Babacan, “Ben Cumhurbaşkanı olsam…”

Sevgili okurlarım; çok kıymetli eski devlet ve siyaset adamlarımızdan Turgut Özal, Mesut Yılmaz, Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan, Erdal İnönü gibi önemli şahsiyetlerin yanında Başbakan Danışmanı ve Genel müdür kadrosu ile en yakın ekip içinde çalışmanın, onları tanımanın onurunu yaşadım.
Kısacası, bürokrasi ve gazetecilik hayatımda; son 40 yıla damga vuran çok sayıdaki liderle birlikte oldum, evlerine gittim, evimde ağırladım. Bazıları ile çok yakın çalıştım. Ankara’daki bahçemdeki son misafirim DEVA Partisi Genel başkanı Ali Babacan oldu. Babacan ve beraberindeki Genel Başkan Hasan Karal ve PM üyesi Bünyamin Özbek ile Serender (Nalya) altındaki kuzine sobanın etrafında, keyifli bir sohbet ile ülke gündemini değerlendirdik.
Genel Başkan Ali Babacan, çalışkan, mütevazı yaşantısı, Türk ekonomisini iyi bilen, saygılı, ölçülü, siyasete seviye getiren, diplomasi, nazik dil kullanan, eleştirilerini incitmeden yapabilen, siyasette, güler yüzün ve kalitenin adresidir.
Ali Babacan, her ne kadar genç görünse de en deneyimli siyasetçilerimizden. Öğrencilik hayatı parlak başarılarla dolu. TED Koleji’ni, ODTÜ’yü birincilikle bitirmiş birisi. Sadece başarılı bir öğrenci değil aynı zamanda başarılı bir iş insanı olmuş. İş hayatına dedesi Ali Babacan’ın kurduğu kendi adını taşıyan dükkanda çırak olarak Çıkrıkçılar Yokuşu’nda başlamış. AK Parti kurulduğunda Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan tarafından babası ikna edilerek siyasete sokulmuş. AK Parti iktidara geldiğinde krizdeki ekonomi henüz 34 yaşında olan Ali Babacan’a emanet edilmiş.
Babacan, AK Parti’de sadece ekonomiden sorumlu bakanlık yapmadı. Türkiye’nin ilk Baş müzakerecisi. Belki çoğu insan bilmez ama 2 yıl Dışişleri Bakanlığı yaptı ve onun döneminde Türkiye BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine seçildi. Babacan, daha sonra Başbakan Yardımcılığı göreviyle ekonomiyi yönetti.
AK Parti’den neden ayrıldığına gelince. Bazı politikalarla uyuşmuyordu. Ekonomideki gelişmenin ancak demokrasinin güçlü olması ve iyi eğitim sistemiyle mümkün olduğunu savundu. Erdoğan’ın bazı atamalarına, yönetim anlayışına ve ekonomi politikalarına karşı çıktı. Aslında düşüncelerinden taviz vermiyordu ama AK Parti içerisindeki itirazları dışarda fazla duyulmuyordu. 
AK Parti’den ayrılışı da farklı oldu. Erdoğan ile görüştü ve istifasını sundu. Erdoğan, “Gitme, ümmeti bölme” dese de ayrıldı ve DEVA Partisi’ni kurdu.
Ali Babacan’ın ülke gündemindeki konulara bakışını da öğrenme imkânı buldum. Suriye konusunda Türkiye’nin çok dikkatli olması gerektiğini ve “erken zafer” havasının yanlış olacağını, önemli olanın Türkiye’nin çıkarları olduğunu ve bunun iç siyasete alet edilmemesi gerektiğini vurguluyor.
Ali Babacan, denince akla hemen ekonomi gelmesi normal. Babacan’ın, “10 Nobel ödüllü ekonomist gelse de düzeltemez” sözleri var ekonomi için. Çünkü, hukuk devletinin gerekleri yani demokrasi olmadan ekonominin düzelmeyeceğini her yerde söylüyor. Babacan’ın, “Ben Cumhurbaşkanı olsam sapasağlam işinin ehli, dürüst 10 insan görevlendirir haftada iki kez ikişer saat çalışma ile bu ülke ekonomisini 2 yılda düzeltirim” gibi iddialı söylemlere de sahip.
En çok merak edilen konuların başında Ali Babacan’ın AK Parti’ye dönüp dönmeyeceği konusu geliyor. Babacan istese AK Parti’ye döner ekonominin başına da geçerdi. Bunu herkes biliyor. Ancak o ilkeli davranmaktan yana. AK Parti’den ayrılmalarının “kök sebepleri”nin değişmediğini vurguluyor. O kök sebepler ne diyebilirsiniz? Babacan, bunları, “yolsuzluk, hukuksuzluk, haksızlık ve akıl dışı ekonomi politikaları” olarak açıklıyor. Biz sapasağlam yerimizdeyiz diye de mesaj veriyor.