Dostlarım, müjdemi isterim. Yüzyıllardır çözülemeyen bir gizemi, Küçük Tiyatro DT sahnesinde nerede konumlanırsak oyunu tam manasıyla izleyebileceğinizi buldum, uzaklaştıkça yükselmeyen koltuklarıyla sahnenin tüm o büyülü estetiğine rağmen yüzyıllardır bize ağız tadıyla oyun izletmeyen bu sahnenin çözüm reçetesini veriyorum, B 19- B 21. Kesin bilgi yayalım. Bir süredir biletlerimi balkonun en ön sırasını alıyordum ki en azından tüm dekoru göreyim, e o zaman da astigmat belasından mimik eleştiremiyordum. Şimdi düğümü çözdüm, artık her şey daha güzel olacak, hay Allah.
Laf aramızda, uzun zamandır bu kadar gerçek bir oyun izlemiyordum. Üstelik bir erkek elinden çıkma… Kadınların sorunlarını bunca doğru ve güncel analiz edebilen yazar Yunus Emre Gümüş’ü kutlamak gerek. Notlar alındı, diğer oyunları da izlenecek…
Beyaz atlı prensini arayan nevrotik bir prenses… Genç yaşta ömrünü bir erkeğe ipotek etmiş intihara abone domestik bir hayalci… Hayatı boyunca dünyayı kurtarmaya soyunmuş, son kullanma tarihi bir yıl sonra dolacak rahmiyle ‘genetik sorumluluğunu’ nasıl gerçekleştireceğini bilmeyen ekolojik bir anarşist… Ankara DT tarafından sahnelenen ‘Kadınlar, Filler ve Saireler’ oyunu, aynı binada oturan bu üç kadının hikayesini işliyor. Ara ara hikayelere mola vererek söylenen şarkılar ise kayda değer, “Vahşi doğada çok net kurallar; bir sıfır yenik başlar kadınlar.”
3 ayrı kuşaktan 3 kadının başlarındaki musibetleri hem bunca eğlenceli hem de bunca vurucu anlatan oyun, 1’i anlatıcı olmak üzere 4 kişilik kadın bir ekip tarafından icra ediliyor. 2. kadın rolünde izlediğimiz domestik hayalci Filiz Demiralp’i, Sivas DT’nin ‘Lena, Leyla ve Diğerleri’ oyunundan hatırlamış olacaksınız. Kadın problemlerini öne çıkaran oyunlar yapılırken herhalde Demiralp ilk akla gelen isim oluyor. Şaşmamalı. Tek kişilik performansıyla yüreklerimize işlemişti. Ankara turnesi sonrası tekrar izlemek için Sivas’a gidiyorduk az kalsın.
Oyun, gerek izlediklerimizden gerekse tecrübelerimizden “kadın kadının kurdudur” alt metninden fenalık gelmişken sür manşetten veriyor temayı; “Kadın kadının yurdudur.” Toplumsal mesajları baymaksızın yerli yerinde yedirilmiş, bununla birlikte ışıklar, sahne tasarımı ve kadınlar arasında sahne geçişleri harika olan ‘Kadınlar, Filler ve Saireler” DT minvalinde cesur diyebileceğimiz oyunlardan biri.
