“Birleşmiş Milletler Dünya 2024 Uyuşturucu Raporu” açıklandı

Rapora ilişkin değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Uyuşturucu kullananların yüzde 82’si 20-35 yaş arasında. Maddeden hayatını kaybedenlerin yüzde 90’ını da 35 yaş altında. Uyuşturucu madde kullanım yaşı da 15-24 yaş arasında olduğu biliniyor. Bağımlılıkla mücadele STK’ların üzerinden yürütülemez. Ciddi bir devlet iradesi gerekiyor” dedi. 
“DEVLET BAĞIMLILIK ENSTİTÜSÜ KURULMALI”Bağımlılıkla ilgili mücadele politikalarının yeniden masaya yatırılması gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Tarhan, “Çünkü bundan en çok genç nüfus etkileniyor. Uyuşturucu kullananların yüzde 82’si 20-35 yaş arasında. Maddeden hayatını kaybedenlerin yüzde 90’ını da 35 yaş altında. Uyuşturucu madde kullanım yaşı da 15-24 yaş arasında olduğu biliniyor. Bağımlılıkla mücadele STK’ların üzerinden yürütülemez. Ciddi bir devlet iradesi gerekiyor.” diye konuştu.
Bağımlılık politikalarına ihtiyacın olduğuna işaret eden Prof. Dr. Tarhan, “Devlet Bağımlılık Enstitüsü kurulmalı. Buna ihtiyaç var. Bu enstitüsü bağımlılık politikalarını belirleyecek ve veri toplayacak.” dedi.
Prof. Dr. Tarhan, Sosyal çürüme ve aile parçalanmalarında en önemli etkenin madde kullanımı olduğunu da anlattı. 
Türkiye’de son dönemde sentetik uyuşturucu madde kullanımının arttığına vurgu yapan Prof. Dr. Tarhan, “Son dönemde hastaların büyük çoğunluğu sentetik madde kullanımıyla geliyor.” dedi.
Bu tür maddeleri kullananlarda eğer yatkınlık da varsa psikiyatrik hastalıkların hemen ortaya çıktığını dile getiren Prof. Dr. Tarhan, “Sentetik uyarıcılar akademik başarı için de öneriliyor. Öğrenciler ders çalışmak için bu uyarıcıları alıyorlar. Dikkat sorunu olan çocuklar madde bağımlısı adayı olabiliyor.” şeklinde konuştu.
Bir bağımlı hastasının senede 20 defa hastaneye yattığını dolayısıyla bağımlılıkla ilgili politikaların yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini hatırlatan Tarhan, 1’incil, 2’ncil ve 3’üncül koruma çalışmalarının önemine dikkat çekti. 
PROF. DR. ATASOY: “YASADIŞI SENTETİK UYUŞTURUCU ENDÜSTRİSİ HIZLA GENİŞLİYOR”Prof. Dr. Sevil Atasoy, yasa dışı sentetik uyuşturucu endüstrisinin hızla genişlediğini belirterek, “Bir an önce önlem alınmadığı takdirde bu durumun feci sonuçlara yol açacak küresel çapta bir halk sağlığı sorunu yaratacağı açıktır. Tıbbi olmayan sentetik uyuşturucu kullanımı ve buna bağlı uyuşturucu kullanım bozuklukları şimdiden bazı ülkelerde yüz binlerce kişinin ölümüne ve sayısız kişisel ve toplumsal zarara neden olmuştur.” dedi.
Uluslararası Narkotik Kontrol Kurulu (INCB) olarak, Tehlikeli Maddelerin Küresel Çapta Hızla Önlenmesi (GRIDS) ve öncül kontrol programlarımız kapsamında gönüllü bilgi alışverişi ve koordinasyonu sağlayarak hükümetlerin bu sorunu ele almalarına destek olduklarını kaydeden 
Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Raporumuzun ilk bölümünde, insanların bu son derece zararlı maddelerden korunması için önleme, tedavi, rehabilitasyon, zarar azaltma, iyileşme ve sosyal entegrasyon alanlarındaki çabaların artırılmasına da acilen ihtiyaç olduğunu vurguladık.” diye konuştu. 
