Sivri topuklar

Her genç kızın rüyası, her kadının gardrobunun olmazsa olmaz giysilerini tamamlayan parçası Sivri Topuklar’a ne oldu? Metro, Marmaray, Hızlı Tranvay derken uzun yürüyüşlerle karşılaşınca gün boyu rahatımızı kaçırarak, yerini spor pabuçlara mı bıraktı? Sorularımın cevabı şudur; sivri burun topuklu ayakkabıların modası, hiçbir zaman geçmeyecek gibi görünüyor. Çünkü bu sene de kış trendleri arasında çeşitli boy, stıl ve renkte her boy topuklu olanları vitrinlerde yerlerini almış bulunuyor. Şıklığı ofiste veya sosyal mekanlarda, sivri burun topuklu ayakkabılarla yakalayan kadınlar, psikolojik olarak kendilerini sabahtan akşama alımlı gösterecek ve gün boyu rahatlıkla giyebilecekleri orta topuklu şık, Pillow walk tabanı olan ayakkabılara güzel paralar ödemekten asla çekinmiyorlar.Pandemi de en çok stiletto satışı yapıldığını biliyor musunuz? E tabi, evdeyiz. Dışarıda para harcayamıyoruz. Yaşasın internet üzerinden satış! Gömül koltuğa, koy kahveni, tara bütün markaları. Hepsi senin. Ismarla gitsin. Rengini beğenmedin. Stilinde iş yok. Göründüğü gibi durmadı ayağında. Geri gönder gitsin.Biz Baby Boomers’lar (1946/64) kuşağı, konservatif bir yetişkinlik yaşadığımız için, her çeşit ilişkilerimizde özgürleşmeyi yeni deneyimliyoruz. Bizler, bayramda alınan rugan siyah ya da kırmızı pabuçlarımızla uyurduk. Arzularımızı saran duvarlar yüksekti. Her istediğimize ulaşamazdık. Yetişkin olduğumuzda da evlilik, çocuk, kariyer derken; çeyrek yaş krizi yani 40 yaş ile yüzleştik. Sivri topukların yükseltisiyle mi yaşadık farkındalıkları, siz söyleyin. Bütün bunlar dün Fikret Mualla’nın eserlerine bakarken aklıma düştü. Renkler, figürler muhteşem. Nerede miyim? Bor Sanat’ta Parçalar ve Haller sergisinde. Fikret Mualla’nın erken döneminden Paris hayatına uzanan bir yaşam var önümde. Her bir eser bir öykü anlatıyor. Maviler içinde kırmızı ceketli bir hanım elinde elma sepeti, yanında çocuğu. Yaşlı fötr şapkalı bir bey, elinde bastonu, üstünde yeşil pardesü dalgalanarak yürümekte. Sarı ceketli hanım üşümüş belli, etolü boynunda. Ve bir diğer kızıl saçlı hanım onu merakla süzmekte. Bir diğer tabloda kırmızı hakim. Çalgıcılar, heyecanla karşılıklı düet yapmaktalar. Ve, Paris’te açılan Fikret Mualla Sergisi’nin davetiyesi. Sanatçının bu sergiye davet edilmediğini biliyor muydunuz? Gözüm yanımda ki hanımefendinin stilettolarına takıldı. Ayağımı burktuğumdan beri can yoldaşım olan Sneakers’larım ayağımda, onunkiler 7 pound ve çok şık. Aynı eserin önünde takılıp kalınca yanımda ki zarif hanımla biraz sohbet ettik. Mualla’nın Erkek figürlerin ayağında da topuklular var. ‘’Eee Paris!’’ dediniz, duymadım sanmayın. İkimizin de dikkatini çeken bu konu üzerine sohbet ettik. En çok Paris Işıltısı ve Kent başlıkları bölümleri ilgimizi çekti. Parçalar&Haller sergisinin haller kısmında sanatçının eserleri kendisini yakından tanıyan sanatçı dostlarının metinleriyle izleyiciye aktarılıyor. Hanımefendiyle aynı eser üzerinde ki düşüncelve duygularımızı paylaştıktan sonra karar verdik: her bir eser her bir izleyicisiyle ayrı bir ilişki kuruyor ve değişik bir hikaye anlatıyor. Sergideki mektuplu resimler bana Kadıköy’de Sevgililer Günü’nde gerçekleştirdiğim, ‘’Sevgiliye Mektuplar’’ sergimi anımsattı. Her bir sanatçı dostum bir eser yapmış ve yanında ‘’Sevgiliye yazdığı bir mektubu iliştirmiştik. Nazım Hikmet’in Vera’ya yazdığı mektuplardan birini bulmuş, ona da yer vermiştik. Belki bu Şubat ayında yine yaparız.Yeni yıl, ayağımda ne tür ayakkabı olursa olsun, sanata zaman ayırmakla başlar. Sergi sonrası Beyoğlu’nun eski adıyla Pera’nın yollarını adımlamaya başlamadan Alexandre Vallury’nin 19. Yüzyıl’da L’Union Française Derneği için inşa ettiği binaya dışarıdan da alıcı gözüyle bakıyorum. Bu binanın en önemli özelliği bir sanat ve kültür alanı olması bence. İnşa edildiği günden beri sanata katkı sunan, ünlü ressamları misafir eden, sanatı sanatseverlerle buluşturan muhteşem bir yapı. Kadınlar için önemlidir, yaşama anlam katan bir nesnedir, Sivri Topuklar. Can sıkıntısını geçirir. Motive eder. Yürüdüğüm cadde boyunca vitrinlerde serili stilettolara, kedi ciğere bakar gibi baktığımı sizlere itiraf etmeli miyim?