Bugünkü yazımda biraz boyumu, belki de haddimi aşan bir işe kalkışarak sanki senelerdir bu alanda dirsek çürütmüşüm edasıyla medya ve gazetecilik adına şu ara gündemde olan ve benim de sorguladığım bir meseleyi ele alacağım naçizane. Peşinen bu işin esas piri, büyüğü olanlara söyleyeyim; ola ki bu çaylak yazımla içeriğinden, konusundan sebep bir hadsizlik, sürç-i lisan edersem affola. Buradaki maksadım ve gayretim büyüklük, malumatfuruşluk taslamak değil. Sadece medya ve gazetecilik üzerine bazı şeyleri kendimce sorguluyor, tartışmaya sunuyorum.
Meselenin aslına gelince; kullanıcıların en çok tercih ettiği arama motorlarından Google, kısa bir süre önce kullanıcılarına “daha kaliteli içerikler” (!) sağlamak amacıyla eski algoritma düzenini terk ettiği bir dizi teknik politikaya yönelerek, bunu kullanıcı ve müşterilerine sunduğu arama ve reklam hizmetlerinde aşama aşama uygulamaya başladı. Bunun neticesinde kendini dijital mecralarda bağımsız, ana akım dışında yahut alternatif medya olarak tanımlayan kaynaklar, belirgin oranda takipçi, ziyaretçi kaybederek zarara uğramaya başladı. Hâl böyleyken, dünyanın en çok kullanılan arama motoru Google’ın adının -hele mevcut Türkiye şartlarında zaten sansürün her çeşidinden kolu kırılmış, kanadı bükülmüş- medya ve basın kaynaklarınca sansürcüye çıkarılması sürpriz olamazdı. Üstelik, meselenin sansür, engel, blokaj olduğu her husus gibi, bu bizi gölgelenmeye çalışılan esas hakikatin ne olduğu tartışmasına da götürüyor. Fakat mevzu küresel anlamda da çok katmanlı ve dallı budaklı olup, bu köşeye sığ(a)mayacağından ben sadece dikkatinizi meseleye yönelik oldukça yadırgadığım birtakım yorumlara çekmek istiyorum.
Dün, birkaç gün önce yayınlanan, Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA-Media and Law Studies Association) temsilcisi gazeteci Yıldız Tar’ın, konuğu gazeteci ve aktivist Ahmet Alphan Sabancı ile bu algoritma meselesi üzerine söyleştiği “Söz Hakkı” programını izledim.
Yıldız Tar konuya dair sorularını iletirken, Sabancı’nın konuya sanki hepimiz, tüm medya ve basın mensupları bir sosyal refah ülkesinde yaşıyormuşuz da, koskoca Google’ın sırf dünya çapındaki kullanıcılarını “temiz içeriğe ulaştırmak”(!) uğruna yayıncıların, muhtelif haber mecralarının SEO skorlarını düşüren içerikleri (örn; terör, cinayet, uyuşturucu… gibi başlıklar) aramalarda alt sıralara almasını, göstermemesini bir tehdit yahut sansür olarak nitelememizi neredeyse “şımarıklık, küstahlık, cahillik” miş gibi karşılayan üsttenci tavırlarından doğrusu hicap duydum. Google’ın neticede bir ticari şirket olup, internetteki çer-çöpe artık yatırım yapmak istememesinin anlaşılır olduğunu söylemesi ise… Sanki senelerdir SEO uygulamalarından internette al gülüm ver gülüm mantığıyla dünya genelinde reklam ve pazarlamacılık dinamiklerini dizayn eden, nereye tıklasak gördüğümüz ucubeliklerin, vasatlığın, tekdüzeliğin ve müptezelliğin kaynağı Google’ın kendisi değilmiş gibi. Kendi edip de, kendi bulmamış gibi…(!)
Dahası da var. Bu yüzden Sayın Ahmet Alphan Sabancı ve beni duymayacak Google’a sormak isterim:
Bir haber başlığında veya manşetinde, varsayalım uyuşturucu olayın esas konusuysa, uyuşturucu sözcüğünü yazmak/söylemek yerine “zehir” yahut “yasaklı madde” dememiz, Türkiye özelinde kullanımı ve erişimi (her nasılsa) yaygınlaşan, çocuk yaşlara inmiş ve neredeyse her gün birçok asayiş olayının baş aktörü olan metamfetaminin (met) kullanımını durduracak mı?
Yanıtı hem Ahmet Alphan Sabancı’nın, hem de Google otoritelerinin gayet bizler kadar bildiğine şüphe yok. Her geçen gün insanlık dışı, akıl dışı, menfur olayların yaşandığı bir ülkede gerçekler, vahşetler, bu cehennem görmezden gelmekle, hiçbir yaraya merhem olmayan, anlamsız, vasıfsız, dostlar alış-verişte görsün kabilinden politik doğrucu tutumlarla örtülebilir mi?
Uyurgezer kitleler çoktandır birilerinin sözüm ona yumuşak bir dayatmayla önlerine her koyduğunu kendi talepleri, kendi gerçeklikleri zannedip tüketirken, böyle riyakâr, “herkesin faydasını gözetiyoruz” temalı oyunların ne gereği var Allah aşkınıza?
Yoksa, siz âlemi kör, herkesi sersem mi sanıyosunuz?