3 Mart 1992 tarihinde Zonguldak Kozlu’da kömür ocağında meydana gelen ve 263 emekçinin hayatını kaybettiği grizu patlamasının üzerinden 32 yıl geçti. Yine madenlerde, inşaatlarda, tarımda, ormanda, kimya sanayiinde, taşımacılıkta, tersanelerde, ticaret ve büro işyerlerinde iş cinayetlerini, işçi ölümlerini, katliamları konuşuyoruz. 13 Şubat 2024 tarihinde işçi katliamlarına bir yenisi daha eklendi. Erzincan İliç’te bir altın madeni işletmesinde binlerce ton malzemenin kayması ile malzeme altında kalan 9 işçi hayatını kaybetti. Can kaybının yanında yığına uygulanmış olan kimyasal işlem nedeniyle malzeme içerisindeki siyanürlü solüsyon ve ağır metallerin toprakla suya karışması ile birlikte bir çevre katliamının yaşanması da söz konusu.
“MESEM DENETİM DIŞI BIRAKILAN UCUZ ÇOCUK İŞÇİLİK PROJESİDİR”Emekçi ve doğa katliamlarının sürdüğünü belirten Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), 3 Mart İş Cinayetleri ile Mücadele Günü’ne vurgu yaparak “İşçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerini maliyet olarak gören işverenler, iş cinayetlerini kader diye dayatanlar, uyguladığı politikalarla ihmalkar davrananlar bu cinayetlerin sorumlusudur. Yıllardır, rutin değişmiyor… Her gün 5 emekçiyi iş cinayetlerinde kaybediyoruz. İş cinayetlerinde her yaştan emekçi yaşamını kaybetmekte. Mesleki Eğitim Merkezleri (MESEM) kapsamında 1 gün okulda, 4 gün işyerinde ‘eğitim’ de olan “öğrenci” lerin de işyerlerinde yaşamını kaybettiği haberlerine rastlamaktayız. Arda Tonbul, Ulaş Dumlu, Zekai Dikici, Ömer Çakar, Ömer Girgin, Murat Can Eryılmaz’ Mesleki Eğitim Merkezi (MESEM) adı altında çalıştırılırken işyerlerinde ölüme gönderilen çocuklardan bazıları… Açıkça ifade ediyoruz; MESEM bir eğitim projesi değildir, tamamen denetim dışı bırakılan ucuz çocuk işçilik projesidir.”
“MÜHENDİSLER, MİMARLAR VE ŞEHİR PLANCILARI GÜNAH KEÇİSİ İLAN EDİLMEKTEDİR”İlgili makamlarının işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgisinin önlemeye yönelik değil adeta cinayet işlendikten sonra cenaze kaldırmaya yönelik olduğunu vurgulayan TMMOB, “Bu tutum ve davranışlar hizmet kusurudur. 2012 yılında T.B.M.M ‘de kabul edilen ve büyük iddialarla yürürlüğe konulan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu hiçbir sorunu çözmemiş, sadece işçi sağlığı ve güvenliğini piyasalaştırmıştır. İşçi sağlığı ve güvenliği Ortak Sağlık Güvenlik Birimi (OSGB) olarak adlandırılan ticari kuruluşlara havale edilmiş, OSGB’ler de ücret karşılığı hizmet verdikleri işyerlerini hoşnut tutmanın çabasındadırlar. Son yıllardaki seçimler ile birlikte de denetimler minimuma düşmüştür. Son olarak 31 Mart yerel seçimleri öncesi denetimler tamamen durdurulmuş durumdadır. Denetlenen işyerlerinde yürürlükte olan iş mevzuatı nedeniyle idari işlem uygulanmamakta yalnızca süre verilmektedir. İş cinayetleri sonrası, işverenler caydırıcı ceza ile karşılaşmamakta mühendisler, mimarlar ve şehir plancıları günah keçisi ilan edilmektedir. Güvenlik ve yargı makamları genellikle işveren/işveren vekili olmayan iş güvenliği uzmanları, ölen ve ölemeyen çalışanlar ölümlerin sorumlusuymuş gibi davranmaktadırlar” ifadelerini kullandı.
“İŞ CİNAYETLERİ VE MESLEK HASTALIKLARI TAMAMEN ÖNLENEBİLİR”“Ölmek değil, yaşamak istiyoruz!” diyen TMMOB, “İş sağlığı ve iş güvenliği değil, işçi sağlığı ve işçi güvenliği öncelikli olmalıdır. İş cinayetleri ve meslek hastalıkları tamamen önlenebilir. İş cinayetlerinin, meslek hastalıklarının asıl nedeni teknik değil, politiktir. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliğinin sağlanması için Devlet ve İşverenler Yükümlülüklerini yerine getirmelidir. Ölümleri önlemeyen, görmeyen bir sistemi yok edip her şeyi sil baştan yeniden kurgulamak ve düzenlemek gerekir. Artık yeter diyoruz” açıklamasında bulundu.
TMMOB açıklamasında, bunlar için yapılması gerekenlere de değinerek şunları söyledi; “4857 sayılı İş Kanunu, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu başta olmak üzere çalışma yaşamına ilişkin tüm düzenlemeler işçi, emekçi hak ve çıkarlarını, örgütlülüğü, işçi/sendika denetimini esas alan tipik çalışma biçimlerini yasaklayacak şekilde yeniden düzenlenmelidir. Bu düzenlemelerin içeriğinin belirlenmesinde sendikalar, meslek örgütleri, üniversiteler esas belirleyici unsur olmalıdır. İşçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin mevzuat, eğitim, denetim vb. tüm politikaların belirlenmesi, yerine getirilmesi için idari ve mali yönden bağımsız Ulusal İş Sağlığı Güvenliği Kurulu/Enstitüsü kurulmalıdır. Bakanlıkların sorumluluğu müfettiş görevlendirmekle sınırlandırılamaz, her can kaybında idarenin sorumluluğu da değerlendirilmelidir. Türk Ceza Kanunu’na ‘İş cinayetleri’ konusunda doğrudan hükümler içeren maddeler konulmalıdır. İşyerlerinde işçi sağlığının güvenliğinin sağlanması işveren yükümlülüğüdür. Bunun yanında rehberlik ve danışmanlık yapmak üzere iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi, işyeri hemşiresi görevlendiriliyorsa; bu kişilerin sicillerinin tutulması, eğitimi, denetlenmesi konularında meslek örgütleri görevli olmalıdır.”