Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Altun: “Türkiye savaşın bölgeye sıçramasının engellenmesi için yoğun bir diplomatik çaba sarf ediyor”

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, İstanbul’da düzenlenen Asya-Pasifik Yayın Birliği (ABU) 61. Genel Kurulu’nun açılışında yaptığı konuşmada, “Ülkeler için en anlamlı tutum küresel barış ve istikrara katkı sunmaktır. Bu çerçevede istikrarlaştırıcı bir güç olarak Türkiye, bölgesindeki ve küresel sistemi etkileyen kriz ve çatışmalarda etkin ve proaktif bir rol oynuyor. Örneğin, Rusya-Ukrayna Savaşı’nda her iki tarafla da görüşebilen ülke Türkiye’dir. Türkiye, milyonlarca insanı etkileme potansiyeline sahip Tahıl Anlaşmasının sağlanmasında çok aktif rol oynamıştır. Yine Türkiye bu bağlamda Filistin meselesinde, İsrail’in soykırımlarının, katliamlarının durdurulması, savaşın tüm bölgeye sıçramasının engellenmesi için yoğun bir diplomatik çaba sarf ediyor” dedi.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, TRT’nin ev sahipliğinde İstanbul’da bir otelde düzenlenen Asya-Pasifik Yayın Birliği (ABU) 61. Genel Kurulu’nun açılış törenine katıldı. Burada bir konuşma yapan Altun, “ABU’nun 65 ülkeden, 230 üyesiyle 4 milyar izleyiciye hitap eden bir medya örgütü ve bu haliyle dünyanın en büyük yayıncılar birliği. ABU kurulduğu 1964 yılından bu yana iletişim ve medya dünyasında gerçekten çok önemli bir fonksiyon icra ediyor. 60 yıllık tarihine baktığımızda ABU’nun bir çok faaliyetlerinin yanı sıra pek çok hususta önemli boşlukları doldurduğunu görüyoruz. 2. Dünya Savaşı sonrası Batılı devletlerin çıkarlarına, taleplerine göre inşa edilen müesses nizam, uluslararası statükon dünya için, insanlık için vadedildiği gibi refah veya huzur getirmedi. Bugün dünya eş zamanlı olarak pek çok krizle karşı karşıya. Malumunuz bir yanda Rusya-Ukrayna Savaşı, bir yanda İsrail’in Filistin’de giriştiği katliamlar, soykırım, şimdi de bu katliamları, zulmü Lübnan’a ve tüm Ortadoğu’ya yayma girişimleri. Bunların neticesinde ne yazık ki insanlar hayatlarını kaybediyor, ölüyor, yaralanıyor, binlerce masum sivil, bebek, çocuk, kadın hayatını kaybediyor. Bu süreçte on binlerce göçmen ve mülteci ne yazık ki yerinden ediliyor ve büyük acılar gözümüzün önünde yaşanıyor. Tüm bu krizlerde bizleri, tüm dünyayı karamsarlığa iten esas faktörse, bu krizler karşısında yetersiz, işlevsiz ve bu krizlerin derinleşmesinden başka ne yazık ki fonksiyon göstermeyen uluslararası bir düzen, sistem içerisinde yaşıyor olmamız. Bu zulümler üreten uluslararası sistemi ayakta tutmaya çalışan uluslararası aktörlerin varlığı. Bu durum bizatihi karşı karşıya kaldığımız sorunların büyüklüğü yanında bizi ne yazık ki karamsarlığa sevk ediyor. Tam da bugün bu nedenlerle eski dünya ölüyor ve yeni dünya doğmak için mücadele ediyor. Bölgesel ve küresel insani krizlere ek olarak yaşanan çağ insanları bir başka büyük buhranla, bir diğer acı krizle karşı karşıya bırakıyor. Bu kriz hakikat krizidir. Bir yanda adalet krizi yaşanıyorken, diğer yanda da bu adalet krizini derinleştiren bir hakikat krizine düçar olmuş durumdayız bütün insanlık olarak. Yaşadığımız çağ, yalan endüstrisinin tahakküm altına almaya çalıştığı, hakikatin sıradanlaştırıldığı, ötekileştirildiği, hor ve hakir görüldüğü bir çağdır. Adeta bir dezenformasyon yağmuruyla karşı karşıyayız. Dezenformasyona, yalan şebekelerine karşı da en önemli silahımız bizatihi hakikatin ta kendisidir. Hakikate giden tüm yolları açık tutmak ilk ve en önemli amacımız olmalı” diye konuştu.
