Bana bir aşk masalından şarkılar söyle
Kalbimin bahçesinde gülleri der de…
Şarkıdan hareketle aşkın masalı yazılır ise eğer acaba nasıl olur derken şöyle bir yorum yapılmıştı yıllar önce aşka dair :
“ Zor masaldır yorar insanı. Bir o kadar güzeldir, vazgeçilmezdir ve herkesin mutlak bir masalı olmalıdır. “
Sen nelere kâdirsin diyip Şirin uğruna dağları delen Ferhat mı? Leyla uğruna çöle düşen Mecnun mu? Aslı uğruna yanıp kavrulan Kerem mi? hepsinin müsebbibi aşk ise madem hâlâ aşk ile hemhâl oluşumuz nedendir?
Geçmişten günümüze edebi yazından plastik sanatlara varıncaya kadar öncelikli konuların başında gelmiş aşk. Bir yanda Doğu Dünyasının mistik anlatımının baş kahramanı olurken, batıda büyük bir yasak aşkın sonucu meydana gelen Truva Savaşı binlerce yıldır efsane haline gelmiş tarihçiler ve edebiyatçıların ilgisini çekmeye devam etmiştir. Aslı esası şudur: Truva savaşı, Sparta Kralı Menelaus’un karısı Helen kaynaklıdır. Birçok kesime göreyse sebebi Truva’nın ihtişamına göz diken taarruz kumandanı Agamemnon’dur. Başlangıçta Menelaus, Truva prenslerini barış için Sparta’ya davet etmiştir. Bu Truva prensleri Hector ve Paris’tir. Kralın karısına başka bir kralın aşık olmasıdır asıl mesele. Sparta Kralı Menelaus’un karısı Helen ile Truva kralı Paris’in onmaz aşkı üzerinedir onca savaş. Güzelliği tartışılmaz Helen kayıtsız değildir bu aşka. Truva bir büyük savaşa ev sahibidir artık. Ölen binlerce asker, mağdur olan yüzlerce insan dökülen onca kan ne uğruna? Aşk !
Engel tanımaz büyük bir aşk…
Kitap sanatlarının tarihi gelişimini incelerken cumbalı, rengarenk boyalı, sarmaşık güllerin boy boy uzandığı bir köşkün penceresinden güzeller güzeli bir kadının aşağı doğru baktığını görürüz el yazması kitapları renklendiren Türkmen ve İran minyatürlerinde. Bu güzel kadına aşağıda bir yağız delikanlı eşlik etmektedir şiirleriyle. Methiyeler düzen maşukâna göz süzerek gülümseyen tül peçenin ardındaki gizem Gülnâri’den başkası değildir. Gizli saklı mektuplaşmalarla yaşanan büyük bir aşk resmedilmiştir. 11 .yy – 14. yy. Türkmen resim sanatında aşkı anlatım dili çok kısa bir tarifle böyledir.
Coğrafi konum, iklim, tarih, kültür, gelenekler ve sosyal alışkanlıklar. Nasıl adlandırılırsa adlandırılsın doğu illerinde bir masal yazılıyorsa eğer ilk etkileşim dili aşktır. Böylece aşk-ı derûn halleri masal haline getirmek doğu kültürünün vazgeçilmezi haline gelir.
Etimolojik olarak Aşk sözcüğü Arapça “aşeka” yani bir ağacı sarıp sarmalayan sardıkça güçlenip en sonunda ağacı öldüren bir tür sarmaşık anlamına gelir. Farsça’da şiddetli ve yakıcı sevme, acıya götüren sevgi anlamında kullanılmış. Aşkın kelime anlamı bu ise ve son derece ürkütücü bir durum olarak tanımlanmış ise insan neden bile isteye atar kendini zehirli sarmaşığın kollarına ?
Orman içlerine doğru yürüyüş yapanlar sıkça rastlar yer sarmaşıklarına. Ayağınıza bir kere takılmaya görsün tökezletmeden bırakmaz sizi. Ayağı bacağı kaptırmışsanız zaten düşeceğiniz âşikârdır ve o an için tek hedefiniz en az zararla yumuşak bir düşüştür. Yer sarmaşığının doğayla olan uyumu ve göze hoş gelen öyle güzel bir duruşu vardır ki takılıp düşmeden onun ormanın bir tuzağı olduğunu anlayamazsınız. Gücü zararında gizlidir. Aşekâ işte.
Sufizm aşkı tasavvufi boyuta taşır ve bir felsefe olarak benimser, öyle ele alır. Dünya geçici bir mekân insan ise fânidir. Yaşanacak yegâne ve gerçek aşk Allah aşkıdır. Aşk od’una yanmayıp o uğurda canlar pazarına çıkmayanı sufî saymazlar. Allah’a duyulan aşk hayranlık, O’nun varlığında kulun hiçliği azlığı yokluğu zahirin ve bâtının ona ait olduğu; kulun bir zerre de olsa O’ndan mutlak sıfat taşıdığı tasavvuftaki aşkın kısa bir tanımıdır. Buradaki sarmaşık kulun nefis mücadelesinden başka bir şey değildir.
