Merhaba, bugün sizi Sidney Poitier’nin olağanüstü performansıyla sinema tarihine geçen “Lilies of the Field” filmiyle, umut, inanç ve insanlığın evrensel gücünü anlatan sade ama etkileyici bir hikâyeye götüreceğim.
William Edmund Barrett’in aynı adlı romanından sinemaya uyarlanan film, Amerikalı siyahi bir adam ile Doğu Avrupalı göçmen rahibelerin kesişen yolları üzerinden insani sınırları zorlayan bir dayanışma hikâyesi anlatıyor. Homer Smith, Arizona çölünde arabasıyla gezerken karşılaştığı rahibelerin, Tanrı’nın gönderdiği “yardımcı” olduğuna inanmalarıyla küçük bir şapel inşa etme sürecine sürüklenir. Bir yandan bedensel emeğini verirken, öte yandan hiçbir maddi karşılık beklemeden bu yabancı kadınlara güvenmeyi ve anlamayı öğrenir. Film, bu bağlamda sadece bir inşaat süreci değil, kültürler arası bir anlayış ve gönüllü teslimiyetin hikâyesini sunar izleyiciye.
Başroldeki Sidney Poitier, Homer Smith karakterine hayat vererek, sadece o yılın değil sinema tarihinin de dönüm noktalarından birine imza atar. Filmde onun karşısında, Lilia Skala’nın canlandırdığı Rahibe Maria karakteri ise disiplinli, otoriter ama bir o kadar da inanç dolu duruşuyla dikkat çeker. Bu iki güçlü karakterin çatışması ve zamanla gelişen dostlukları, filmin duygusal kalbini oluşturur.
Yönetmen koltuğunda Ralph Nelson otururken, filmin senaryosu James Poe tarafından kaleme alınmıştır. Nelson’ın sade ama etkileyici yönetimi, filmin dramatik gücünü yücelten temel öğelerden biridir.
Lilies of the Field, 1964 yılında beş dalda Oscar’a aday gösterilmiş; bunlardan biri de Poitier’ye En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kazandırmıştır. Bu ödül, Poitier’yi Oscar kazanan ilk siyahi erkek oyuncu yaparak büyük bir tarihî anın da altını çizer. Ayrıca film, Amerikan Film Enstitüsü’nün “En İlham Verici 100 Film” listesinde 46. sırada yer alarak klasikler arasındaki yerini perçinlemiştir.
Filmin müziklerini, Hollywood’un o dönem yükselen bestecilerinden Jerry Goldsmith bestelemiştir. Basit gitar eşlikleriyle yoğrulan, yer yer kilise müziklerini andıran bu müzikler, hikâyenin ruhunu taşıyan sessiz kahramanlardan biridir.
Film boyunca en çok hatırlanan sahnelerin başında Homer Smith’in rahibelerle birlikte “Amen” ilahisini söylediği sekans gelir. Bu sahne, yalnızca müzikal bir birleşmeyi değil, aynı zamanda karakterlerin duygusal yakınlaşmasını da temsil eder. Ayrıca, şapelin tamamlandığı ve Homer’ın sessizce ayrıldığı final sahnesi, izleyicinin kalbine dokunan sinema anlarından biridir.
Lilies of the Field, bir kitap uyarlaması olarak sinema tarihine geçen örnekler arasında en sade ama en derinlerinden biridir. Barrett’ın romanı zaten büyük bir ilgiyle karşılanmıştı; film uyarlaması ise bu hikâyeye sessiz ama güçlü bir evrensellik kazandırmıştır.
Sonuç olarak, Lilies of the Field yalnızca bir adamın, bir grup rahibenin ya da bir şapelin hikâyesi değil. Bu film, inanç, farklılık ve insan olmanın özü üzerine yazılmış bir sinema duası gibi. Her ne kadar 60 yıl önce çekilmiş olsa da mesajı bugün hâlâ taze, hâlâ geçerli.
Bugünlük bu kadar, hoşçakalın.
