Siyaset ülkemizde toplumumuzu milletin çıkarlarına göre huzur ve refah içinde yöneterek dünyadaki çıkarlarını korumak olarak algılanmıyor. Böyle olsaydı, toplumla ilgili kararlar millete, milletin vekillerine, liyakat sahibi uzmanlara ve bilenlere danışarak alınır ve yanlış kararlardan da hemen dönülürdü. Ülkemizde siyaset çok uzun yıllardır devlet imkanları ile elde edilen gücü topluma karşı kullanarak toplumu baskı ve propagandayla “kandırmak” olarak anlaşılıp uygulanıyor. Özellikle de düşünce olarak, toplumu Müslüman bir toplum görmeyip “Dar ül Harp” olarak değerlendirenler ele geçirdikleri gücü siyasette “kandırma, baskı, kurnazlık ve tuzak kurma” olarak kullanmışlardır. Siyaset, bir demokratik yönetim ve siyasi partiler arasında bir hizmet yarışı olmaktan çıkarılmış; bir aldatma, yönlendirme ve hep iktidarda kalmayı sağlayacak söylemler ve eylemler olarak sürdürmüştür. Siyaset böyle algılanıp uygulanınca da siyaset adeta bir iç savaşa dönüşmüş, siz-biz,onlar-biz, ötekiler-biz ayırımı ile güç, zafer, yenilgi, kazanma, kaybetme kavramlarını sürekli ön planda tutmuştur. Böyle olunca da toplumun temel bilimsel, kültürel, eğitim, sanat meseleleri; ahlaki, insani ve hukuki hakları hep göz ardı edilmiştir, edilmektedir.
Zira ülkemizin bir başka siyasi gerçeği de siyasetin, topluma hizmetten daha çok “maddiyat” için yapılmış olmasıdır. Ülkemizde zenginleşmenin en etkin yollarından biri siyaset olarak değerlendirilir olmuştur. Siyasetin, Türkiye’de her şeyden daha fazla önemli olmasının sebeplerinden biri de budur maalesef. Ama bu tür zenginleşme genelde, bir tasarruf sonunda birikmiş veya kazançla elde edilmiş bir zenginlik değildir. Bu tür bir zenginlik, mevcut bir servetin devletten alınarak el değiştirmesi suretiyle ortaya çıkması olarak değerlendirilir. Hazine arazilerinin rant amaçlı kullandığı şeklinde basında ve sosyal medyada yapılan değerlendirmelere bakmak bu durumu teyit eder mahiyettedir.
Siyasette “söz senettir” anlayışı da ülkemizde anlamını yitirmiştir. Her şey “aldatma” üzerine kurulunca siyasetçi sözleri de anlamsız ve gerçeklikten uzak boş vaadler olarak algılanmaktadır. Bu yüzden ara seçimler için bile medyada gündeme getirilen “ uzaydaki madenlerin ülkemize kazandırılması” gibi söylem ve vaadlerin başka bir açıklaması yoktur. Yönetimde gerçek bir “Devlet Adamı” gibi davranacak siyasetçiye çok uzun zamandır hasretiz toplum olarak. Gerçek “Devlet Adamı”, ideolojisi ne olursa olsun; egosundan, ihtirastan uzak, güç zehirlenmesine yakalanmayan, kendi çıkarı için değil milletin ve devletin çıkarı için çalışan siyasetçi demektir. Devlet Adamı, iktidarından düşme pahasına, ülkesi ve milleti için; yakın vadede zarar göreceğini bile bile doğru olanı söylemekten ve yapmaktan çekinmeyen siyasetçi demektir.
Maalesef çok uzun zamandır ülkemizde siyasi partileri, “şirket” gibi görmeyen, üyeleri, “ortak” gibi algılamayan, seçmenleri adeta ve en hafif deyimiyle “cahil” gibi görmeyen devlet adamlarını, siyasetçileri göremiyoruz.
Lise yıllarımdan beri millî meselelerle ve siyasetle uğraştım. Halâ da uğraşıyorum. 53 yıl süren bu süreçte net olarak şunu öğrendim:
Çok az da olsa istisnaları olmakla birlikte; siyasetçilerin asla ne dediklerine bakılmamalı. Çünkü genel şeyler söyleyip laf üretiyorlar.
Mutlaka siyasetçilerin ne yaptıklarına bakılmalı. Ancak o zaman, genelde, söylediklerinin tam tersini yaptıklarını görebiliriz…