Prof. Dr. Sevil Atasoy, şunları dile getirdi: “Hükümetlerin anlaşmalar uyarınca INCB’ye bildirdiği verilere göre, ağrı yönetimi, anestezi, nörolojik ve bilişsel hastalıkların tedavisi ile opioid kullanım bozukluğunda kullanılan denetimli ilaçların mevcudiyetinde ülkelerarası ciddi eşitsizlikler sürmektedir. Opiat hammaddelerinin küresel arzı, yine Hükümetler tarafından INCB’ye bildirilen ulusal gereksinimleri aşmaktadır. Bununla birlikte bazı ülkelerin bildirimlerinin gerçek tıbbi ihtiyaçları tam olarak yansıtmadığı görüşündeyiz. INCB Öğrenme (Learning) Programını, kontrollü maddelerin tıbbi, bilimsel ve endüstriyel amaçlar için kullanılabilirliğini sağlamak, tedavi hizmetlerine erişimi iyileştirmek ve aynı zamanda yasadışı kanallara sapmayı ve kötüye kullanımı önlemek amacıyla yürütüyor ve bu bağlamda Hükümetleri destekliyoruz.” 
2024 yılında, Uluslararası Darülaceze ve Palyatif Bakım Derneği ile araştırma, veri ve analiz alışverişi yoluyla kontrollü maddelerin bulunabilirliğini artırmayı amaçlayan bir mutabakat zaptı imzaladıklarını da ifade eden Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Doğal afetler, silahlı çatışmalar veya diğer insani nedenlerden kaynaklanıp kaynaklanmadığına bakılmaksızın hastaların denetime tabii temel ilaçlara ve tedavi hizmetlerine erişiminin güvence altına alınması şarttır ve her türlü acil durumu kapsar. INCB olarak, böylesi koşullardan etkilenen devletlere ve ihracatçı ülkelere sözleşmelerin öngördüğü şekilde acil durumlarda basitleştirilmiş kontrol tedbirlerinin uygulanabileceğini hatırlatmakta fayda görüyoruz.” diye konuştu. 
Tüm hastaların, her yerde ve her zaman, uluslararası kontrol altındaki ilaçlara ve uyuşturucu kullanım bozukluklarının tedavisine erişiminin sağlanmasının sağlık hakkının bir parçası olduğuna da işaret eden Prof. Dr. Sevil Atasoy, “İnsan haklarına saygı, ilaç kontrol sözleşmelerinin doğasında bulunur ve bu sözleşmelerin uygulanması için bir ön koşuldur. INCB insan haklarının uyuşturucu politikalarının geliştirilmesi ve uygulanmasına dahil edilmesi için defalarca çağrıda bulunmuştur. İnsan hakları yükümlülükleri aynı zamanda uyuşturucu kullanan kişilere karşı eşitliğin ve ayrımcılık yapılmamasının teşvik edilmesini, keyfi tutuklama ve gözaltının yasaklanmasını, uyuşturucu ile ilgili suçlarda adil yargılanma hakkını, orantılılık ilkesini ve her türlü zalimane ve insanlık dışı cezaya karşı korumayı da kapsamaktadır.” ifadesinde bulundu.
IONICS ÇOK SAYIDA BAŞARILI OPERASYONA YOL AÇTIProf. Dr. Sevil Atasoy, 2024 yılında, 100 bin sentetik uyuşturucu kaçakçılığı olayına ilişkin bilgi alışverişini kolaylaştıran Project Ion Incident Communication System’in (IONICS) on yıllık faaliyetine dikkat çekerek, yüksek etkili tıbbi olmayan sentetik opioidler de dâhil olmak üzere yeni psikoaktif maddelerle ilgili olaylar hakkında kritik bilgileri paylaşmasını sağlayan bu sistemin, son olarak Viyana’daki INCB GRIDS Programı Siber İletişim Merkezi’nde (GC3) koordine edilen Zodiac Operasyonu ve Afrika Yıldızı Operasyonu gibi çok sayıda başarılı operasyona yol açtığını da anlattı. 
Bu operasyonların yasadışı tedarik zincirlerini kesintiye uğrattığını ve dünya çapında yasadışı pazarlarda maddelerin bulunabilirliğini azalttığını kaydeden Prof. Dr. Atasoy, “Ayrıca 2024 yılında iki fentanil öncülü ve 16 amfetamin tipi uyarıcı öncülünün uluslararası kontrol altına alınmasına yönelik tavsiyemiz Uyuşturucu Madde Komisyonu (CND) tarafından kabul edilmiştir.”dedi.
Prof. Dr. Atasoy, “Siber suçlarla ilgili yeni bir Birleşmiş Milletler sözleşmesinin 2024 yılında sonuçlandırılmasını ve kabul edilmesini memnuniyetle karşıladık. Özellikle İnternet tabanlı teknolojilerin kullanılması ile uyuşturucu kaçakçılığına yer verilmesinden büyük memnuniyet duyuyor ve uygulanması sayesinde alınacak pozitif sonuçları heyecanla bekliyoruz.” diye konuştu.
TÜRKİYE’DE METAMFETAMİN KAÇAKÇILIĞINDA ARTIŞ…Raporda Türkiye ile ilgili dikkat çeken noktalara da işaret eden Prof. Dr. Atasoy, bunlardan birinin metamfetamin kaçakçılığında yaşanan artış ve kokainin transit ülke olarak kullanımının yaygınlaşması olduğunu söyledi.
