Davası Sonradan Görülmek Üzere İdamına….

Yüzyıl evveline ait arşivlerden bir idamın karar metninde ‘Davası sonradan görülmek üzere idamına…’ cümlesini okursanız ne yaparsınız? Geçen koca bir yüzyıllık zamanın affediciliği ve olayın acısını yaşayanlarının hiçbirisini şahsen tanımamış olmanın hafifliği ile idam edilen şahısın uzaktan hısımım olmasına rağmen bu trajikomediye gülmekten hasta olduğumu söylersem beni ayıplamayınız sayın okurlar. Mesele eski acılara duyarsızlık değil. Her şey yazılır da bir idam tutanağına, yukarıdaki cümle yazılır mı? 1920 yılında davası o an acelesi olan kişiler tarafından tarihi sorumluluğu başkalarının üzerine bırakılıp oracıkta asılı verilmiş kişi Halid Çapanoğlu’dur. Şu bildiğiniz her taşın altından çıktığı iddia edilen Çapanoğlu ailesindendir. Bendeniz zahmet edip idamdan sonra görülmüş dava metnini de buldum. ‘…mukaddema salben idam edildikleri cihetle bunlar hakkında tekrar bir şey demeye mahal olmadığına…’. Tercümesi şu; ‘Geçmişte asılarak idam edildikleri için artık haklarında tekrar bir şey demeye gerek yok.’ … Yani mahkeme heyetindekiler diyorlar ki “Zaten adamları asmışsınız kardeşim, daha bize ne soruyorsunuz?” Duruma beraberce gülelim diye aradığım tarih bilgisi geniş arkadaşım suratıma tükürdü. Dedi ki “O alay ettiğin tutanakların kanuna ne büyük bir saygı olduğunun farkında değil misin? Kurtuluş savaşının en zor günleri. Memleket yangın yeri. Ama o ortamda bile verilen her kararın, asılan her insanın kaydı var. Atatürk o haldeyken bile kanuna büyük bir saygıyla alınan her kararın sorumluluğunu alarak mahkeme kararlarını yazıya geçirtiyor. Hak ve hukuka bu büyük saygıyı göremiyor musun o tutanaklarda?” Arkadaşım söyleyene kadar görememiştim, geçen hafta ben de ülkemizin yarısı gibi çok hastaydım, belki o yüzden görememişimdir. Ama arkadaşım söyledikten sonra o mahkeme tutanakları gözümde değişip farklı anlamlara büründüler. Gerçekten o tutanaklar Ata’mızın bir muz cumhuriyeti kurmak derdinde olmadığının ispatıydı, Ata’mız o savaş ortamlarında bile verdiği her kararın kaydını tutturmuştu. Çapanoğlu isyanı derin mevzu, burada sadece pek bilinmeyen birkaç şeyi yazarak geçeceğim ve Kurtuluş Savaşımızın bu yarasının tahlilini tarihi benden çok daha iyi bilip daha iyi anlayanlara bırakacağım. Çapanoğlu isyanında 4 erkek kardeş rol oynamıştı; Edip, Celal, Halid ve Salih. Edip ve Celal Bey 2021 yılında Atatürk onları bağışlayana kadar saklandılar. Salih Bey zaten isyana hiç karışmamıştı. İdam edilen tek Çapanoğlu Bey’i Halid Bey’dir. Diğer üç kardeş Atatürk tarafından affedildi ve İstanbul’da uzun yıllar yaşayıp orada öldüler. İsyanı bastıran Çerkez Ethem’e rağmen Yozgat’ta Çerkezliğe bir tepki yoktur çünkü Edip ve Celal Bey’leri koruyup saklayanlar yine Çerkez Beyleri olmuştur. İsyanın ilk başında olaylara fevri yaklaşıp aslında çıkmayacak bir isyanı çıkarttığı için Kılıç Ali suçlanır. Rahatlıkla müzakere edilebilecek bir uyuşmazlığı böylesine bir yaraya dönüştürdüğüne inanılır kötü diplomasisiyle. Fakat biz Yozgatlılar hakikaten Çerkez Ethem’den nefret ederiz. Çapan Bey’lerini astığı veya savaşın sonlarında korkunç bir ihanetle Yunan’a iltica ettiği için değil, sebebi çok başka. Çapanoğlu isyanı bastırıldıktan sonra Çerkez Ethem ve ekibi Yozgat’ta korkunç bir talan ve yağma yapmıştır. Sırf Çapanoğlu’nun malı mülkünü gasp etmekle yetinmemiş yol üzerindeki köylünün koyununa, kışlık yiyeceğine kadar el koymuştur. Böyle bir yağma Anadolu tarihinde yoktur. Atatürk, isyan sonrası yapılanları ağır bulduğunu açıkça söyler. Ankara Kale’sinin tarihini okurken birçok yerde, Çerkez Ethem ve adamlarının Yozgat’ın malını, koyununu, buğdayını aylarca Kale etrafında sata sata bitiremedikleri cümlesi içimi Çapanoğlu’nun mahkeme kayıtlarından çok daha fazla yakar. Asıl üzerine eğilinmesi gereken toplumsal olgu da budur bence. Bir isyan sonrası, yöre insanının yiyecek ekmeğini bile alıp gitmek nasıl bir vicdana sığar? Çerkez Ethem’in yaptığı yağma ve talan için “Davası Sonradan Görülmek Üzere” bir karar bulamadım. Aramaya devam ediyorum.