“Ne zaman mutsuz olsam beyaz sabun koklarım, bana geçmişi hatırlatır” diyor bizim beyaz atlı prensini çağımızın en yanlış kanallarında arayan nevrotik prenses. Annesini erken yaşta kaybeden bu karakter, hayatındaki destekleyici kadın rolünü hiç tatmamış. Hayatının en güzel on iki yılını bir erkeğe adamış 2. kadınımız domestik hayalci ise terk edildiğinde şunu söylüyor, “Dilini bilmediğim bir ülkede kaybolmuş gibi hissettim.” 3. kadın, ekolojik anarşist, hayatı hep ideolojileri doğrultusunda yaşamış, rahmindeki kitle büyümeden ‘genetik sorumluluğunu’ yerine getirebilmesi için yalnızca bir yılı kalmış. Otuz beş yıllık hayatında ufak tefek flörtleri harici erkek arkadaşı dahi olmamış bu kadın, kendince duyarlı yaşamaya çalışırken her defasında deli diye etiketlenmiş… Ben bu kadın üzerine tez yazmak istiyorum dostlarım. Bu anlattığım karakterin sahnedeki tezahürünü bir düşünsenize… Gül Öz oyunculuğuyla beni kendine öylesi hayran bıraktı ki mest oldum. Daha evvel’Yaş Günü Partisi’, ‘Aşkımız Aksaray’ın En Büyük Yangını’, ‘Vişne Bahçesi’ gibi oyunlarda da izlemişim ancak hiç haberim olmamış kendisinden. Bu oyun ve bu karakterle inanılmaz. devleşmiş. Harika bir performanstı. Üçü de birbirinden orijinal, üçü de birbirinden farklı ve evet, üçü de birbirinden deli bu kadınların her biri ayrı ayrı yazılarda incelenebilir elbet ama uzun yazınca bizim mizanpajcı kızıyor. (Sevgili okurlar, ben mizanpajcı. Nur yalan konuşuyor, ben Nur’a kızmıyorum. Yazıyı okumaya devam edebilirsiniz, sevgiler.) Şimdilik bu kadar bahis yeter.
Birbirine tutunmadığı takdirde düşecek bu kadınların fillerle olan alakasını anlamak için ise hikayelerinden sonra fillere de yakından bakmak yerinde olur. “Fil hafızalı” deyiminin, fillerin yaşadıkları olayları unutmamasından dolayı söylendiği malumunuz, bu üç kadın aynı anda aynı televizyon kanalından aynı fil belgeselini izleyerek eş zamanlı olarak fillerle aralarındaki benzer yönleri konuşup bir file öykünüyorlar. Oyuna eş zamanlı sahneyi öyle güzel yedirmişler ki göze batmak şöyle dursun üç kadının da belgesele verdikleri tepkilere ayrı ayrı güldük. Fillerin duygusal hayvanlar olduğunu zamanında tumblr akışımızdan zaten biliyorduk da, ekolojik anarşistimiz sayesinde sonrasında caretta caretta kaplumbağalarının geldiğini de öğrendik. Hakikaten tatlı sahne…
Komşu oldukları halde birbirine hep yabancı kalabilmiş, hayatın akışında savrulan üç kadınının, trajikomik varoluş mücadelesini konu alan ‘Kadınlar Filler ve Saireler’ kadınların, erkeklerle ve yaşamla baş etme yöntemlerini mizahi ve vurucu bir dille anlatıyor. Oyun, kadınlar olarak kenetlendiğimiz takdirde olayların içinden çıkışımızın çok daha kolay olabileceğinin altını kahkahayla çiziyor. “Öğretilmiş çaresizlik yemini sakın bunlar gibi yeme” diyerek başladıkları oyunu “Benim zamanım keşkesiz artık” diyerek bitiren kadın karakterler, hayatlarının aksayan yönlerine rağmen birbirlerini destek olduklarında çiçekleniyor, hayatı yeniden yaşamaya değer kılıyorlar.
Evet, diyebiliriz ki, kadın kadının yurdudur. Kadınlar sadece birlikte vakit geçirerek bile şifalanabilir. Mutlu bir ilişki, evlilik ve kariyer için kadınların -bu kısmı kültürümüzden dolayı mıdır nedir çoğu zaman zor olsa da- birbirleriyle daha çok paylaşımda bulunmaları gerekir. Bana kalırsa kadınlar, kişisel tecrübe ve süreçlerinden başka bir kadının neye hazırlandığını derhal ve kolayca anlar. Birbirimize ihtiyacımız olduğunu anlatan bunca iyi bir oyun daha gelmemiştir DT’ye. İzleyiniz.