Özellikle 2019’dan bu yana metamfetamin yakalamalarında önemli bir artış gözlendiğini ve 2023’te rekor seviyede 21,9 ton madde ele geçirildiğini kaydeden Prof. Dr. Atasoy, “Bu durum, metamfetaminin İran üzerinden veya doğrudan İran’dan Afganistan menşeli olarak Türkiye’ye kaçakçılığının devam ettiğini göstermektedir. Öte yandan, ‘captagon’ yakalamalarında 2022’ye kıyasla düşüş yaşanmış olsa da Türkiye, Latin Amerika’dan Avrupa’ya gönderilen kokain için giderek daha fazla transit koridor olarak kullanılmaktadır ve bu durum, kaçakçıların güvenliğin sıkılaştırıldığı düşünülen Avrupa limanlarından kaçınma çabalarıyla ilişkilendirilebilir.” şeklinde konuştu.
Türkiye’nin uyuşturucu kaçakçılığına karşı mücadelede aktif rol oynadığını ve bu kapsamda hem ulusal hem de uluslararası düzeyde operasyonlar yürütüldüğünü ifade eden Atasoy, şöyle devam etti:
“2023’te 13,7 milyon ‘captagon’ tableti ele geçirilmiş, ancak bu sayı bir önceki yıla göre azalmıştır. Ele geçirilen eroin miktarında da 2021’de 22,2 tondan 2022’de 8 tona olmak üzere yüzde 64’lük bir düşüş bildirilmiştir. Ele geçirilen eroin miktarındaki bu düşüş Taliban’ın Afganistan’da afyon üretimini yasaklamasının bir sonucu olabileceğinden, Avrupa ülkelerinin bu yasağın sentetik opioidlerin kullanımına katkıda bulunan koşullar yaratabileceğinin farkında olması gerekmektedir.” 
“KOKAİN İLE BAĞLANTILI UYUŞTURUCU TEDAVİSİ TALEPLERİ SON ON YILDA ARTTI”Prof. Dr. Atasoy, raporda, Türkiye’nin de içinde bulunduğu Orta Doğu ve Güney-Batı Asya bölgesinde metamfetamin ve ‘captagon’ kullanımının artış gösterdiği belirtilmekte ve bu durumun, zaten sınırlı kaynaklara sahip olan tedavi ve rehabilitasyon hizmetleri üzerinde baskı oluşturabileceğine dikkat çekerek, “Türkiye’de, birincil kullanım uyuşturucusu olarak kokain ile bağlantılı uyuşturucu tedavisi talepleri son on yılda artmıştır.” dedi.
Atık sular konusuna da değinen Prof. Dr. Atasoy, “Metamfetamin izleri, Çekya ve Slovakya gibi maddenin tarihsel olarak yoğunlaştığı ülke ve bölgelerde daha yoğun olmakla birlikte, Belçika, Doğu Almanya, İspanya, Hollanda (Krallığı) ve Türkiye’de de atık sularda madde izlerine rastlanmıştır.” diye konuştu.
Gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Prof. Dr. Atasoy, Türkiye’ye batıdan, doğudan ve güneyden maddeler geldiğini dile getirerek, “Türkiye’nin üretici bir ülke olduğu söylenemez.” dedi.
Prof. Dr. Atasoy, Suriye’de eski rejimin sabun fabrikaların da bile uyuşturucu madde üretildiğinin görüldüğünü, bu ülkede yeni yönetimin bu durumla mücadele ettiğini de söyledi.
Prof. Dr. Atasoy, “Şimdilerde Türkiye’de yakalanan metamfetaminin Afganistan kaynaklı olup olmadığını anlayabilmek için tek yöntem içinde efedra DNA’sı bulunup bulunmadığını anlayabilmek. Bunun için dünyada ilk ve tek ekibiz. Üsküdar Üniversitesi olarak…” diye konuştu.
Yapay zeka ile uyuşturucu yapıldığını ve yeni maddelerin üretildiğini de kaydeden Prof. Dr. Atasoy, “Kaçakçılıkla mücadelede teknoloji kullanımında da Türkiye önde gelen ülkeler arasında yer alıyor.” dedi.
RAPORDA NELER YER ALIYOR?Uluslararası Narkotik Kontrol Kurulu (INCB) 2024 Yıllık Raporunda, sentetik uyuşturucu üretimi ve tüketiminin son yıllarda hızla artmasının halk sağlığı ve uluslararası uyuşturucu kontrol sistemi açısından önemli zorluklar yarattığını belirtiliyor.