18 Mart Çanakkale Deniz Savaşı ve zaferi Çanakkale muharebeleri söz konusu olunca, biz Türkler, gururla ve haykırarak “Çanakkale Geçilmez!” deriz. Buna inanarak ve bunu övünerek söyleriz. Oysa bu değerlendirme, 1916 yılından sonra ve Çanakkale savaşlarının sonucu bilinerek yapılan bir değerlendirmedir. Bugün sadece biz değil, bütün dünya biliyor ki Çanakkale Boğazı Türklerin elinde olduğu sürece savaşarak geçilemez. Ama 1914- 1915 yıllarında, yani Çanakkale savaşları başlamadan önce genel kanaat böyle değildi. Tam aksi bir anlayış vardı. Çanakkale’nin geçilemeyeceği düşünülmediği gibi, çok kolayca ve zorlanmadan geçileceği hesaplanıyordu. Çanakkale’yi geçilmez yapan Türk insanının vatan sevgisi, inancı ve onun bağımsız yaşama isteğidir. Bu tespiti yapmadan ortaya konulacak her türlü değerlendirme, en azından eksik olacaktır.
Çanakkale Boğazı’na saldırı düşüncesi İngilizlerde, özellikle de Churchill’de, netleşmişti. İngilizlerce Boğaza yapılacak saldırının tartışılan yanı, yapılacak seferin yalnız savaş gemileriyle mi, yoksa aynı zamanda kara kuvvetleri tarafından desteklenmesi suretiyle mi yapılacağıydı. Churchill, bir yandan İngiltere Başbakanı’na savaşın söz konusu olmasından buyana Gelibolu’ya saldırılmasını istemekte olduğunu, Çanakkale Boğazı’nın sadece savaş gemileriyle zorlanacağını, bu suretle de Rusya’nın “yeni cephe” isteğinin de yerine getirilmiş olacağını bildirdi. Daha sonra bu harekâta Fransa da katıldı. Çanakkale Boğazı’na saldırı planı Amiral Carden tarafından hazırlandı. Plana göre, önce Boğazın girişini savunan dış bataryalar uzun mesafelerden bir ateşle tahrip edilecekti. Dış bataryaların ikisi Boğazın Anadolu yakasında bulunan Orhaniye ile Kumkale’de, diğer ikisi de Rumeli yakasındaki Ertuğrul ile Seddülbahir’de bulunuyordu. Boğazın bu tabyalar arasındaki genişliği 4 km kadardı. Bundan sonra Boğaza girilerek Anadolu yakasında Kepez ve Rumeli’de Kilitbahir’e kadar olan ve merkez savunma sistemi denilen tahkimat ve buralardaki bataryalar bombalanarak tahrip edilecekti. Bu da tamamlanınca Çanakkale ile Nara Burnu arasındaki savunma sisteminin son kısmı ateş altına alınacak ve Marmara’ya girilerek İstanbul’a yönelinecekti. Bu bombardıman aşamalarının her birinde savaş gemileri yol almaya başlamadan önce mayın alanları temizlenmiş olacaktı. Planın başarılı bir şekilde uygulanabilmesi için havaların iyi gitmesine; yeterli cephane sağlanmasına ve Türklerin savunmada göstereceği zafiyet ve yılgınlığa ihtiyaç vardı. Diğer tarafta ise Türk Genelkurmayı, Boğazın savunma sisteminde mayınlardan yararlanmaya büyük önem vermişti. 3 Ağustos 1914’te seferberlik ilanından sonra, Ağustos ayının ortalarından itibaren Boğaza mayın hatları döşenmişti.
