İnsanlık tarihinde hep var olmuş, hikayeleri yüzyıllar aşmış, tanımı yürekten yüreğe değişmiş bir olgu aşk. Kimi için bir tutku, kimi için emek, kimi için koşulsuz bir sevgi, kimi içinse midedeki kelebekler. Evet, Havva ve Adem’den Medea ve Jason’a; Varka ile Gülşah’tan Paris ve Helen’e başrolünde aşkın yer aldığı öyküler yüzyıllar aşıp zamanın ötesindeki trajedileri kulaklarımıza küpe ededursun, kimi zaman ona küstük, kimi zaman kölesi olduk. Dağları deldirip savaşlar çıkaran, çöllere düşürüp yüzyıllar boyu psikolojik sendromlara isim olan aşk, 21. yüzyılda hala hercai varlığını cam fanusta korumakta. Peki sizce, biz becerebiliyor muyuz bu ‘love’ işlerini?
İşlerinde “geleneği” çıkış noktası olarak kullanan sanatçı Hilal Polat, ‘Biz beceremedik bu love işlerini’ diyor, başlıyor emek emek tarihi yüzyıllar aşan hikayeleri örmeye. Sağımıza bakıyoruz aralarında ‘ye beni’ yazan dört yasaklı elmayla Adem ile Havva, elma kurtlarıyla poz veriyor; solumuzda İslam mitolojisinden beşeri bir aşk, Varka ile Gülşah geleneksel işlemelerin arasından öylece gülümsüyor. Bir diğer tarafta her biri farklı gönülde, farklı renk ve desende gözler, gülümseyip duruyor. Serginin diğer kısmındaysa bizi bir videoart karşılıyor; sanatçı Kalben, tatlı tatlı Medea ve Jason’u anlatıyor. Anlayacağınız bu sergide gönül gözümüz açık, e zaten ferman da dinlemiyor. Fikret Otyam Sanat Merkezi Hilal Polat’ın üçüncü kişisel sergisini ağırlıyor. Üstelik bu sergideki her şey nakış ve atık malzemeden! Öyle ki, Polat sürece sosyal medya hesabından yaptığı bir duyuruyla başlıyor, “Elinizde kullanmadığınız malzemeler varsa onlara ihtiyacım olacak…”
Serginin mekan ve ışık tasarımı Polat’ın eşi Utku Kara’dan gelirken, ses ve müzik tasarımını Gevende grubunun bas gitaristi Okan Kaya üstleniyor. Seslendirme ve metin editörlüğü ise hepimizin aşina olduğu bir ses olan Kalben’den.
‘TARİHTE HİKAYELER HEP AŞKI BECEREMEYENLER ÜZERİNE’Serginin aşkı beceremeyenler üzerinden ilerlediğini anlatan Polat, şunları söylüyor; “Adem ile Havva’nın aşkıyla başlayan bu aşkın tarihçesi; trajedisi, serüvenleri ve anksiyetesiyle bize kocaman bir dünyada küçücük hissettirdi hep. Tarihe baktığımızda hikayeler hep kadının kabahati üzerinden ilerleyen, kadın düşmanlığını besleyen hikayeler…” “Susma Bitsin Platformu”na katılımıyla birlikte başlayan süreçte kadınların aşkı ne kadar yanlış yorumladığı ile alakalı bir farkındalık kazandığını dile getiren Polat, “Ben 90’larda büyüdüm ve bizim için aşk şarkı, film ve kitaplardan öğrendiğimiz bir şeydi. Aşk adı altında psikolojik şiddet gibi pek çok istismara uğradığımızı kırk beş yaşında ancak öğrenebildim. Erkeklerin kurduğu bir aşk dünyası var ve bizi buna inandırmaya çalışıyorlar. Sergi, esasında öğrendiklerimi kendime bir kez daha hatırlatma amacında” diye konuşuyor.
SERGİDEKİ HER ŞEY NAKIŞ: ‘EL İŞİ ANADOLU KADINININ AKLINI SAĞALTTIĞI YER’Sergiyle alakalı öncelikle kafasında imaj yarattığını söyleyen Polat, şöyle anlatıyor; “Sergideki her şey nakış ve esasında bu noktada geçmişe bir saygı hususu taşıyor. Hep söylerim, Anadolu’da kadınlar el işi yapmasa cinnet geçirir, bizim aklımızı sağalttığımız yer. Bana da çok iyi geliyor, uzun saatler çalışıyorum, kafamı boşaltıyor. Böylece terapi masrafından da kurtuldum. Öncelikle kalpler ve gözleri yapmaya başladım, orası aşık olduğumuz ancak bize karşılık vermeyenlere ithafen hazırlanmış bir duvar… Hayatımız boyunca süsleyip püslediğimiz, kafamızda oluşturduğumuz hikayelere istediğimiz bedenleri yerleştirerek oynadığımız bir oyun. Ben, ilk kez kimin için çizdim kalp şeklini hatırlamıyorum. Tarihte hikayeler hep aşkı beceremeyenler üzerine, ben de onlardan biriyim. Neyse ki karşıma eşim çıktı, iki beceriksiz bir araya gelince becerdik aşkı…”
“Biz beceremedik bu love işleri”nin esasında anonim bir duvar yazısı olduğuna değinen Polat, “Jilet Sebahat, performans sanatçısı bir arkadaşım. Onun bu başlıkta bir yazısını okudum. Jilet dedim, ben bunu sergi ismi yapacağım, anonim bir duvar yazısı olduğunu böylece öğrendim. Yazanın aklına sağlık” diyor.
POLAT, AŞKA İNANMAYANLARDANPolat’ın aşka inanmayanlardan olduğunu ise şöyle öğreniyoruz; “Aşk diye bir şey yok. Yıllar yılı inandığımı varsayıp karşımdaki insanın bana dayattığı şeyleri kabul etmenin aşk olduğunu sandım, bu öyle bir şey değil. Esas olan yol arkadaşlığı, eğer biriyle yol arkadaşlığını göze alabiliyorsan bunun adı aşk olur, evlilik olur, birlikte yaşamak olur… Ve bence bu çok cinsiyetsiz bir olgudur.”
Sergi 23 Ocak’a dek ‘love’ işlerini beceremeyen Başkentlilerin ortak dili olmak üzere Fikret Otyam Sanat Merkezi’nde ziyaretçisini bekliyor.