21.Yüzyıldayız. Duygusal konular haricinde her konuda düne göre, geçen yüzyıla göre daha ilerdeyiz. Duygusal konularda (ahlak, vicdan, sevgi, merhamet, dürüstlük gibi) konuların samimiyeti noktasında ise maalesef dünden çok ama çok gerilerdeyiz.
Geçen çağda çaresi olmadığı için çok ocaklar söndüren öldürücü hastalık kanser de bile azda olsa tedavi edici yeni gelişmeler oldu.
İnsanların üzerlerine giydiği dün urba denilen giyecekler şekil, içerik ve kalite değiştirerek farklı hale geldi. Hatta 21 yüzyıl giysileri içinde, bazıların da giyilse bile giysisi olup olmadığı belli olmuyor!
Mevsimler eski özelliklerini kaybetti, görevlerini yapamayacak duruma geldiler. Yaz yazlığını, kış kışlığını bilmiyor. Biri şiddetle yakıyor, diğeri soğutup üşütmüyor bile. İlkbahar ve Sonbahar özelliklerini kaybetmiş durumdalar.
Tabiat boşluk kaldırmaz derlerdi ya, bu sadece tabiatta değil insan yaşamında da boşluk kalıcı olmaz kuralı gereği kaybedebilen veya terk edilen özelliklerin yerine insanoğlu da tabiatta yeni şeyler ortaya çıkarmaya başladılar.
Önceki yüzyılda uzayı keşfetmekle başlayan yolculuk bu yüzyılda maddi giderini karşılayan ülkeler uzaya araştırmacı gönderebiliyorlar. Daha sonraki zaman dilimlerinden birinde uzaya dolmuşçuluk başlarsa yadırgamamak lazım.
Dünyevi ve uhrevi düşünce yapısında da değişmeler var. Olması da gereklidir. Önceki yüzyıllara göre yorumlanan, söylenen hadisler, kıyaslar, icmalar gelişmeler nedeniyle daha kapsayıcı, geniş açıklamalara tabi tutulabiliyor.
Yani dün tanımlananların rengi, içeriği şekli değişti. Artık çağın gelişimine göre daha iyi anlatılması için eski tanımlananlar ve tanımlamaların yerine yeni tanımların, tanımlananların ortaya konması şart oldu, ama özü kaybetmemek koşuluyla.
Artık böyle farklılıklarla, yenilikler zinciri ile karşılaşmak mümkün. Öyle ise, bu safhada saplantılı, tutucu, gerici olmamak gerekir. Bu gibi durumlarda tutucu olmak coşkun selin gücü karşısında, gösteri yapmak, bile bile ölüme atlamak gibidir. Öyleyse yapılması gereken fikirleri de düşünceleri de özünü kaybettirmeden yenilemek, gelişmenin doğrultusunda, bilgi ve öz doğrultusunda yeni tanımlara kavuşturmak gerekir.
Düşünme ameliyesi bile değişim ve gelişim geçirdi. Olaylar, görüşler, görünenler, söylenenler yeni yorumlamaya ihtiyaçları olabilir. Eğer çağın getirdiklerine dikkat edilmese idi insan yine kılıçla, mızrakla savunmaya devam ederlerdi. O da onların sonu olurdu. Mızrağın, kılıcın dönemi geride kalmıştır. Artık silahlar birkaç saniye içinde yüzlerce mermi atar duruma gelmiştir. İnsanlarda bu gelişmeye ister istemez ayak uydurmuştur. Uydurmak zorundadırlar. Ayak uyduramadığın bilincini o çerçeveye taşıyamadığın sürece zarar hanenize yazılacaktır.
Bu gelişmeler ışığında Milli Eğitime ve gençlerimize çok iş düşmektedir. Tabi devletimiz gençlere o fırsatı verir ve destekleyici olursa.