dul ve yetimlerimizin önüne koyuyoruz. Bu işin kaymağını yiyenler neredeler, nerede o 3-4 maaş alan pırlanta bürokratlarımız?
Recent Comments
Görüntülenecek bir yorum yok.