İncil’de İsa’nın yaşamı anlatılmış ve hristiyanlık tarihi boyunca Avrupa Resim Sanatının başlıca konusu olmuştur. Hristiyanlığın ilk başlarından günümüze değin İncil konulu resimlerin bir çoğunda İsa’nın yanında, ayak ucunda, az ötesinde uzun sarı saçlı, etine dolgun vücut hatları ve daima üzgün bir yüz ifadesiyle bir kadın figürü işlenmiştir. Sessiz sakin durur bir köşede. Bu kadın Maria Magdalena’dır. İsa’ya ilk imân edenlerdendir ve ömrünü İsa’ya duyduğu aşkla geçirir. Kimi kaynaklarda bu aşkın karşılıksız olmadığı Meryem’in de bu aşktan haberdar olduğu yazılmıştır. Çarmıha geriliş, çarmıhtan indiriliş sahnelerinin çoğunda yer alır gözü yaşlı Maria. Anlaşılan o ki dönemin çetrefilli ve acı dolu ortamına rağmen İsa ve Maria’yı kollarına almayı ihmâl etmemiş bizim sarmaşık. Aşkın dinler tarihine bıraktığı bir küçük anı olarak kalmış Maria Magdalena.
Literatüre “ İncil’den sonra en çok okunan kitap “ olarak geçen bir masal kitabından da bahsedelim kısaca…
Ortaçağdan itibaren özellikle Avrupa’da oldukça fazla ilgi görmüş elden ele dolaşıp okunmuş aşk konulu efsane kitabı Bin Bir Gece Masalları. Doğu mistizmi Avrupa’da oryantalist sanat akımı içinde fazlasıyla ilgi görür. Doğuya olan merak ve keşif çabasına bir de aşk hikayeleri eklenince işin boyutu yükselir haliyle… Kahramanlarımızdan Şehrazat’ın Şah Şehriyar’ın gazabından kurtulmanın yolunu, ona düğün gecesinden itibaren masallar anlatmak olduğunu keşfetmesiyle başlar o meşhur bin bir gece. Bininci geceyi bekler mi Şah aşık olmak için yoksa zaten bir kaç saat sonra aşık olup Şehrazat’ın canın bağışlamış mıdır? Bu tam olarak bilinmese de en çok okunan aşk masalıdır şüphesiz. Şu kesindir ki zalim bir hükümdârı bir kadın; güzelliğinin ve dişiliğinin ötesinde zekasıyla dize getirmiştir. Belli ki bu masallar silsilesini yazma, anlatma, masal içinden masal çıkarma işi kadın aklının bir devrimidir ve aşk güzel bir bedenin çok ötesindedir.
Günümüz teknoloji karmaşasının olmadığı dönemleri hayal ederken akıl bazen takılmadan edemiyor antik Roma ve Yunan’a. Sanatla, mimariyle, kültürel gelişimle hemhâl olmuş büyük iki ardıl medeniyette dünden bugüne aşk olgusunda fark var mıdır? Örneğin Roma hamamlarındaki havuz başı sohbetlerinden birinde arp çalarken bir zarif kadın, o melodiye kayıtsız kalamayan bir Romalı genç adam. Belki bir filozof belki bir siyasetçi ya da bir asker. Zamanın değiştirmediği tek gerçek olan aşk etkilememiş midir o an insanları ve en kadim kültürleri derinden? Ne değişti iş kalp ritmine gelince? hiçbir şey tabi ki. Ritim aynı ritim. Bir bozuk iki düz. Helen ve Paris ataları değil mi bu medeniyetlerin, işte size bağlantı.
Tarih sahnesinde bestelenmiş ilk notalı müzik parçası Hitit dönemine ait. Besteci kadındır ve imkansız bir aşka dairdir hikâyesi. Mitolojik çağlar sonrasında dinler, her ne kadar kadın erkek ilişkilerine yasaklar ve sınırlar getirse de devlet politikaları gereği, sosyal sınıflar arası uçurumlar olsa da kalpler bildiğinden şaşmamış. Sarmaşık daima kararlı olmuş ve tutumundan ödün vermemiş.
Anlaşılan o ki;
Aşk’ın devri devranı iklimi coğrafyası ırkı dili dini mezhebi olmamış.
İki kalp arasında en kısa yol
Birbirine uzanmış ve zaman zaman
Ancak parmak uçlarıyla değebilen iki kol. (C.Süreya )
Tüm sihir sarmaşığın sarıp sarmaladığı iki kalp arasında. Ötesini, evveli ve sonrasını kimse bilemez. Aşkı akılla tarif etmek imkansız şu durumda. Nice şiirlere, romanlara, bestelere, güftelere resimlere konu olmuş. Koparılmış bir sürü kıyamet ve kopacak yine milyon tane kıyamet aşk için.
Karşılık bulur ya da bulmaz. Bulmazsa sanat, bulursa mutluluk olur adı. İçinde tutkuyu sevdayı acıyı şiddeti yanmayı küllerinden zümrüdü anka olup yeniden doğmayı ve yine ateşe uçmayı öğreten aşk… Ey aşk seni insanlık hep sevdi sonsuza dek de sevecek..
Velhasıl kelâm der büyüklerimiz.
Benim kalemden de şimdilik öyle bir velhasıl. Gece kirpikli kadının siyâhına pervane olmuş bir gönül efendisi belirir masalının sonunda. Görmeyince de sezilen aşklara derin bir selâm olsun.