“Türkiye İsrail’in soykırımlarının, katliamlarının durdurulması, savaşın tüm bölgeye sıçramasının engellenmesi için yoğun bir diplomatik çaba sarf ediyor”
Dünya genelinde güç dengesinin bilindiği gibi giderek Asya’ya kaymakta olduğunu, Asya’nın yükselen ekonomik ve siyasi etkisinin geleceğin şekillenmesinde belirleyici bir rol oynadığını belirten Altun, “Sayın Cumhurbaşkanı’mız Recep Tayyip Erdoğan’ın çarpıklığını her platformda dile getirdiği, hemen hiçbir uluslararası krize sadra şifa olmayan Avrupa merkezci dünya dağılıyor. Buna mukabil, Asya ülkeleri yükseliyor. Batı merkezli dünya dağılırken, aynı zamanda onların medya ve iletişim dünyasında kurduğu tahakküm de dağılıyor. Batılı haber merkezleri, medya birimleri yerine alternatif haber merkezleri ortaya çıkıyor. Başka ifadeyle belki de yeni küresel ana akım medya birlikleri önem kazanıyor. Asya ve bir zamanların popüler ifadesiyle üçüncü dünya ülkeleri için artık Batılılaşma ideolojisinin tahakkümü son bulmuştur. Her ülke, yaşadığımız kaos ve belirsizlik çağında, hem özgür, hem kendi menfaatlerini gözetmek, hem de sorumlu davranmak durumundadır. Artık ülkeler için en anlamlı tutum küresel barış ve istikrara katkı sunmaktır. Bu çerçevede istikrarlaştırıcı bir güç olarak Türkiye, bölgesindeki ve küresel sistemi etkileyen kriz ve çatışmalarda etkin ve proaktif bir rol oynuyor. Örneğin, Rusya-Ukrayna Savaşı’nda her iki tarafla da görüşebilen ülke Türkiye’dir. Türkiye, milyonlarca insanı etkileme potansiyeline sahip Tahıl Anlaşmasının sağlanmasında çok aktif rol oynamıştır. Yine Türkiye bu bağlamda Filistin meselesinde, İsrail’in soykırımlarının, katliamlarının durdurulması, savaşın tüm bölgeye sıçramasının engellenmesi için yoğun bir diplomatik çaba sarf ediyor. Her şeyden önemlisi, Türkiye, Cumhurbaşkanı’mız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğiyle ‘Daha adil bir dünya mümkün.’ ve ‘Dünya beşten büyüktür.’ şiarlarıyla mevcut uluslararası sistemin çarpıklığını her platformda dile getiriyor, bu sisteme karşı küresel vicdan toplumunu harekete geçirmeye çalışıyor.”
” Yapay zeka ve dijitalleşmenin habercilikte kullanımı bize muazzam imkanlar ve fırsatlar sunmaktadır”
Batı dışı dünyanın en önemli alternatif yayın birliği olan ABU’nun 61. Genel Kurulunun bu yılki temasının yapay zeka olduğunu belirten Altun, “Son yıllarda yapay zeka teknolojileriyle beraber iletişim ve medya ekosisteminde yeni bir evreye geçtiğimiz açık bir gerçek. Her teknolojik gelişme, medyanın içerikleri iletme biçimini de, içeriğin hatta kendisini de etkilemekte, dönüştürmektedir. Yapay zeka ve dijitalleşmenin habercilikte kullanımı bize muazzam imkanlar ve fırsatlar sunmaktadır. Haberin yapımı, üretimi ve dağıtımı kolaylaşmaktadır. Diğer yandan haber kurum ve kuruluşlarında etkili ve verimli çalışmalar yapılabilmektedir. Hem daha hızlı arama yapma hem de daha fazla enformasyon elde etme imkanı oluşmaktadır. Görsel medya ürünlerini meydana getiren montaj, renk ayarı, ses senkronu gibi zaman isteyen işlerde hız kazanılmakta. Yine haberler artık video, ses, infografikler, animasyonlar, artırılmış gerçeklik ve podcast gibi farklı formatlarda sunulabilmektedir. Büyük veri setlerini analiz ederek habercilikte daha önce gözden kaçan durumları bertaraf etme imkanı ortaya çıkabilmektedir. Yapay zeka teknolojilerinin medya ve iletişim dünyasına sunduğu bu imkanların yanı sıra, beraberinde getirdiği birtakım meydan okumaları dikkate almalıyız. Her şeyden önce yapay zeka destekli medya düzeni, üretilen dezenformatif içeriklerle toplumu yanlış yönlendirme, yapay zeka sistemlerinde şeffaflık olmaması, haber içeriklerinde önyargı ve hatalı üretim, toplumsal kutuplaşma ve ayrımcılığı tetikleyen manipülatif içerikler gibi bir dizi riski, tehdidi beraberinde getirmektedir. Bu anlamda yapay zeka teknolojileri hibrit tehditleri derinleştiren bir özelliğe de sahiptir. Yapay zekayla üretilen ses ve görüntüler, deepfake uygulamaları yapay zekanın her bir bireyi, siyasal ve toplumsal sistemimizi, hak ve özgürlükler alanını tehdit edebildiğini de göstermektedir. İletişim alanında çalışan biri olarak, bu alanda araştırmalar yapan bir akademisyen olarak özellikle belirtmek isterim ki, medya faaliyetlerinde, habercilikte, gazetecilikte insan faktörünün yerini hiçbir teknoloji alamaz, dolduramaz. Aslolan insanın faaliyetleridir, emeğidir. İnsan aklı teknolojinin sunduğu tüm imkanlardan daha değerlidir. Bir yandan yapay zekanın risklerinden bahsediyoruz, bir yandan da imkanlarından bahsediyoruz. Aslında takınmamız gereken tutum çok açık ve net, risklerin farkında olmak, yönetmek mecburiyetindeyiz. Cesur olmak ve bir diğer yandan da dikkatli olmak durumundayız” ifadelerini kullandı.
Kaynak: İHA