Bilim ve adalet “bilmeyen-kişi”nin raporuna kalırsa…

Daha önce gıda meselesini köşeme taşıdığım yazılarımda kendisine referans verdiğim, ülkemizde nadir rastlanır türde değerli ve vicdanlı bir bilim insanı olan gıda mühendisi Bülent Şık, halk sağlığını gözünü para hırsı bürümüş birtakım ticari firmaların şerrinden korumak için köşesinde kaleme aldığı bilimsel bir temelli bir yazı yüzünden tam 3 yıldır haksız ve hukuksuz yere yargılanıyor.
Hukuki sürecin devam etmesi sebebiyle ismini burada açıkça zikretmeyeceğim bal ve polen temelli gıda takviyeleri (hatta artık kozmetik bile üretiyorlar) üretip pazarlayan bir yerli firma, Bülent Şık’ın piyasadaki bal ve polen ürünlerinin kontrolsüz ve bilinçsiz tüketiminin denetimsiz teşvik edildiği bir ortamda insan sağlığını nasıl ciddi biçimde riske attığını bilimsel olarak temellendirdiği bir köşe yazısından ötürü incinip, kendisine maddi-manevi tazminat davası açtı. Aslında Türkiye’de meselelerin nasıl vuku bulduğuna, işleyişine biraz bile hakimseniz; bir bilim insanına sırf işini yapıp dünyaca kabul görmüş araştırmalar ve deneylerle ispatlanmış verilerle insanları bilinçlendirmeye çalıştığı yazısı sebebiyle koşa koşa dava açan bir ticari “kaygılı” (!) firmanın kamuoyu ve hedef kitlesinden sakla(yama)dığı korku ve güvensizliği görebilirsiniz. Bir halk deyişi vardır; “altı yaş olanın..” derler bu haldekiler için…
Gıda mühendisi Bülent Şık, ilgili dava sürecinin akıbeti sebebiyle, bu hafta bianet’te aynı konuya dair dizi halinde detaylı ve güncel 3 yazı kaleme aldı. Davaya konu olan yazının başlangıç noktası olan meseleyi bilmeyenler ve okurları bilinçlendirmek için burada kısaca özetleyip sonrasında sadede geleceğim.
Bebeği olanlar, çocuk büyütenler bilir; bebeklerin anne sütü sonrası yavaştan ek gıdaya başladığı döneme gelindiğinde pediatristler ebeveynlere çocuklara ne yedirilip ne yedirilmeyeceği konusunda bilgi verir. 0-2 yaş çocuklara bal ve polen içerikli ürünlerin verilmemesi özellikle tembihlenir. Bunun sebebi bu ürünlerin muhteviyatındaki safsızlık diye tabir edilen etken madde dışı bileşenlerin insan sağlığını bozan nitelikteki olası toksik tehlikelerdir. Pirolizidin alkaloitleri (PA) diye nitelenen bu unsurlar başta bal, polen ürünleri olmak üzere; bitki çayları, doğal-bitkisel takviyeler, kimyon, kekik gibi baharatlarda bulunur ve bilinçsizce tüketilmeleri başta karaciğer sağlığı olmak üzere insan sağlığında çok ciddi bozucu etkilere sahiptir. PA içerikli gıdaların toksik etkilerine en açık olanlar da; bebekler, gelişim sürecindeki çocuk ve gençler, hamileler, yaşlılar ve kronik hastalıkları olan kırılgan gruplardır. Sık maruz kalındığında en çok karaciğerde ağır hasarlar yaratmasıyla (hepatatoksik) bilinen PA’lar, aynı zamanda sinir ve hormonal sistemi bozduğu, gen mutasyonlarına ve hücre ölümlerine sebep olmasıyla tanımlanır. Kısacası PA barındıran gıda tüketiminin insan vücudunda kanserojen ve toksik etkileri vardır.
Hal böyleyken; Bülent Şık’ın benim burada kısaca özet geçtiğim, kendisinin ise mesleki birikimi ve bilimsel dayanaklarla halka pazarlanan bal ve polen içerikli ürünlerin tehlikesi üzerinden açıklamaya çalıştığı bu hakikat halk yerine, söz konusu üretici firmanın “itibarı” uğruna duruşma salonlarıyla buluştu. Üstelik, dünyaca kabul görmüş bilimsel araştırmalara, literatürdeki verilere rağmen, Şık’ın dava sürecinde Halk Sağlığı Merkezleri’nden kanıt için hususiyetle talep ettiği analiz ve raporlar verilmedi. Bu tür ürünlerin üretimi ve piyasaya sürülmesi konusunda gün gibi ortada olan ihmal ve ihlallere rağmen, davaya güya “bilirkişi” (!) diye atanan zatın firmadan yana olup aleyhte rapor vermesi de cabası…
Tarım ve Orman Bakanlığı’nın da geniş çaplı yönetmelik ve kanunlar yoluyla ciddiye alıp sağlaması gereken gıda güvenliğine dair önemli kuralları, talimat seviyesinde tutarak bu konuda her türlü sahtecilik ve hileye çanak tuttuğunu artık anlayıp buna ivedilikle bir çözüm bulması gerekiyor. İhtisası üzerine tamamen objektif, bağımsız ve bilimsel bir yazı yazıp toplumu hayati bir konuda uyaran mı haklı; yoksa denetim-kontrol mekanizmalarını yitirmiş bir ülkede nereden kimden aldığı bilinmeyen izinlerle, insanların bilgisizliğinden fırsat bilip umut ve inanç gibi hassasiyetler üzerinden aklına eseni bu faydalı, bu sağlıklı, bu şifa her derde deva diye uydurma kanılarla pazarlayan, tek kaygısı kazancı ve markası olan firmalar mı haklıdır? 
Gelin halk sağlığını gözettiği için bir bilim insanına reva görülen bu davayı kamuoyu huzurunda açık görelim. Bakalım bilimsel hakikat mi yaman; her yerde pıtrak gibi biten dışı süslü içi boş paragöz firmaların itibarı ve onların bu hakikati “bilmezdengelen-kişi”si mi? (!)