Bazı insanlar fikirleri, eserleri ve şahsiyetleri ile içinde yaşadıkları zamana sığmazlar. Bulundukları zamandan taşarak gelecek zamanları da kapsar ve etkilerler. İşte Mehmet Akif Ersoy da böyle bir insandır. Yavuz Bülent Bakiler’in tanımı ile o, bir “Abide Şahsiyettir”. İnsanlarımızın önemli bir kısmı Mehmet Akif’in şiirlerini okuyarak dik durmayı öğrendi. Milli meselelere sahip çıkmayı, milli olmayı öğrendi. Milli olmak için mutlaka Akif’i okumak gerekir.
Mehmet Akif, hem alim, hem şair, hem hoca, hem devlet memuru, hem öğretmen, hem aydın, hem gazeteci, hem de milletvekilidir. Hatta daha pek çok sıfata da sahiptir. Ama bütün bu sıfatlarla birlikte benimsediği ve özümsediği Türk-İslam kültürü ile ortaya çıkan bilinçli bir Türk aydınıdır.
Hayatı boyunca, zaman zaman çok zor şartlarda aydın olmanın gereklerini yerine getirmiş, şerefli, haysiyetli bir aydındır.. Vicdan sahibi aydınlarımızdan biri olan Mehmet Akif, mensup olduğu milletinin derdiyle dertlenmiş, milletimizin son dönemdeki cahilliklerine, tembelliklerine, ümitsizliklerine, geriliklerine karşı canhıraş bir gayretle savaş açmıştır.
Türk milleti, Mehmet Akif’i okudukça, onun eserlerinde kendini bulacak, yeniden derlenip toparlanacak, kendi, değerlerinin, tarihinin, kültürünün, dininin, dilinin farkına varacaktır.
Yapılan çalışmalara göre Mehmet Akif’in eserlerinde en çok çalışmak, azim, ümit, vatan, birlik ve beraberlik kavramlarının ön plana çıktığını görürüz. Bugün de, Akif’in çok kullandığı o kavramlara ihtiyacımız var. Ve her zaman da olacak.
Mehmet Akif’in hayatı ve mücadelesi bize çalışkan olmayı, dürüst olmayı öğretiyor, değerleri için mücadele etmeyi öğretiyor, ümitsiz olmamayı öğretiyor, alçak gönüllü olmayı öğretiyor, birleştirici olmayı, vatan ve milleti sevmeyi öğretiyor.
Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un, hayatı, kişiliği ve fikirlerinin genç nesillere örnek gösterebileceğimiz davranışlarının ve her bir mısrası birer özdeyiş olan şiirlerinin mutlaka genç kuşaklara aktarılması gerekir.
Mehmet Akif yaşadığı bazı sıkıntılar üzerine Cumhuriyetin İlanı sonrası yakın dostu Abbas Hilmi Bey’in daveti üzerine Mısır’a gitmiş ve orada üniversitede edebiyat ve Türkçe dersleri vermiştir. 1925 yılından 1936 yılına kadar Mısır’da kalmıştır. Orada rahatsızlanmıştır.
Daha fazla dayanamamış 1936 yılı yazında Mısır’dan İstanbul’a gelmiştir. Tedavi edilmek üzere Nişantaşı’ndaki Sağlık Yurduna götürülmüştür.
Ancak yakalandığı siroz hastalığı onu harap etmiş, çok yıpratmış ve zayıflatmıştır. İstanbul’a döner dönmez hükümet tarafından kendisine daha önce bağlanmayan emekli maaşı bağlanmıştır.
Mehmet Akif İstanbul’da halk ve arkadaşlarınca iyi bir şekilde karşılanmıştır. Bir ay kadar Nişantaşı Sağlık Yurdunda tedavi gören Mehmet Akif, hastalığın günden güne şiddetlenmesi yüzünden, Dr. Fuat Şemsi’nin tavsiyesiyle Sağlık Yurdu’ndan çıkarılarak Beyoğlu semtindeki Mısır apartmanına götürülmüş ve tedavisi orada devam etmiştir. Burada da bir müddet kaldıktan, sonra Prenses Emine Halim’in Alemdar’daki Baltacı Çifliğine geçmiştir. Daha Mısır’da bulunduğu sıralarda en büyük arzusu son günlerini bir çiftlikte geçirmekti.
Mehmet Akif bu son günlerinde, Mısır’da geçen yılları ve Türkiye için yakın arkadaşlarına şunları söyleyecektir:
“…Mısır’da 11 yıl kaldım. Fakat 11 saat daha kalsaydım artık çıldırırdım. Sana halisane bir fikrimi söyleyeyim mi? İnsanlık da Türkiye’de, milliyetçilik de Türkiye’de, Müslümanlık da Türkiye’de, hürriyetçilik de Türkiye’de. Eğer varsa, Allah benim ömrümden alıp Mustafa Kemal’e versin…”
Fakat merhumun hastalığı günden güne artmış, acılarla kıvranan Mehmet Akif, çok sevdiği, kurtuluşuna katkı sağladığı, kurtuluşunun milli marşını yazdığı memleketinde.ancak 6 ay kadar yaşayacaktır. 1936 yılı Aralık ayının 27’sinde, bir Pazartesi gecesi, hayata gözlerini kapatacaktır.
Mehmet Akif bir “Abide şahsiyet”tir.
Ruhu şad, mekânı cennet olsun.