Aralık ayı sonuna doğru boğaza döşenen mayın hatları 10 sıra olmuştu. Bunların bir kısmı sabitti. Ana mayın hatları 1.5 km genişliğinde bulunan ve Çanakkale Boğazı’nın en dar yeri olan Soğanlıdere – Dardanos önünden başlamıştı. Kıyılara da bu hatları koruyacak hareketli obüs bataryaları da gizlenerek yerleştirilmişti. Amiral Carden planının uygulanmasına 19 Şubat saat 10’da başlandı. Saldırının amacı önce Boğazın girişini koruyan Kumkale, Orhaniye, Ertuğrul ve Seddülbahir’deki tabyaları yok etmekti. İkisi Fransız, dördü İngiliz olmak üzere altı zırhlı bu işi başarmak için görevlendirilmişti. Bu gemiler 12.000 ile 10.000 metre mesafeden bataryalar üzerine ateşe başladılar. Menzilleri kısa olan Türk bataryaları susmak zorunda kaldılar. Saat 12’den sonra zırhlılar kıyılara yaklaşarak 7000 metreye yaklaşıp daha yakından ateş etmeye başlayınca, Türk bataryaları da karşı ateşe başladılar. İki düşman gemisi isabet aldı. Amiral Carden saat 17.30 da geri çekilme emri verdi. İtilaf Devletleri’nin dış bataryaları bir günde tahrip etmek ümidi suya düştü. Ertesi gün daha da kötüleşen hava şartları İtilaf Devletleri’nin saldırısını 25 Şubat’a kadar geciktirdi. Havaların biraz düzeldiği 25 Şubat’ta dış bataryalar üzerine saldırı tekrar başladı. Bu kez saldırıya 12 gemi katıldı.
Türk bataryaları top menzilleri alanına giren gemilere güçlü bir karşılık verdiler. İki gemiye önemli kayıplar verdirdiler. Ancak bataryalarımızın etkileri, bu çok güçlü gemileri ilerleyişlerinden alıkoyacak durumda değildi. İtilaf gemileri yollarına devam ettiler. Yoğun ateş açıyorlardı. Türk bataryaları ateşi kesti ve kıyılardan içerilere çekildi. Bunun üzerine İtilaf Devletleri 25 Şubat harekatının sonuçlarını anlamak için tabyalara asker çıkardı ve henüz kullanabilecek gibi görünen kalan topları tahrip ettirdi. 18 Mart sabahı da bir keşif uçağımız Bozcaada’da büyük bir hareketlilik olduğunun haberini getirdi. Bu saldırının başlaması demekti. 18 Mart’ta saat 10 civarında Boğaza giren İtilaf Devletleri donanması girişteki tabyalarımızı uzak mesafeden etkili topları ile susturdu. Daha sonra, saat 11.15’te birinci grubun saldırısı başladı. Queen Elizabeth zırhlısı, ağır toplarıyla uzak mesafeden önce Çimenlik tabyasına sonra Çanakkale şehrine daha sonra da Hamidiye tabyasına ateş ediyordu. Çimenlik tabyası iki isabet aldı. Çanakkale şehrine açılan ateşlerden dolayı yangın çıktı. Hamidiye tabyasında da tahribat meydana geldi. Saat 11.35’te Lord Nelson gemisi, Rumeli yakasındaki Hamidiye tabyasına, George ve Triumph gemileri, Mecidiye, Yıldız ve Dardonos tabyalarına ateş açtılar. Fakat zırhlılar bu tabyalardan daha çok, görünmeyen ve göründüğü anda hızla yer değiştiren sahra bataryalarından zarar görüyorlardı. Öğle saat 12.30’da, hastalanan Amiral Arden’in yerine geçen amiral de Robeck Fransız gemilerinden kurulmuş olan ikinci grup gemilerine kıyılara yaklaşarak, yakın mesafeden bombardımanı devam ettirmesi emrini verdi. Bunlar Erenköy’de duran İngiliz gemileri arasından geçerek kıyıya 400 metre kadar yaklaştılar.
Bütün ağır toplarıyla Rumeli yakasında Kilitbahir ile Mesudiye tabyaları, Anadolu yakasında da Dardonos mevkilerini ateş altına aldılar. İtilaf Devletleri donanması Boğazın en dar yeri olan Kilitbahir ile Çanakkale arasına yönelmişti. Deniz saldırısının en hareketli anı başlamıştı. Hava şartları Türklerin lehineydi. Gemi bacalarından ve toplardan çıkan sis ve dumanlar sayesinde Türk bataryaları görünmüyordu.