Çevremize sahip çıkalım

Geçtiğimiz gün Dünya Çevre Günü idi. Her ne kadar üzerinden 2 gün geçmiş olsa da tüm dünyanın ortak sorunu olan çevreyi ben de es geçmek istemedim. Konuya ilişkin birkaç kelam edeceğim. 
Öncelikle Dünya Çevre Günü’nün ne olduğundan bahsetmek gerekirse İsveç’in Stockholm kentinde 1972 yılında düzenlenen Birleşmiş Milletler Çevre Konferansından bu yana, her yıl 5 Haziran tarihinde, çevrenin korunması konusunda dünya çapında farkındalık yaratılması ve eylemde bulunulması amacıyla kutlanmaktadır.
Tüm dünya ne yazık ki çevreyi hunharca kullanmakta; ormanlara, su kaynaklarına, yaşam alanlarımıza kısaca dünyaya büyük zarar verilmekte. Zaten geçtiğimiz kıştan da verilen zararı hep beraber anladık ve anlamaya devam ediyoruz. 2024’ün kış mevsimi bence Türkiye’de son yılların en kurak geçen kış mevsimiydi. Arkasından daha ilkbaharı göremeden gelen yaz mevsimi ve haziran ayında olmamıza rağmen ağustos havasına bürünen bir hava her şeyi özetliyor. Uzmanlar bunun nedeninin küresel ısınmadan kaynaklı olduğunu ifade ediyor. Türkiye’den örnek versek de dünyanın her yeri böyle. 
Konu derin ve büyük önem gerektiren konu. Türkiye’de çevre üzerine yıllardır faaliyetler yürüten TEMA Vakfı da günün anlamına binaen bir yazı yayınladı. Yazıdan çeşitli kesitleri sizlerle paylaşacağım. 
“İklim krizinin etkilerini azaltmak, biyolojik çeşitlilik kaybını sona erdirmek ve sürdürülebilir yaşam ile nesiller arası adaleti sağlayabilmek için toplumun tüm kesimlerinin birlikte harekete geçmesi gerekiyor.
Dünyada ve Türkiye’de yaşamsal ekolojik sorunlarla karşı karşıyayız. İklim krizi, erozyon, çölleşme, ormansızlaşma, sulak alanların azalması ve biyolojik çeşitlilik kaybı gibi büyük küresel sorunların çözümü için hep beraber elimizi taşın altına koymalıyız. Maalesef modern toplum, hızla tüketim odaklı hale geldi. Yapılan araştırmalara göre günümüzde, 1.6 dünya tüketiyoruz. 
Gelecek nesillere yaşanabilir bir gezegen bırakabilmek adına hep birlikte doğayı onarmak için harekete geçmeliyiz ve doğaya olan yükü azaltmalıyız. Bu sebeple günümüz nesline büyük görevler düşüyor.
Tüm bunların yanında doğal varlıklar insan faaliyetleri nedeniyle de hızla yok oluyor. 1990’dan bu yana, dünyada tahrip edilen orman alanı Türkiye’nin dört katı bir büyüklüğe; 420 milyon hektara ulaştı. Halen her bir dakikada 11 futbol sahası büyüklüğünde orman arazisi tahrip ediliyor. Orman alanlarının tahribi yanında aşırı yararlanma, iklim değişikliği, kirlilik ve işgalci türler nedeniyle biyolojik çeşitlilik de hızla azalıyor. 
Başta madencilik faaliyetleri olmak üzere, çok sayıda kullanım alanı izni veren yasal düzenlemeler ormanlarımızı tehdit ediyor. 2012’den bu yana, 410 bin hektarlık orman alanına madencilik, enerji ve diğer kullanımlar için izin verildi. Vahşi madencilik; ormanlarımızın yanında meralarımız, tarım alanlarımız ve akarsularımız için de ciddi bir tehlike yaratıyor. Bu, yok oluşa giden bir süreç.
Gelecek nesillerin haklarını korumak için bu tabloyu tersine çevirmeliyiz. Bu nedenle yüzümüzü doğaya dönmeli ve doğada açılan yaraları iyileştirmeliyiz. Küresel ısınmayı 2 derecenin altında tutmak için doğal varlıkları korumak, doğa tahribatlarını durdurmak ve tahrip edilen alanları onarmak zorundayız.”
TEMA gibi birçok çevre örgütünün üzerine basa basa söylediği şey çevre tahribatını durdurmak için vaktimizin az kaldığı ve bir an önce önlem alınması olduğu. Belki şu an biz tam hissedemesek de gelecek nesiller daha çok etkilenecek. Bir an önce doğayı canlandırmalı, doğanın bizden bir gün intikam alacağını unutmamalıyız.